Ortaya çıktığı günden bu yana insanımız sayısız PKK vahşeti görmüş, seksenli yılların yarısından bu yana toplu halde nice Kürt katliamına şahitlik etmiştir.
Çoğunluğu minnacık çocuk ve kadın olmak üzere Kürtler defalarca toplu halde PKK tarafından hunharca ve acımasızca öldürülmüştür.
Arşivlere baktığınızda bu vahşi örgütün ne zaman, nerede ne kadar Kürdün canına kıydığını sırasıyla görebilirsiniz.
Defalarca köyler ve mezralar basılmış, çocukların ve kadınların çoğunlukta olduğu kalabalıklar bazen köy meydanında toplanıp insafsızca kurşuna dizilmiş, bazen evleri basılarak katliamlar yapılmış, sonra evleri ateşe verilmiştir.
PKK'nin minibüs katliamları öyle meşhur ve öyle çoktur ki. Köyden kente veya kentten köye giderken yolları kesiliyor, durduruluyor, yolcular indiriliyor, hepsi birden kurşuna diziliyor, minibüs ateşe veriliyor.
Ve son Dürümlü köyü vahşeti... Öncekilerden ayrıcalığı, şehid olan on altı kişiden sadece dördünün cesedi ortada, on iki kişinin cesetlerinin toplamı altmış kilo. Hatta ilk etapta söz konusu on iki kişinin kayıp olduğu zannediliyor. Çünkü onlara ait hiçbir şey yok.
Bu güne kadar görülmemiş ağırlıkta patlayıcı kullanılıyor, tam on beş ton. Olayın detayını, yürek parçalayıcı resimlerini kaç gündür izleyip duruyoruz.
Biz bu Dürümlü Vahşetine bakarak bundan daha korkunç olan bir şeyi haber vermek istiyoruz.
Nedir bundan daha korkunç olanı?
İçerideki şer cephesinin bu vahşeti görmemezlikten gelmeleri mi?
Bazı siyasilerin bu korkunç vahşeti bir defacık olsun kınamamaları mı?
Ülkenin ve insanımızın aleyhine bir durum olduğunda bir araya gelen, dış güç odaklarına jurnalleyen İmzacı akademisyenlerin Dürümlü'ye sus-pus olmaları mı?
Dış dünyanın bu vahşet karşısında kör ve sağır kesilmeleri mi?
Emperyalist Batı'nın merkezlerinin birinde bu şekilde otuz metre genişliğinde, beş metre derinliğinde saniyeler içinde büyük bir çukurun açılması ve cesetlerin adeta buharlaşması, erimesi karşısında takınacakları tavırla şu andaki suskunlukları mıdır korkunç olan?
Hayır, bunların hiç birisi değil.
Peki, nedir bütün bunlardan daha korkunç olanı?
PKK'nin yaptıkları değil, yapabilecekleridir.
Daha tam olarak hâkimiyeti ele geçirmedikleri halde birazcık güçlü oldukları yerlerde neler yapabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz.
Kurulduğu günden beri kendilerinden olmayanlara karşı PKK'nin değişmeyen şu üç ilkesini asla unutmayalım:
“Ya bize katılacaksınız, ya buradan defolup gideceksiniz, ya da sizi öldürürüz.”
Dikkat ettiğinizde bu ilkelerini hem Türkiye'de hem Kobani gibi Türkiye dışında tavizsiz uyguladığını göreceksiniz.
Şimdi siz buna bir de “İşbirlikçi” ve “Hain” damgasını ve bahanesini de ekleyin.
Zaten PKK Dürümlü Vahşetini bu şekilde açıklamıyor mu? Onlar işbirlikçiydiler demiyor mu?
Artık bundan sonra sadece “Kendilerinden olmayan, Kendileri gibi düşünmeyen” kitleler değil, aynı zamanda “İşbirlikçi ve Hainler” vardır. Bir anlamda ölümü tam olarak hak eden kitleler.
Gücü ve iktidarı ele geçirdiklerinde kendilerinden olmayanlara, kendileri gibi düşünmeyenlere karşı katliam uygulamak Marksistlerin değişmeyen ilkesidir.
Dünyanın neresinde şiddet yoluyla iktidara gelmişlerse ilk yaptıkları şey, velev ki aynı ırktan da olsa kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine katılmayan milyonlarca insanı katletmişlerdir.
Bir daha söylüyoruz; PKK'nin şu ana kadar yaptıkları korkunçtur. Fakat yapabilecekleri, gücü ve imkânı ele geçirdiklerinde yapacakları çok daha korkunçtur.
Hele bir de yediği böyle büyük bir darbeden sonra, kısa bir zaman içerisinde beş binden fazla elemanını kaybettikten sonra, Kürt halkı kendisini böylesine terk edip yalnız bıraktıktan sonra. Bu halka karşı şu anda beslediği kini tahmin edebiliyor musunuz?
Müslüman Kürt halkı bu tehlikenin farkındadır. Zaten Müslümanca var olabilmenin bedelini ödeyerek bugünlere gelmiştir.
Fakat bunca olup bitene rağmen iktidarın bu korkunç ihtimali, yani dindar Kürt halkının katliama uğrama tehlikesini gördüğünü söyleyemeyiz. Veya görmüştür de önemsemiyordur. Bu çok daha vahim bir durumdur.