-Hocam, sizi tanıyabilir miyiz? İlhan Baran kimdir?
1980 yılında Diyarbakır’da doğdum. Resmi eğitimin yanı sıra bölgemizde bulunan medreselerde Arapça ve İslamî ilimlere dair uzun bir süre eğitim aldım. 2001-2011 yılları arasında Diyarbakır’da klasik usulde medresede öğrenci yetiştirmeye gayret ettim. 2011’de Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak ilk resmi görevime başladım. Şu an aynı fakültede Dr. Öğr. Üyesi olarak İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı başkalığını yürütüyorum.
-Hocam, malum önümüzde itikâf var. Buna binaen itikâf nedir, kazanımları nelerdir, açıklar mısınız?
İtikâf, ibadet maksadıyla ve belli şartlar ve yasaklar çerçevesinde camilerde inzivaya çekilmek anlamında dini bir kavramdır. Bu ibadet biçimi tıpkı namaz gibi sadece İslam’da değil İslam öncesi kitabî dinlerde de bulunmaktaydı. Yüce Allah Bakara Suresi 125. ayette “İbrâhim ve İsmâil’e de, “Tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun.” diye talimat verdik.” buyurmuş; itikâfı da namaz gibi esaslı bir ibadet olarak bize ve bizden öncekilere sunmuştur. İtikâfın kazanımlarına gelince, bunun için birçok şey söylenebilir elbette. Fakat akla ilk gelenleri şöyle özetlemek mümkün:
1-İtikâfın en büyük gayesi Kadir gecesini idrak etmektir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v), Kadir Suresi’ndeki ifadeden dolayı bu gecenin Ramazan ayı içinde olduğunu biliyordu. Bu nedenle ilk yıl Ramazan’ın ilk onunda itikâfa girdi. Daha sonra ikinci onda girdi. Fakat bu esnada kendisine Kadir Gecesi’nin, Ramazan’ın son on günü içinde olduğu bildirilince sonraki yıllarda itikâfını bu günlerle sınırlı tuttu ve İtikâfa girmek isteyen sahabesine son on günde itikâfa girmelerini tavsiye etti.
2- Kalbin ıslahı. Bu, o kadar önemli bir şey ki Hz. Peygamber (s.a.v) “İnsan bedeninde bir et parçası vardır ki o iyi olduğunda bedenin tamamı iyi olur, bozulduğunda ise bedenin tamamı bozulur.” buyurmuştur. Çok yiyip içme, cinsi münasebet, çok konuşma, çok uyuma ve başkalarıyla fazla vakit geçirme gibi eylemler; kalbin manevi huzurunu dağıtan, onun Rabbiyle yakınlık kurmasına mani olan eylemlerdir. Ramazan’da yapılan itikâf, oruçlu gerçekleştiğinden orucun kazandırdıklarına ek olarak kişinin Rabbiyle baş başa kalmasını sağlar. O’na olan bağlılığını, samimiyetini ve teslimiyetini artırır. Ayrıca evindeyken temel ihtiyaç diye addettiği şeyler olmadan da pekâlâ hayatını idame ettirebileceğini görür. Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.v) tavsiye ettiği zühde dayalı bir hayatı yaşamayı öğrenir.
3-Amellerin kabulünün ön koşulu olan ihlası kazanmaya ortam bulur. Nitekim Zünnûn-i Mısrî, ihlası meydana getiren en temel etken olarak halveti yani yalnız kalmayı görür. Yalnızlık ihlas ağacını büyüten can suyu gibidir. Her yıl itikâfa girerek kazanılan bu erdemin normal zamanlarda da korunacağını umuyorum.
4-İnsan itikâftayken orucunu amacından uzaklaştıracak olumsuz şeylerden de kendini korumuş olur. Zira içinde olduğumuz çağda günlük hayatta kişinin gözünün ve kulağının harama bulaşması, diliyle başkasını incitmesi muhtemeldir. Fakat itikâfta böyle bir ortamın olduğunu söylemek güçtür.
5-İnsan, itikâfta camiye bağlandığı için kanaatimce Hz. Peygamber’in (s.a.v) Kıyamet gününde Allah’ın Arşı’nın altında gölgeleneceğini müjdelediği yedi gruptan biri olan “kalbi camilere bağlı olanlar” zümresine dâhil olur. Ayrıca camide bir namazdan sonra diğer bir namazı beklediği için hep namazdaymış gibi sevap kazanır. Namaz yerini terk etmediği için de meleklerin istiğfarına mazhar olur. Üstelik ilk safta bulunma gibi büyük bir faziletine her vakit nail olur. Tüm bu söylediklerim Hz. Peygamber’in (s.a.v) hadislerinde açıkça ifade edilmiştir.
-Ruhun terbiyesi için olmazsa olmaz bir şey midir hocam?
Kanaatimce az önce itikâfın kazanımlarından söz ederken bir nebze de olsa bu sorunuzu da cevap verdim. Fakat bunu biraz daha detaylandırabiliriz. Şöyle ki; İnsan psiko-sosyal bir varlıktır. Yani insan iki boyutlu bir bütündür. Bir bütünün parçalarının birbirini etkilemesi kaçınılmazdır. Hele hele sosyal hayatın çok yoğun bir biçimde yaşandığı günümüzde sosyal boyutun, insanın psikolojisini olumsuz etkilediği bir vakıadır. Bu nedenle insan psikolojisinde olumlu bir değişim, onun ruh haline ve maneviyatına da yansıyacaktır. Bu bakımdan dünyevi bütün meşgalelerden insanı uzaklaştıran itikâfın, maneviyat ve ruh terbiyesi üzerinde ciddi olumlu etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Evet, İslam’a göre insan sosyal bir varlıktır, toplumla iç içe yaşaması, bununla birlikte Allah’a olan kulluk görevlerini de aksatmaması gerekmektedir. Bunu kabul ediyoruz. Hatta Hz. Peygamber’in (s.a.v), ibadet amacıyla kendisini tamamen sosyal hayattan koparan kimseleri uyardığını ve tenkit ettiğini de biliyoruz. Fakat bununla birlikte Efendimiz (s.a.v), insanın zaman zaman inzivaya çekilmesini, geçmişe dönük muhasebe yapmasını, Rabbi ile arasında özel bir zaman dilimi ayırmasının gerekliliğini de vurgulamıştır. Bildiğiniz üzere Efendimiz (s.a.v) peygamberlikten önce ruhunu dinlendirmek ve tefekkür etmek için Hira’ya çekilirdi. Peygamberlik döneminde ise Mekke’de müşriklerin eziyetinden dolayı Medine’ye hicret ettikten sonra üç yıl istisna edilirse -ki bunun nedenlerini açıklayacağım- itikâfı hiç terk etmedi. Bedir Gazvesi ve Mekke Fethi Ramazan ayında gerçekleştiği için o yıllarda itikâf yapma imkânı bulamadı. Yani savaş gibi çok önemli bir durum yaşandığı içim itikâf yapamamıştı. Yine Müminlerin annelerinin büyük bir kısmının birbiriyle yarışırcasına itikâf için mescitte çadır kurmalarından dolayı o yıl Hz. Peygamber (s.a.v) çadırını söktü. Fakat Şevval ayında itikâfını kaza etti.
-İtikâfın bugün yok denecek kadar Müslümanların arasından kalkmasının oluşturduğu olumsuzluklar nelerdir?
Bence en büyük olumsuzluk caminin hayatımızdan çıkmış olması; zira günümüzde cami merkezli bir hayat anlayışı yok. Oysaki Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak Mescid-i Nebevi’yi inşa etti ve Müslümanların hayatını cami üzerinden şekillendirdi. Devleti oradan idare etti, inanlar için orayı bir eğitim merkezi kıldı, tüm sorunları orada çözüme kavuşturdu. Sonraki dönemlerde de sultanlar, emirler, şehrin imarını planlarken camiyi merkeze aldılar. Çarşıyı, pazarı, medreseleri ve diğer yerleri caminin etrafında, yakınlarında tesis ettiler. Sözün özü Müslümanların camiyle çok sıkı bağları vardı. Ama maalesef bugün camiler, kimileri için sadece Cuma günleri uğranılan bir yer durumuna geldi. Öte yandan itikâfın ruhî terbiye ve terapisinden mahrum kalan gençlerimiz kimi zaman psikolojik rahatsızlıklara bazen de tatmin olmadıkları için İslam dininden sapmalara maruz kalmaktalar.
-İtikâf ve inziva aynı mı ayrı mı? Birbirinin yerini tutan mı birbirinin tamamlayıcıları mı?
Hem evet hem hayır. Unutmamak gerekir ki itikâf tıpkı namaz gibi bir ibadettir. Namaz gibi itikâf için de niyet edilir. İtikâf sadece camide ifa edilir. Ayrıca zaruret olmadan camiden çıkılmaması ve cinsi münasebetten uzak durulması gerekir; aksi halde itikâf bozulur. Ayrıca itikâfta kalabalık bir şekilde eda edilen Cuma ve cemaat namazlarına iştirak edilir. İnziva ise kişinin masivayla bağlantısını tamamen keserek yalnızca Allah için bir şeyler yapmak uğruna yalnız kalması anlamına gelmektedir. İtikâf için zikrettiğimiz şartları burada göremiyoruz. Bununla birlikte itikâfın bir anlamda inzivayı da içerdiğini söyleyebiliriz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) camide itikâftayken kendisi için küçük bir çadır kurulurdu. Hz. Ayşe validemiz Efendimizin sabah namazını kıldıktan sonra çadırına çekildiğini ifade etmektedir. Yani camiye çekilmişken bile farzları eda etmenin dışında insanların arasına karışmamış. Yine Hz. Aişe’nin aktardığına göre Hz. Peygamber (s.a.v), sadece zaruri ihtiyaçları için evine girmiş, ihtiyacını giderdikten sonra itikâfa geri dönmüştür. Kaldı ki yatsı namazından sonra itikâfta bulunan biri için tam bir inziva sürecinin başladığını söyleyebiliriz.
-Gerek inziva gerek itikâftan azami derecede yararlanmak için neler tavsiye edersiniz?
İtikâfa girecek kardeşlerime, müekked gayri müekked demeden en ince ayrıntısına kadar Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetlerini yerine getirmelerini tavsiye ediyorum. En azından on gün tastamam Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatı gibi bir zaman dilimi geçirelim. Naçizane şahsımda uyguladığım bir tavsiyem daha var: Bu Kur’an ayında Kur’an’ın indiği gece olan Kadir gecesini idrak etme amacıyla yaptığımız itikâfa, Kur’an dışında başka bir kitapla girmeyelim. Diğer kitaplarımızı her zaman okuyabiliriz. Kutlu Doğum Haftası’nda Hz. Peygamber’in (s.a.v) siyerine yoğunlaştığımız gibi itikâf günlerimizde de Kur’an üzerine yoğunlaşalım.
-Yaygınlaşması adına neler yapılabilir?
Özellikle İslami hassasiyeti olan sivil toplum kuruluşlarına büyük iş düştüğü kanaatindeyim. Bu kuruluşlar toplumda bu konuda farkındalık oluşturmak için birçok etkinlik düzenleyebilir. Paneller, seminerler düzenlenip teşvik edici broşürler dağıtılabilir. Ama kanaatimce bu hususta en etkili eylemin, toplumda rol model-kanaat önderi kabul edilen kişilerin bu güzel ibadeti gerçekleştirmeleridir. Ayrıca bu konuda hassas olan bazı sivil toplum kuruluşları, kendileriyle gönül bağı olan kişileri merkezi kimi camilerde itikâf yapmaları için teşvik edebilir. Ferdi bazda ise itikâf âdeti bulunan bir kardeşimiz, bu yıl ya da sonraki yıllarda yanına birkaç arkadaşını almak için tatmin edici bir dille davette bulunabilir. Böylece kendi sevabına onların da sevabını ekleyerek büyük kazanç sağlayabilir.
-Okuyucularımıza son olarak neler söylemek istersiniz?
Bu yıl pandemi şartları ne kadar el verir bilemiyorum; ama bu muazzam ibadeti imkânlarımızı zorlayarak yerine getirelim. Yüce Allah her zaman bizi gözetlemekte, bizimle beraber amenna. Lakin kişi yalnız kaldığında hele bir de bu yalnızlığı camide yaşadığında Allah (c.c)’nün yakınlığını ruhunun derinliklerine kadar hisseder. Bu fırsatı kaçırmayalım. Zira ömrümüzün ne zaman son bulacağını bilemeyiz.
– Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz hocam.