Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem ateşinden kurtuluş olan Ramazan ayının üçte birini geride bıraktık.
Ramazan ayı, maddi-manevi kazanım ve fırsatlar açısından telafisi olmayan bir zaman dilimidir. Dünyevi istek ve arzulardan soyutlanma, Allah'ın rızasını kazanarak O'na ulaşma, bir yılın bütün günah ve hatalarından arınarak temizlenme, eksik ve noksan olan yönlerin tamamlanması, var olan güzelliklerin kemale ermesi, itikâfıyla, teravih ve ‘bin aydan daha hayırlı olan' Kadir Gecesiyle biz müminler için bir ilahi nimet sofrasıdır.
Seneye ulaşır mıyız ulaşmaz mıyız, meçhuldür. Dün geçti, yarın meçhul, o zaman bugüne bakılmalı, bu anı çok kârlı ve kazançlı geçirmeli. Gökten müjdeler ve fırsatlar getiren bu ilahi nimet sofrası yirmi gün sonra kalkacaktır.
Ülkemizde seçim var, seçimle yatıp seçimle kalkıyoruz. Dış güçlerin müdahalesiyle döviz, altın ha bire yükseliyor, cebimizdeki paramız değer kaybediyor. İnsanların geleceğe dair kaygı ve tasası artıyor.
Geleceğin karar mekanizmasını elinde tutacak olan cumhurbaşkanı, meclis ve parlamenterler seçiliyor. Kimi dünyevi, kimi uhrevi kaygılarla siyaset mekanizmasında etkili olmak, daha fazla söz sahibi olmak istiyor.
Müslümanlar siyaset alanını ihmal etmelerinden dolayı alan tamamen başka güçlere kaldı. Elhamdülillah o günler geride kaldı. Müslümanlar siyasette etkinler ve söz sahibiler. Öyle ki Müslüman bir siyasetçiye rakip olarak seküler bir siyasetçi değil, başka bir Müslüman siyasetçi rakip olarak çıkarılıyor. Halka ve inancına düşman olanlar Müslüman siyasetçilere karşı alternatif çıkaramayacak duruma düştüler. Bu da biz Müslümanlar açısından sevindirici aynı zamanda daha dikkatli ve basiretli davranmamızı gerektirecek bir durumdur.
Cezaevinde iken Üstada "Küre-i arzı herc-ü merce getiren ve İslam mukadderatıyla alakadar olan bu dehşetli harb-i umumiden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hal) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun, halbuki bir kısım mütedeyyin ve alim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeğe koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?" diye sual edilir.
Üstad cevaben: ‘Evet bu cihan harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hakimiyet-i amme davasından daha ehemmiyetli bir dava, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dava açılmış ki; her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bilatereddüd sarfedecek…
Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek.
Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?
İşte o davayı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o davayı kaybettirmeyen harika bir dava vekilini o işde çalıştıran vazifeleri bırakıp ebedi dünyada kalacak gibi afaki malayaniyat ile iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risale-i Nur şakirdleri, her birimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarfetmek lazımdır diye kanaatımız var…'
Seçim, siyasi ve maddi kaygılar bir noktaya kadar anlaşılabilir ama Ramazanın kadri ve kıymetine, ubudiyyet ve kulluğumuza halel getirmemelidir. Siyasetimiz ve dünyamız ahiret tarlasına dönüşmeli. Bizi yönlendiren, harekete geçiren, siyasi ve dünyevi kaygılar değil, uhrevi kaygı ve endişelerimiz olmalıdır.