Düşmanlarımız artık bizden korkmuyorlar, bizi ciddiye almıyorlar. Bu da onları daha da cesaretli ve küstah kılıyor. Bağırıyoruz, çağırıyoruz, tehditler savuruyoruz, haykırışlarımızla dünyayı ayağa kaldırıyoruz. Sonra da hiç bir şey olmuyor. Bağırıp çağırmakla görevimizi tamamladığımızı sanıp vicdanen rahatlamış olarak yaşananları unutulmuşluğa terk ediyoruz.
Sözlerimiz, tehditlerimiz bir türlü eyleme geçmiyor. Özellikle liderlerimiz, yöneticilerimiz, yetkililerimiz bazında… Terörist israil diyoruz. İslam düşmanı katil devlet diyoruz. Yaptıklarını ağır ödeyeceksin diyoruz. Filistin yalnız değil, Kudüs sahipsiz değil diyoruz. Ama sadece diyoruz. Sözlerimiz eyleme dökülmediği, elimizi taşın altına koymadığımız, bedel ödemeyi göze alamadığımız için düşmanlarımızın katliamları, cinayetleri, vahşet ve tecavüzleri gün geçtikçe daha da artıyor. Ümmet olarak kutsallarımız, mukaddes beldelerimiz, hatta varlığımız maalesef her geçen gün daha korkunç tehlikelerle karşı karşıya…
Tehlike sandığımızdan çok daha büyük! Eğer bugün haydut çete israil'i ve onun arkasındaki büyük şeytanı, Amerika ve uşaklarını Kudüs'te durduramazsak, Kudüs elden giderse yarın Mekke de, Medine de elden gidecek… Sıra Diyarbakır'a, Ankara'ya, İstanbul'a, Tahran'a, Kahire'ye, Beyrut'a gelecek. Bağdat ve Şam'ın hali zaten malum…
Modern bir Moğol ve Haçlı saldırısıyla karşı karşıyayız. Proje çok büyük! Tehlike çok büyük! Merkezi Kudüs olan büyük israil devleti kurulmak isteniyor. Önce Kudüs tamamıyla Yahudileştirilecek. Sonra Filistin… Sonra sıra Lübnan, Ürdün ve Suriye'ye gelecek… Türkiye'nin bazı bölgeleri de büyük Yahudi Devletinin haritası içinde yer alıyor. İslam ümmetinin kalbinde süper bir Yahudi Devleti… Bu şimdilik bir proje… Ama her geçen gün bu projenin hayat bulma ihtimali artıyor. Emperyalistlerin bu hayali gerçekleşirse ümmetin ruhuna Fatiha okumak gerekecek.
Kendilerini güvende sanan bizlerin de aslında hiç de güvende olmadığımız, Türkiye'nin Filistinleşmesinin hiç de uzak bir ihtimal olmadığı hissi sıradan vatandaşta bile belirgin bir hal aldı ne yazık ki?
Büyük şeytan Amerika'dan ve diğer şer güçlerden çekinip daha ciddi politikalar geliştirmeyen yöneticilerimiz şunu bilsinler ki elimizden gelen her şeyi yapmaktan geri durursak yarın işgalciler gelip bizim kapımıza dayanacak ve o zaman yapabileceğimiz daha fazla bir şey de olmayacak.
Söylem ve tepkilerimiz eyleme dönüşmedikçe düşman için caydırıcı bir değer taşımaz. Hatta düşman gözlerimizin içine bakarak bizimle alay eder. Alın size kameraların karşısına geçen ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nicky Haley'in söyledikleri: “Dünya'nın başımıza yıkılacağını düşündük ama hiçbir şey olmadı. Perşembe oldu, Cuma oldu, Cumartesi ve Pazar günleri geldi ve geçti ama gördük ki hiçbir şey olmadı ve dünya olduğu yerde duruyor.”
Kudüs davası için bu dondurucu kış günlerinde sabah demeden, akşam demeden sokaklara dökülen kardeşlerin el ve ayaklarından öpüyorum. Bu coşku sürmeli, Kudüs sürekli gündemde olmalı. Kudüs'le yatıp Kudüs'le kalkmalıyız. Başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere yöneticilerimizin Kudüs hassasiyetini de değerli buluyor ve samimiyetlerine inanıyorum.
Halk ve devletin Kudüs konusundaki birlikteliği, duygu ve düşüncelerinin örtüşmesi önümüze tarihi bir fırsatı getiriyor. Yöneticilerimiz bu fırsatı değerlendirmeli, sırtlarını halklarına dayayarak, Allah'a ve halklarına güvenerek, korkusuzca ne yapmaları gerekiyorsa yapmalı. israil'in elçisinin kovulması gerekiyorsa, israil'le ekonomik ve siyasi ilişkilerin koparılması gerekiyorsa bütün bunlar yapılmalı. israil çetesini tanımayan Müslüman ülkelerle ve diğer İslami yapılarla işbirliği içinde israil ve Amerika'ya hadlerini bildirecek ne gerekiyorsa yapılmalı.
Sadece bağırıp çağırmanın, ağlayıp feryat etmenin bir işe yaramadığını Mavi Marmara katliamı esnasında acı bir şekilde öğrendik ne yazık ki!