Bismihi Teâlâ
Sefahate dalma, kırmızı çizgiyi zorlama hayra alamet değildir kesinlikle. İnsanın ar damarı çatlamayıversin, mahremiyeti teşhir edivermesin!.. Maazallah! Her kerih şeye müsait, her alçalışa hızla düşer. Alçaldıkça da insanlığından fersah fersah uzaklaşır.
Kutsal kitaplar, ‘’Sodom’’,’’ Gomora’’ halklarını sonradan gelenler için ibret sahnesi olarak gösterir. Akıbetlerini, dehşetengiz sonlarını belirgin şekilde nazarlara sunar ki o halklardan arta kalan ibretengiz izler günümüze kadar ulaşmış vaziyette...
Zamanla yapılan incelmelerde bilimsel ve ilimsel çalışmalar sonucu ‘’Sodom Gomora’’ kentleri büyük oranda tespit edilmiş. ‘’Lut Gölü’nün’’ bulunduğu yer dünyanın en alçak noktası olduğu tespit edilmiştir. Yani deniz seviyesinin metrelerce altındadır. Ayrıca bugün Lut gölü havzasının çok pis kokan adeta o insanların Sodom Gomora halkının lanetini ve günahlarını bize gösteren bir ibretlik yer olduğunu akıllara getirir. Bu lanetli halk gökyüzü ve yeryüzünün hışmına uğramıştır. Diğer deyişle bu sapkınlığı ne gökyüzü, ne yeryüzü kabul etmiştir. Allah(c.c)’ın ‘’Kahhar’’ ismi tecelli edince gökyüzünden ateş ve taş yağmuru başlar. Birkaç saniyelik afet ve ölüm saçan yağmur sonunda halkın tamamı ile birlikte bütün şehir harabeye dönmüş ve yerle yeksan olmuş, ters düz edilmiştir. Yer tamamıyla balçıkla kaplanmış ve bütün şehri yutmuştur.
Kur’an, ’’De ki: yeryüzünde dolaşın, sonra(peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın! (Enam,11) İbret ve ders nazarıyla bakıldı mı; ah, vahlara pabuç kalmayacaktır.
O halde sual edelim:
Soru Bir: Bu halkı azaba duçar kılan neydi?
Soru İki: Uyaran elçi ya da kutsal çağrı yok muydu?
Yazımın başında belirttiğim gibi insanoğlu sınırı aştı mı ya da sınırları çiğnedi mi, en adi derekeye düşmesi an meselesi olur. Bu iki şehir halkı sapkınlıkta, ahlaksızlıkta tavan yapmışlardı. Yani ‘’Eş cinsellik’’ normal bir hal haline gelmişti ki uyarıcı ve tebliğ edici vazifesini yürüten Lut peygamberin çağrıları karşısında akıl, kulak ve gözlerine set çekmişlerdi…
Eminim ki bu sapkınlık karşısında peygamber ailesinden de olsa(Lut peygamberin iman etmeyen eşi) ‘’cinsiyet eşitliği’’, ‘’sözde özgürlük’’ teranesine kapılan destekçiler de aynı ateşte yanmıştır.
Son zamanlarda cinsiyet kotlarına, aile ocağına şahit olduğumuz saldırılar ‘’feminizm’’ ismi altında ve bu doğrultuda dernek, vakıf gibi STK’larca; ‘’toplumsal cinsiyet eşitliği’’ projesi kapsamında hem yasal zemin bulma hem de ciddi ciddi teşvik etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu tür ifsat faaliyetleri öteden beri varsa da yasal boşluklardan ötürü cesaret bulmakta… Hele özellikle son beş-altı yıldır ‘’İstanbul Sözleşmesi’ ’gibi projelerle aile kurumu ‘’namahrem’’ ellere terk edilmekte..!
Avrupa’nın himmet(!) olarak bize sunduğu bu sözleşmenin isminden tutun, içerdiği maddelere değin her biri saldırı niteliğinde. Hedeflenen ‘’aile kurumunu’’ lağvetmek, ‘’cinsiyetsizleştirmeyi’’ meşru kılmak!!!
Bu kurumun sütunları olan nikâhtan, nafakadan tutun eşlerin birbirlerine olan saygınlıklarına kadar zehirli okların hedefinde. Başkan Erdoğan ‘’Sözleşme nas değildir, bizim için ölçü değildir.’’ Söylemi önemli fakat projenin iptali mümkün iken adım atılamamasının izahatı nedir? Halen bu projenin uygulama sahasında canla başla çalışan derneklere, komisyonlara etkin görevler vermenin izahı var mı?
Mukaddesatlarımız için endişe duyan, hassasiyetlerimiz uğrunda yılmadan meşru zeminlerde optimal düzeyde mesai veren sese kulak verilmelidir. Tehlikeyi gün ışığı gibi gören, hisseden basiret sahipleri görülmelidir. Söylem ve eylemleri ciddiye alınmalıdır.
Yoksa yanlıştan dönülmezse telafisi güç sonuçlarla karşılaşmamız zor olmayacaktır. Zira zararın neresinden dönülürse kârdır. Yoksa ah, vah etmenin, dizi dövünmenin yararı olmayacaktır biline!
Düşmanın topuna, tüfeğine, tankına, tayyaresine baş edilebilir lakin ‘’aile kalesi’’ düştü mü; biz düşeriz, hepimiz düşeriz. Onun için ‘’aile kurumu’’; ‘’ezan’’,’’ vatan’’ ve diğer mukaddesatlar gibi görmedikçe kalkınmış, gelişmiş bir toplumdan bahsedemeyiz. Etsek de kıymeti harbiyesi olmayacaktır.
Kalın sağlıcakla…