Tek parti döneminden kalma, din ve inancın kaldırılarak yerine ulus anlamında milletin ikame edilmesini hedefleyen zihniyet, bugün Kürtlerin CHP’si olan HDP tarafından miras alınmış durumda.
Tek parti döneminin CHP’li vekili Kemalettin Kâmi Kamu, dini değerlere hakaret noktasında o kadar pespayeleşti ki, tarihe kara bir leke olarak düşen şu dizeleri serdetti;
Ne örümcek yosun
Ne mucize ne füsun
Kâbe Arab’ın olsun
Çankaya bize yeter.
Ve bugün, HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, aynı zihniyetle din ve kutsala düşmanlık üzerinden Kabe’ye ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kuds-ü Şerif’e saldırdı. Bilinç altındaki hakikati ortaya sererek Taksimi Kabe’ye benzetme küstahlığında bulundu. Dün Kabe’nin yerine Çankaya öne çıkarılırken, bugün Taksim öne çıkarılmaktadır. Yani zihniyet aynen devam etmekte…
Aslında bu örnek tek örnek de değil. Geçmişten bugüne dile getirilen başka örnekleri de ortaya sererek, bu zihniyetlerin ruh ikizi oldukları net olarak görülmelidir. Bu konuda bazı alıntılarla devam edelim;
“Bütün ırkçıların ortak görüşü; dinin, ulusal gelişimin ve bilinçlenmenin önünde en büyük engel olduğu yolundadır… Mustafa Kemal, din konusunda bir yabancı yazara şu çarpıcı sözleri söylemiştir: ‘Benim dinim yok ve bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum.’ Yine eski bir CHP’li Refik Ahmet Sevengil de; ‘Allah’ı, (haşa) sultanla birlikte tahtından indirdik. Bizim mabetlerimiz fabrikalardır’ diyebilmiştir.
Irkçılığın insanı ne kadar maskara ettiği ve yörüngeden çıkardığının Kürt tarafındaki bir misali de, İstanbul Kürt Enstitüsü kurucularından olan eski Müftü, Kürt şair ve yazar Abdurrahman Dürre’ye ait olan ve Kürtçe olarak çıkan bir dergide yayınlanan ‘Qıbla me Cudi’ye’ (Kıblemiz Cudi’dir) adlı şiiridir.
Yine PKK’nin 1995 yılında düzenlenen 5. Kongresinde, din düşmanlığı gayet açık ve yoruma yer bırakmayacak şekilde ifade edilmektedir: ‘Feodal dönemde halkımızın yaşadığı işgal ve baskı daha da arttı. Özellikle Arapların 7. yüzyıldaki zaferi son derece kanlıydı. Ulusal gelişim, İslami ideoloji tarafından baskı altına alınarak halkımız kendi değerlerinden uzaklaştırıldı. Bu, halkımızın yabancı sömürgeci güçler tarafından yönetilmesine neden olan önemli faktörlerden biriydi.’ (Tabi bu, Kürdistan bölgesinin İslam’la tanışıp izzete ulaştığı ve Mayıs ayında yeniden yad edeceğimiz Amed’in fethi hakkındaki tamamen saptırma düşüncelerdir. Konu hakkında detaylı bilgi ve hakikatlere ulaşmak için Abdulkadir TURAN’ın ‘Kürtlerde İslami Kimliğin Gelişmesi’ kitabı önemli bir kaynaktır. S.T.)
Abdullah Öcalan da, aynı zihniyeti çok daha açık bir şekilde ifade etmekten çekinmemektedir: ‘İslamiyet’in kendisi, özellikle sünni resmi yorumuyla neredeyse 1400 yıldır Kürtlerin geleneksel köleleşme düzeyine bir zamk gibi yapışmaktan öte bir rol oynamamıştır.’
Yıldıray Oğur, yaptığı gözlemler sonucu önemli oranda BDP’linin (şuan HDP) derin güçlere ‘Kürtleri dövmeyin, gelin hep beraber dindarları dövelim’ dediğini aktarmaktadır.
Dolayısıyla müslüman toplumlarda yaşayan bütün ırkçılar ve ulusalcılar, ideolojik boyutta İslam’ı kendi düşüncelerinin ve menfi milliyetçiliklerinin gelişmesinin ve toplumda egemen olmasının önünde en büyük engel olarak görüyorlar. Bu zihniyete sahip olanlar ister Türk olsun, ister Kürt olsun konu İslam olunca hemen dayanışma içerisine girerler” (Kürt Meselesi ve Said Nursi, Abdulkadir Menek).
Evet hakikat aynen budur. Ve bugün bir araya hiç gelemeyeceği düşünülen bilimum taşeron zihniyet, aynı masa etrafında yer almış bulunmaktadır. Bu nedenle, özellikle müslüman kürt halkının, kürtlerin CHP’sine dönüşen HDP zihniyetini ve onlara verilen destekle aslında din düşmanlığına destek verdiklerini iyi görmeleri gerekmektedir. Aksi halde din düşmanlığı üzerinden kimsenin iflah olmadığını göreceklerdir ama o gün çok geç olacaktır. Öte yandan bunun hesabını Allah’a da veremeyeceklerdir.