Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne olsun.
Dua; Rabbin kapısına varış, Rabbi çağırış, Rabbe yakarıştır… Dua; Rabbi davet etmektir taleplerine, icabet etmesini ummaktır isteklerine… Dua, kararmış yanlarımıza nur, hüzünlerimize sürur, çaresizliğimize çare, yaralarımıza merhemdir… Dua, rızkımıza bereket, kalbimize muhabbet, günahlarımıza rahmet, incinmişliğimize şefkattir… Rabbimiz dualarımızı vesile kılarak belalarımızı def eder, alçaldığımız zaman ref' eder, kirlenmiş kalplerimizi saf eder. Dua ile açılmayacak kapı, aşılmayacak engel, koşulmayacak mesafe yoktur.
Bazen anlamını bile bilmediğimiz dualar olur; bakarız sadece, okuruz. Bir büyüğün, mükerrem bir Zat'ın, bir imamın duasıdır misal… Karşımıza çıkar ve biz anlamını bilmediğimiz, mahiyetini kavrayamadığımız halde ‘âmîn' deriz. ‘Bir bildiği vardır ki bu duayı etmiş. Demek ki güzel bir şeydir bu istenen…' deriz. Sonra mesela, Hz. Musa'nın ‘Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım.' duası gelir aklımıza. ‘O Musa (as) ki cahillikten Sana sığındı; beni de cahillikten kurtar veya koru Allah'ım. Bana bu okuduğum duaların hakikatini öğret.' deriz. Ağırdır bazıları, çok ağır… Dağın üzerinde tecelli etse, mesela Toroslar için kabul edilse, dağları paramparça edecek kadar ağırdır. Hasan Dağı'nın üzerine bazı duaların kabulü inseydi, o dağın bir toz bulutu gibi uçuştuğunu görürdük. Ağrı Dağı bazı duaların kabulünün ağrısını kaldırabilir miydi acaba?
Dua, ‘Allah'ım Sana güveniyorum ve isteklerimi ancak Sen verirsin.' demek… Kul ‘bittim' deyince Hakk ‘yettim' dermiş. Kul niye ‘bittim' diyene kadar bekliyor ki? Her zaman dua kapısının önünde durmalıyız ki tabiri caizse yerimizi kimse kapmasın. Elbette Allah herkesi ve her şeyi eksiksiz ve aynı anda duyandır. Ancak Allah'a sadece dertli zamanlarımızda dua ettiğimiz zamanki mahcubiyeti neden yaşayalım ki?
Uzun zamandır bizi yoklamamış, bize selam vermemiş biri telefonumuza mesaj atıyor: ‘Selamun aleykum. Nasılsın?' Ne düşünüyoruz? ‘Acaba ne işi düştü.' Öyle değil mi? Allah'a işimiz her an düşüyor ve bunun farkında değiliz. Kalbimiz sıkıştığı zaman anlıyoruz kalbimizin öncesinde sorunsuz attığını. Elimizi kestiğimiz zaman anlıyoruz parmaklarımızın varlığını. Bazen düşünürüm; gözlerim bir gün kör olsa? Bu dehşet verici bir durum... Yazı yazamam, kitap veya Kur'an okuyamam, dostlarımla yazışamam vs. O halde gözlerimi dualarımla sağlama almalıyım. Gerisi takdir.
Geçmiş nesillerden çok çektik; birçoğu sistemin eğitim sisteminden geçmişlerdi ve din, iman nedir bilmiyorlardı. O halde geleceğimi sağlama almalıyım. Gelecek nesiller için dua etmeliyim. İlim ve bilimi harmanlayıp, devasa bir İslam medeniyeti kuracak nesli dilemeliyim dualarımda. Bir de ‘Allah'ım, Sen istemezsen ben istemeyi bile beceremem. O halde kendim için, ümmet ve milletim için hayırlı olacak duaları dilime düşür ve onları kabul buyur.' demeliyim.
Son olarak; anladığımız veya anlamadığımız her dua Allah'a sunulmuş içten bir dilekçedir ve bu dilekçenin hangi ‘âmin' diyen için kabul olunacağını ancak Rabbimiz bilir. Dua eder, dua bekleriz.