Kişinin kalpten, inanarak bir işe yönelmesi ve onu Allah namına yapmasının içinde barındırdığı müthiş manevi gücü maddi ölçülerle anlamak ve izah etmek imkansızdır.
İşte o gücü anlatan kıssalardan biri:
‘İsrail oğullarından kendini ibadete adayan bir Abid, kulübesinin yakınlarında yaşayan bir topluluğun bir ağaca taptıklarını duyar ve buna çok üzülür. Yüce bir mertebede yaratılmış insanların ağaca tapınması, ondan yardım dilemesi olacak şey değildir. Düşündü, taşındı ve sonunda bu ağacın kesilmesi gerektiği kanaatine vardı. Ağaç kesilmeliydi ki, akılları gözlerine inmiş cahiller bir ağacın ilah olamayacağını anlasınlar.
Abid bu halis niyetle baltasını aldı ve ağacın olduğu yere doğru yola çıktı. Şeytan, onu engellemek amacıyla yolunu kesti ve aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti:
-Nereye böyle Abid Efendi?
-Şurada bir ağaç var. Onu kesmeye gidiyorum.
- O ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim.
- Haydi oradan melun!
Abid’in kararlı olduğunu sezen iblis onu bu işten vazgeçirmeye çalıştı:
-Ağaçtan sana ne? Nefsinle uğraşmayı bıraktın, kalkıp başka şeylerle meşgul oluyorsun.
- Kötülükten alıkoymak da bir görev ve ibadet değil midir?
- Allah’ın dininde ağaç kesmek gibi bir ibadet mi olurmuş? Allah mı sana böyle bir vazife verdi? Başkalarının inançları seni alakadar etmez. Sen kendine bak. Allah Teâla’nın yeryüzünde Peygamberleri var. İsteseydi onlardan birini gönderir ve kesme işini ona havale ederdi.
Abid şeytanın bu tuzak sözlerine aldanmadı ve ağacı kesmeye kararlı olduğunu gösterdi. Keserim, kesemezsin tartışmalarından sonra iş kavgaya vardı. Uzun bir süre devam eden mücadele sonunda Abid şeytanı yere yığdı ve göğsünün üzerine oturdu ve şöyle dedi: Gördün mü gücümü? Sakın bir daha karşıma çıkma. O ağacı mutlaka kesmem lazım.
Şeytan Abid’in elinden kurtulmak için ‘hadi tamam, anladım. Beni bırak da, ne yaparsan yap’ dedi. Bunun üzerine Abid onu bıraktı.
Şeytan ile tartışma ve kavga Abid’i yormuştu. ‘Bugün bir dinleneyim de yarın erkenden zinde bir şekilde gelip işimi yaparım’ dedi ve dinlenmeye çekildi.
Ertesi gün aynı manzara ikinci kez tekrarlandı.
Üçüncü gün Abid’in baltasını alıp geldiğini gören İblis bu kararlı adamla baş edemeyeceğini anladı ve değişik bir plan uyguladı. İblis şöyle dedi: Ah, keşke seni neden bu işten alıkoymak istediğimi bir bilsen! Aslını sorarsan sana acıdığımdan bu işi yapmamanı istiyorum. Bak, şimdi sen o ağacı kesince bu insanlar sana düşman kesilecekler, belki seni ibadetinden bile alıkoyacaklar. Durup dururken neden başını derde sokacaksın, kendine bir sürü düşman edineceksin? Gel sen bu işten vazgeç, sana her gün iki altın vereyim. Gül gibi yaşarsın. Bol sadaka dağıtırsın, hacca, umreye gider sevaba girersin.
Abid, iki altın ha? diye düşündü, ‘evet’ anlamında başını salladı ve el sıkışıp anlaştılar.
Anlaşma epey devam etti. Abid çokça biriktirdiği altınlarla ne işler yapacağının hesabını yaparken bir gün aniden altınlar kesildi. Bu duruma çok kızdı ve ‘seni melun şeytan anlaşmayı bozarsın ha, şimdi ben de ne yapacağımı bilirim’ dedi ve öfkeyle baltasını alıp çıktı.
İblis Abid’in yolunu tekrar kesti. Ağacı keserim, kesemezsin tartışmasından sonra kavga yeniden başladı, ama bu defa Abid çok geçmeden yere yığıldı. İblis Abid’ in göğsüne oturdu ve ‘Hani o eski gücün?’ diyerek alay etti.
Abid, yenilginin sıkıntısıyla hem kızgındır hem de şaşkın. İblise şöyle dedi:
Bana ilk iki defa seni nasıl yendiğimi, son defa da niçin yenildiğimin sebebini söyler misin? İblis, hadi bunu da sana söyleyeyim dedi:
‘Bak; beni yendiğin ilk iki defada Allah için, samimiydin ve bana galip geldin. Ama bu son kez gelişin nefsin, çıkarın ve altınların içindi ve bana mağlup oldun. İşin özeti budur. Ben, Allah’ın ihlaslı kullarına bir şey yapamam, gücüm onlara yetmez. ’
Bu kıssa, dava adamının ihlasını kaybedip dünya malına tamah etmesinin hikayesidir. İhlas, müminin en güçlü silahıdır. O yitirilince iş menfaat ve çıkara dökülür ve yenilgi muhakkak olur vesselam.