Müslümanlar hiçbir zaman dış düşmanın saldırıları karşısında yenilmediler. Maddi güç anlamında düşman karşısında ne kadar zayıf olsalar olsunlar, her zaman düşmanlarına galip geldiler. Düşmanlar bazen İslam topraklarını işgale kadar götürdüler işi, Müslümanların ülkelerini, kentlerini ele geçirdiler; ama zelil bir şekilde geri kaçmak zorunda kaldılar.
Müslümanları güçsüz düşüren iç ihtilaflar, dağınıklık, kardeşlik bağlarının zayıflaması, ittihat ve uhuvvetin unutulmasıdır. Müslümanların içinde barınan, Müslümanlardan olan bazı unsur ve grupların ihaneti ve düşmanla işbirliği yapmasıdır… Yerli Brütüslerin varlığıdır… Kendini İslami bir cemaat olarak halka pazarlamış FETÖ fesat grubunun işbirliği olmasaydı, Amerika ve Batı ülkemizde darbe girişiminde bulunabilir miydi? Veya içimizden çıkmış PKK'nin varlığı olmasa emperyalist güçler Kürdistan'da böyle rahat cirit atıp huzurumuzu bozma arzusunda olabilir miydi?
Uzak ve yakın tarihimizde de durum bundan farklı değil. Moğol istilalarının başarılı olması, İslam dünyasına yönelik Moğol ve Haçlı işgal hareketlerinin sonuç alması Müslümanların arasında varlık bulan hain ve işbirlikçi Bey ve Sultanların neden olduğu güçsüzlük, tefrika ve dünyevileşmedir. Osmanlıyı Batılılar karşısında güçsüz düşüren en önemli etkenlerden biri Batıcı aydınlardır. Batı adına çalışan, Batının gönüllü misyonerliğini yapan siyaset adamları ve bürokratlardır.
Batı bunu bildiği için sürekli Müslümanların arasında fitneye yol açacak projeler üzerinde çalışmış, fitne ve dağınıklığa hizmet eden ideoloji ve yapılara yatırım yapmıştır. İslam ümmetine yönelik hep böl, parçala, yut politikası yürütmüştür. Gerileme ve güçsüzlük dönemlerini yaşayan Müslümanlar da ne yazık ki sürekli bu oyuna gelmiş, onları düşman karşısında daha da zayıf ve perişan hale getiren bu şeytani tuzaklara düşmüşlerdir.
Hâlbuki Müslümanlar tarihten biraz ders alsalar, görecekler ki birbirlerine düşmanlık yapma, birbirlerinden nefret etme lüksleri yoktur. Göreceklerdir ki aralarındaki ihtilafların, düşmanlıkların, kin ve adavetin, kardeşlik ve vahdeti dinamitleyen sorunların kaynağı dışarısıdır. Anlayacaklar ki, asıl düşmanları Batı'dır, Amerika ve israil'dir.
Müslümanların asıl düşmanlarını, hayatlarını karartıp onları perişan eden şeytani güçleri bırakıp birbirleriyle uğraşmaları, birbirlerine düşmanlık yapmaları ne acı! Birbirlerine karşı düşmanlarına sığınmaları, düşmanlarından yardım dilenmeleri ne acı! İhtilaf ve tefrika kaynağı Batılı ideolojilerden hala medet umup ona dört elle sarılması ne acı!
Türkiye büyük tehlike altında… İran'ın, Pakistan'ın, Mısır'ın ve tüm İslam ülkelerinin büyük tehlike altında oldukları gibi Türkiye de büyük tehlike altında. Batılı şeytani güçler bağımsız, dindar bir Türkiye istemiyor. Güçlü, müreffeh, zengin, halkıyla barışık, öz değerlerine bağlı, ülkenin zenginliklerini adil bir şekilde halkı arasında paylaşan bir Türkiye istemiyor. Bağımlı, şeytani emellerine hizmet eden, talan edebileceği yoksul, sömürge bir ülke istiyor. Bunun için de içimizdeki Truva atlarını kullanıyor. FETÖ ve PKK gibi… Bu Truva atlarını etkisiz hale getirmek bizim elimizde. Bu ihanet şebekelerinin varlığı sebep değil sonuçtur. Onları doğuran sebepleri ortadan kaldırmadıkça yeni Truva atları hep var olacak.
PKK'yi sebep olarak görüp, onu yenmenin Kürdistan'daki sorunu bitireceğini sanıyorsak büyük bir aldanış içindeyiz demektir. PKK'yi yaratan sebepleri yok etmeliyiz. Bu sebeplerin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Batılıların aramıza nifak sokmak için bize bulaştırdığı milliyetçilik mikrobundan bir an önce kurtulmamız lazım. Türklere tanınan tüm hakların derhal bu ülkede yaşayan diğer Müslüman milletlere verilmesi gerek… Devletin, hükümetin ırkçı, faşizan, kafatasçı söylem ve uygulamalardan vazgeçip herkesi İslam kardeşliği etrafında birleşmeye çağırması elzemdir. Türklere tanınan tüm haklar bu ülkenin ikinci asli unsuru olan Kürtlere de tanınmadıkça, Türk milliyetçiliği devletin baskın rengi olmayı sürdürdükçe PKK gibi Truva atları hep var olacak ve ülkemiz dış tehditlere açık olmaktan kurtulmayacak.