20. asrın başlarında başlayan, Müslümanların dünyadaki iktidar mücadelesine genel bir ifadeyle “İslami hareket” denilmiştir.
Müslümanların içindeki bu hareket bilinç ve şuuru çok önemli sosyal, siyasal, bireysel kazanımların elde edilmesini sağlamıştır.
İslami hareket tabiri etkili bir çağrışıma ve algıya sahip olmuştur. Ataletin, çaresizliğin, tembelliğin, teslim olmamanın nişanı olarak güzel bir rol oynamıştır.
İslami hareket, başladığı andan beri hareket halindedir. Kâinatta durmak yok ama sakinleşmek ve vukuf vardır. Bu nedenle İslami hareket sakinliği vukufu durmak olarak algılıyor. Kendini bisiklet gibi görüyor. Durduğu anda düşeceğini zannediyor. Oysa harekette vukuf da olmalıdır.
Eskiden uzman kimselere “Ehli vukuf” denirdi. Bilgi sahibi manasında “konuya vakıf” denir. Vakıf, durmak demektir. Demek ki bir meseleye vakıf olmak için bazen durup odaklanmak gerekir. Sürekli bisiklet gibi hareket etmek vakıf olmayı, başkalarına sekine olmayı engelliyor.
İslami hareket kendini bisiklet gibi görmemelidir. “Duraksadığım an düşerim” korkusu yaşamamalıdır.
“Durmak yok Yola devam” güzel bir şiardır. Ama bu, “durak yok yola devam” şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira yol duraksız olmaz. Bisiklet durduğu yerde düşer, dört tekerlekli araba ise durduğu yerde dinlenir. İnsan durmamalıdır ama durup dinlenmelidir. Sesleri, etrafı, kuşları, kendini dinlemelidir ki içi dışı dinlensin. Dinlenmek sükûn bulmaktır. Sakinleşmektir. Ruh ve enerji toplamaktır.
Uhut'tan sonra Hak Teâlâ Müslümanları uyutmuştur.(Âli İmran:154) Buradaki uyku durmak değildir. Dinlenmektir. Kendini dinlemektir. Sakinleşmektir.
Sabit ve köklü hayır kurumlarına vakıf denir. Neden vakıf denilmiştir? Çünkü her şey gider o kalır.
Geçip gitmek, telaşlı ve hızlı hareket geçici olma duygusu oluşturur. Bu nedenle Kur'an'da hep hareket dairesel olarak zikredilmiştir. Hareket bir döngüdür.
Kur'an'da “dilini hareketlendirme, onu biz derler toplarız.”(Kıyame:16) buyrulur. Demek ki sürekli hareket etmek; derlemeye, toplamaya, düşünmeye engeldir. Sürekli hareket eden telaş içindedir. Sakin değildir.
Artık İslam âlemi bir arabaya sahip olmalıdır. Bunun yerli ve marka haline gelmesi de güzel olur. Ancak İslam âlemi şu an kabaca ikiye ayrılmış durumda, sürekli durmadan telaşla hareket edenler ve yerlerinden kıpırdamayıp dünya umurlarında olmayanlar.
Evet, bazıları bisiklete binmiş hissiyle hep hareket etsin durmasın ama araba da olsun. Ki insan bazen duraklayıp tefekkür edebilsin. Kendini geçmişini geleceğini değerlendirebilsin.
Durmaksızın bir seyir gerekir. Ama durup seyretmek de lazımdır. Hareketin vakıf kimselere vukuf ehline ihtiyacı vardır. Aşırı ve kesintisiz hareket hararet yapar. Hararet de bir enerji oluşturmaz.
Siyaset, sosyoloji, ekonomi, eğitim, din, hayat hem harekete hem de sakinliğe muhtaçtır. İşte itikâf bunun için vardır. İtikâf insanın durup kendine eğilmesidir. İçini dışa dışını da içe bükmesidir. Böylece içten dışa dıştan içe bakabilsin.
Hayatta durmak yok ama durak var. Çünkü itikâf var. İnsanın kendine kendisi için çevresi ve etki dairesi için sorunlara eğilmesi gerekir. İnsan itikâf ile Akif olmadan sanat, estetik, düşünce, fikir, usul ortaya koyamaz. Bu manada itikâf sadece bireylerin değil toplumların, hareketlerin, ülkelerin, devletlerin çok ihtiyaç duyduğu bir haldir. Devlet de itikâfa girmelidir. Halkına eğilmelidir, kendini bükmelidir. Hakka karşı iki büklüm olmalıdır.
Dünya dönüyor, “durdurun dünyayı başımız dönüyor” diyemeyiz. Ama bu dünyanın da bir durağı olsun diyebiliriz. Bugün dünya yogaya, meditasyona değil itikâfa muhtaç. Ama bunun insanlığa mal olması için önce Müslümanların bunu anlamaları ve yaşamaları gerekir.