25 Şubat’ta ANF’de Duran Kalkan’a ait uzun, bir o kadar sıkıcı, sıkıcı olduğu kadar gülünç bir röportaj yer aldı.
Röportajda, Rojava’dan Amerika’ya, İran’dan Türkiye’ye, Demokratik İslam’dan Ortadoğu ve dahi dünyanın demokratikleştirilmesine kadar her telden komplo dolu kurgular birbirini kovalar nitelikteydi.
Röportajın özü şuydu. “Kürt özgürlük hareketi” dünyayı demokratikleştirmek üzere… Amerika yakında İran ve Türkiye’yi halledecek… Her iki ülkede de insiyatif “Özgürlük hareketine” geçecek… Ancak buna karşı Türkiye ile İran yakınlaşarak direnmeyi seçerken Hüda Par eliyle “Özgürlük hareketinin önü kesilmeye çalışılacak!
Röportaj, “Hüda Par! Ayağını denk al!” sözleriyle bitirilirken ortaya çıkan ruhsal bunalım, Duran Kalkan’ın ruh haline ayna tutmaya yetiyordu.
Obama’ya atfedilen “İran’a karşı savaş planlarıyla kimse karşıma çıkmasın” sözüne karşın Kalkan’ın “Nasıl olur, Obama nasıl böyle bir şey söyler?” şeklindeki tepkisi kafasındaki kurgusal komplo balonuna iğne batırmak kadar etki yaparken, Erdoğan’ın İran ziyaretine verdiği tepki ise dağ akademisine yaraşır nitelikteydi:
“Tayyip Erdoğan’ın Tahran’a gidişi öyle basit bir şey değildir. Türkiye’yi temsilen gitti. Bir de Tahran’da dedi ki “Kendimi evimde gibi rahat hissediyorum”. Nasıl söyleyebilir bunu?”
Tepkideki inceliği fark ettiniz mi bilmiyorum. Ama Kalkan’ın dikkatinden kaçmamış demek ki!
Hepimiz Tayyip Erdoğan’ın Kasımpaşaspor’u temsilen Tahran’a gittiğini düşünürken meğer Erdoğan “Türkiye’yi temsilen” gitmiş de bir tek Duran Kalkan bunu fark etmiş!!!
Ne dağ ne de bağ merkezlerinde strateji dersleri almış değilim, ama dağ akademilerinde strateji dersleri veren Duran Kalkan’a strateji babından birkaç noktayı hatırlatmak isterim:
1- Rojava üzerinden zafer ve özgürlük narası atıyorsunuz. Gelinen noktada Rojava’daki konumunuzun Suriye rejiminin nöbet kulübesindeki bekçiden öte bir anlam taşımadığını en iyi sizler görüyorsunuz. Çünkü hesabınız tutmadı. Hesaplamalarınıza göre rejim yıkılacak, Suriye bölünecek, Esad gidecek ve muvakkat bir süre için emanet edilen Rojava bölgesi tamamen size kalacaktı.
2- Rejim yıkılmadı, ülke bölünmedi, Esad gitmedi. Duruma bakılırsa emaneten size bırakılan Rojava, anlaşma gereği her an sizden geri istenebilir ve siz böyle bir kabusla karşılaşma olasılığından ötürü şimdiden ruhsal bunalım içerisinde kıvranıyorsunuz.
3- Irak işgalinden sonra İran’ın vurulacağına iman ederek Amerika ve israil’e jest olsun diye PJAK’ı kurup işbirliğine amade oldunuz. Oysa hesabınız tutmadığı gibi, Suriye bunalımından önce oluşan Türkiye-Suriye-İran ittifakıyla dünyanın ne kadar daraldığını acı bir şekilde müşahade ettiniz. Az kalsın Kandil elinizden çıkıyordu. Ancak Suriye meselesi bu ittifakı bozdu ve siz de rahat bir nefes alabildiniz.
4- Rojava’nın sizden geri isteneceği günler yaklaşırken kriz nöbetleri geçirmeniz gayet doğal. Kumar oynadınız ve kaybedeceğiniz günler giderek yaklaşıyor. Suriye konusunda Türkiye ile İran’ın yakınlaşma belirtileri, bunalım takılmanız için yeterli bir sebeptir. Bunun varacağı yer, dünyanın size ne kadar dar geldiği o günleri hatırlatıyor. Bundan dolayı ne kadar komplo teorisi kursanız da hakkınızdır. Ancak komplo teorileri “Suriye’nin demokratikleştirilmesine” yetmeyeceği gibi sizleri de haklı çıkarmaya yetmez..
5- Biliyorum, aceleniz var. Henüz Rojava’daki bekçilik günleriniz bitmeden yaklaşan seçimlerden “büyük bir zaferle” çıkarak Rojava ile bütünleşme aşamasına geçmek istiyorsunuz. En azından kafanızdaki kurgu bu yönde. Hüda Par’ın çıkışı ve geleceğe dönük perspektif, kafanızdaki kurguyla tamamen çelişiyor. Bu anlamda Hüda Par’ı, kurguya sokulan çomak olar görüyor ve komplo düzleminde belli bir yere oturtma gayretlerini kendi aranızda yarıştırıyorsunuz.
6- Evvela karar verin, Hüda Par bölge için, halk için, sizin için ne anlam ifade ediyor? Kontra mı, İrancı mı, işbirlikçi mi? Tamam, kendi müzmin komplolarınız arasında Hüda Par’a biçtiğiniz anlamı biliyoruz. Yalnız Hüda Par’ın sizin komplolarınız ile halk gerçekliği arasında farklı bir düzleme tekabül ettiğini de biliyoruz, sizin bundan dolayı yaşadığınız çelişkiye de aşinayız. Yeni çıkmış bir parti konusunda bu kadar çelişkili davranırsanız, bırakın Türkiye’yi, Ortadoğu ve hatta dünyayı nasıl demokratikleştireceksiniz?!!
7- Şu anda en güçlü ihtimal, Türkiye-İran yakınlaşması dolaylı da olsa Suriye’yi de içine alacak bir ittifaka dönüşebilecektir. Bunun sizin için ne anlama tekabül ettiğini bozulan psikolojinizden anlamak mümkündür. Bu yöndeki ihtimallere karşı bir “demokratik çözüm” bulmakla meşgul olmanız gerekirken Hüda Par etrafında dönüp dolaşmanız, ağırlığınızın basite kaçan komplolarınızdan çok daha hafif hale geldiğini görmüş olmalısınız.
8- Hala İran’ı vurmak için Amerika’ya dua ediyor, Paralel yapının galibiyeti için komplo seansları düzenliyorsunuz. Tek kurtuluş yolunu bu iki uçuk ihtimalde görüyorsunuz. Amerika’nın bu aşamadan sonra İran’ı vuramayacağını müjdelemek isteriz. Türkiye’de Paralel yapı galip gelse bile bunun kötü yansımalarından kurtulamayacağınızı bilmeliydiniz, ama bu konuda sizlere yapılan telkinlerin sizi esir aldığı ortadadır.
9- Korku ve öfkenin sizlerde bıraktığı derin tahribatları Hüda Par üzerinden tedavi etmek için adeta çırpınıyorsunuz. Kürt halkının tektipleştirilmesi çabalarınızın Hüda Par’la büyük bir darbe yediğinin herkes farkındadır. “Hüda Par ayağını denk alsın” bilmem ne türü üçüncü sınıf tehditlerle artık bir yere varamazsınız. Yaptırdığınız ucuz saldırılarla, daha ilk dakikasında pis kokular yayan komplocu girişimlerinizle bir sonuç alamazsınız. Hele hele liderinizin sizlere biçtiği “Taşeronluk” rolünü bu tür basit manevralarla örtemezsiniz. Bir örgütün nasıl bölgesel politikalarda maşa niyetine kullanıldığını siz çok iyi bilirsiniz. Bu tecrübenizi kalkıp ucuz komplolarla Hüda Par’a hamletmeye kalkarsanız, önce ruh sağlığınız bozulur, sonra komik duruma düşersiniz.
10- Haydi diyelim ki Hüda Par diye bir parti kurulmadı. Bu durumda Rojava’da Esad’ın kulübesinde bekçilik rolünüzü, her an sizden alınacak Rojava emanetini, gelişen Türkiye-İran ittifakını nasıl anlamlandırırdınız. İyisi mi kendi halinize yanın.
Suriye bölünecek, Rojava bize kalacaktı, ancak hesabımız tutmadı. Tabanımızı motorize etmek için kullandığımız Rojava kartı elimizden alınırsa bunu nasıl izah ederiz diye derin endişe içerisindesiniz. Kandil eteklerinde uçuşan felsefik doktrinleriniz Rojava’da çakılmak üzere.
İyi de tüm bu telaş sadece Hüda Par düşmanlığıyla örtülebilir mi?
Yarın Rojava elinizden alınırsa ne diyeceksiniz? “Hüda Par seçimlere girmeseydi böyle olmazdı” diyecek haliniz yok ya!
Şu hale bakın! “Dünyayı Demokratikleştireceğiz” iddiasıyla olmadık felsefi doktrinlerle Kürt halkına işkence yapanlar, Hüda Par’ın seçimlere katılmasını “Dünyanın demokratikleştirilmesi” çabalarının önündeki yegane engel olarak görüyorlar. Nasıl bir hastalıktır bu? Demokratikleştirme Sendromu mu, Hüda Par Sendromu mu?!