Aslında düşmanlarımız o kadar güçlü değil, biz zayıfız. Zayıflığımız zaaflarımızdan, dünyaya olan aşırı tutkunluğumuzdan, Allah’ı ve O’nun dinini bırakıp nefsani heveslerimizin peşinden koşmamızdan, dağınıklığımızdan, içine düştüğümüz acınası kardeş kavgasından, liyakat sahibi olmayan köle ruhlu liderliklere mahkûm olmamızdandır.
Zaaflarımız düşmanlarımız karşısında bizi aciz bırakıyor. Elde ettiğimiz kazanımların da berhava olmasına yol açıyor. Halklarımız bilinçsiz ve manipüle olmaya çok müsait. Haklı talepler bir anda emperyalist güçlerin ellerinde göz kamaştıran bir karta dönüşebiliyor.
Bugün dünyanın birçok yerinde halklar yolsuzluğu, yoksulluğu, ayırımcı politikaları protesto etmek için sokaklara dökülüyorlar. Bu tür protestolar İngiltere, Fransa gibi Batılı ülkelerde de var, Çin gibi Asya ülkelerinde de… Ama hiçbiri yönetimlerine karşı bir isyana, ayaklanmaya ya da iç savaşa dönüşmüyor. Yolsuzluk ve yoksulluk için sokağa dökülen halklar kendi şehirlerini yakıp yıkmıyorlar.
Irak ve Lübnan ikisi de Batılıların deyimiyle demokratik yöntemlerle seçilmiş iktidarlar tarafından yönetiliyor. Yani halkların seçtiği yönetimler var başta. Bu iki ülkede de Amerika ve Siyonist işgalci rejim karşıtı güçler hükümetlerde etkili. Bu güçlerin varlığı Batılıların, Siyonist işgalci rejimin şeytani emellerini tehdit ediyor.
Batılılar bu ülkelerdeki sokak gösterilerini kendi emelleri için saptırmaya, bu yolla direniş güçlerini etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Halkın arasına karışan karanlık bazı grup ve örgütler halk gösterilerini rayından çıkarıp ülkeleri iç savaşa sürüklemek için şiddet eylemlerine yöneliyorlar. Batılı emperyalist güçlerle göbek bağları bulunan bu kesimler Batının çıkarlarına hizmet için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Mısır’da, Bahreyn’de ve daha birçok ülkede halklara karşı diktatör rejimleri destekleyen Batılılar, bağımsızlık yolunda çaba sarf eden, emperyalist güçlere direnmeye çalışan yönetimler söz konusu olunca saf değiştirip sözde halklardan yana tavır takınıyorlar. Halkların haklı taleplerini saptırıp o ülkeleri dize getirmek için tabi…
Bu gerçeği Sayın Erdoğan da geçen gün çok güzel ifade etti.
Geçtiğimiz hafta Macaristan temaslarının ardından dönüşte medya temsilcilerinin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak'taki gösterilere ilişkin, "Şunu açık ve net söylüyorum; burada özellikle Irak'taki bu ayaklanmaların arkasında kimler yatıyor? Biz kimler tarafından yapılabileceği veya yapıldığına yönelik tahminde bulunuyoruz. Tabii bunun İran'a sirayet etme noktasındaki durumlarını da tahmin ediyoruz. Çünkü dert İslam dünyasını bölmek, parçalamak ve birbirine düşürmek" ifadelerini kullanmıştı.
Bu tavırlarından ötürü şeytani güçleri eleştirmeye hakkımız yok! Onlar görevlerini yapıyorlar! Yılanın, akrebin tıyneti bellidir. Asıl suçlanması gerekenler bizleriz. Başımızdaki bencil, çıkarcı, yolsuzluğa boğazına kadar batmış, liyakatsiz yöneticilerdir. Partisinden, meşrebinden, yakınlarından olan insanları düşündüğü kadar ülkesinin, halkının refah ve geleceğini düşünmeyen iktidar sahipleridir.
Ve halklar… Ne yazık ki halklar çok bilinçsiz, tuzağa düşmeye çok müsait. Müslüman halklar dostlarını düşmanlarını tanımaktan çok uzak. Gülümseyen yüzlerdeki maskeyi göremiyorlar. O maskelerin arkasında, kendilerini yutmaya hazır, tek dişleri kalmış canavarların farkına varamıyorlar.
Müslüman ülkelerdeki yönetimler yolsuzluktan vazgeçmeliler artık. Halklarının sorunlarına ciddi çözümler üretmeliler. Milliyetçi, mezhepçi, partici politikalar onları bağımsızlık hedeflerine ulaştırmaz. Ülkelerinin zenginlik ve kaynaklarını halkları arasında hakça paylaşmalı, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele etmeli, adaleti yaygınlaştırmaya çalışmalıdırlar. Halkıyla barışık olmayan hiçbir yönetim emperyalist güçlere karşı ayakta durma başarısı gösteremez.
Halklar da uyanık olmalı, haklı taleplerini rayından çıkarmaya çalışan şiddet yanlısı örgüt ve gruplara karşı mesafeli durmalı. Özellikle Batıyla gönül bağı olan, Batılı kültür ve yaşama hayran kişi ve grupların dost olmadığını bilmeli. Bir işte Batının, Siyonist işgalci rejim ve Amerika’nın parmağını gördüğü an geri çekilmeli.
Batının olduğu yerde kargaşa var, iç savaş var, yıkım var çünkü. Batı asla Müslüman halkların hayrını istemez, Müslüman halklara dost olmaz. Batının tek bir hedefi var; talan, işgal ve sömürü…
Batıya güvenen herkesin sonu hüsrandır; bu durum yönetimler ve örgütler, partiler için geçerli olduğu gibi halklar için de geçerlidir.