Düşüncenin Gücü

İnsanoğlunu, yaratılmışlar içerisinde mümtaz bir konuma oturtan keyfiyet, düşünme ve akıl etme kabiliyeti olduğu halde, herhalde en az kullandığımız nimetlerden birisi budur.

İnsanoğlunu, yaratılmışlar içerisinde mümtaz bir konuma oturtan keyfiyet, düşünme ve akıl etme kabiliyeti olduğu halde, herhalde en az kullandığımız nimetlerden birisi budur. Oysa, insanoğlunun elindeki en büyük imkan budur. Hayatı ve maddeyi biçimlendiren, ona anlam katan düşünce olduğu halde elimizdeki bu büyük hazinenin farkında değiliz.

Medeniyetlerin temelinde işte bu güç vardır. İnsanlık tarihi boyunca maddi ve manevi yükseliş içerisinde olan, insanlığı zirveye taşıyan toplumlar, en fazla düşünen toplumlardır. İnsanlığa önderlik eden şahsiyetlerin, düşünsel yoğunluk yaşayan insanlar olması, tesadüfi bir olay değildir.

Düşüncenin kalitesi, şahsiyet kalitesini beraberinde getirir. Düşüncenin gücünü keşfeden bireylerden oluşan toplumlar,  medeniyetin zirvesinde yer alırlar. Düşünce demek, bilgi ve irfan demektir. Düşünce ameliyesini bir disiplin haline dönüştürenler, gerçek manada hayatın hakikatini keşfetmeye daha yakındırlar. O halde günde üç defa yemek yiyerek bedenimizi, cismani varlığımızı beslediğimiz halde; varlığımızın diğer yarısı olan maneviyatımızın ve aklımızın en büyük kaynağı olan düşünceyi niye ihmal ediyoruz?

Düşünce; vizyondur, madde ve mananın kesişim noktasında hakikati yakalamaktır. Aklın beslenme menfezidir.

Bir bireyin hayatının disiplinli olabilmesi ve bu disiplin üzere sebat edebilmesi için düşünce gücünün pozitif istikamette yoğun bir şekilde kullanılması gerekir. Düşüncenin ihmal edilmesinin doğal sonucu, kısırlık ve gerilemedir, ruhen ve aklen körelmedir. Düşünce dünyamız rahmani kaynaklarla beslendiği zaman, keyfiyet sahibi bir düşünce dünyası oluşur. Böyle bir düşünce dünyasının maddi alemdeki karşılığı başarıdır.

Ama disipline edilmemiş veya edilememiş bir düşünce dünyası, fırtınalı bir denizde yol alan pusulası ve kaptanı olmayan, rotası belirsiz bir gemiye benzer. Dalgalar ve fırtına gemiye yön verir. Dalgalar, bu gemiyi hangi tarafa savurursa, gemi kendisini o kıyıda bulur. Tabi eğer bu fırtınada hala parçalanıp batmamış ise… Böyle bir geminin yolcularının hedeflerine selametle ulaşması mümkün değildir.

“Kainat boşluğu kabul etmez” fizik kaidesi, düşünce dünyası için de geçerlidir. Rahmani kaynaklarla beslenmeyen bir düşünce dünyasını şeytan istila eder. Boş tüfeği şeytan doldurur mu bilinmez ama boş bir kafayı şeytanın dolduracağı muhakkaktır. İşte düşünce dünyasına çeki düzen verememiş bireyler ve onlardan oluşan toplum, ya şerrin kaynağı olurlar ya da edilgen bir pozisyonda kalmaya mahkûmdurlar.

Düşünce, muazzam bir güçtür aynı zamanda. Düşüncenin gücünü keşfedenler her alanda hayata hâkim olanlardır. Bu muazzam gücün içinde saklı hakikati keşfedenler hayatta yol alırlar. Kimileri maddenin zirvesine çıkarken, kimileri de mana aleminin sultanı olurlar. İşte hayatı biçimlendirenler bunlardır. Medeniyet ve insanlığı zirveye taşıyanlar da bunlardır.

Peki, biz ne kadar kaliteli düşünüyoruz? Düşüncemiz ve düşünce dünyamız, madde ve mana aleminde ne kadar belirleyicidir? “İki günü bir olan ziyandadır” Nebevi hakikatinin muhatabı olan ve hikmeti en fazla içselleştirmesi beklenen biz Müslümanlar, bu işin neresindeyiz?

İman ettiğimiz kitabın düşünmeye davet eden birçok ayeti var iken, hatta düşünce ameliyesini, ibadet olarak ifade ederken, biz bu konuya ne kadar ehemmiyet veriyoruz? Bunca ayet ve hadis, düşünmenin ehemmiyetine dikkat çeker iken, biz bu mevzuya ne kadar ehemmiyet veriyoruz?

Düşünce dünyamızı ne kadar sistemleştirmişiz?

Düşünce dünyası dağınık ve disiplinsiz olan bireylerin hayatları da dağınıktır. Hayattan ne istediklerini bilmezler. Hayatta ya edilgen bir pozisyonda savrulmayı beklemektedirler ya da hayata dair beklenti ve hedefleri gerçekçi değildir. Kesinlikle bir hayat disiplinine sahip olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle motivasyon gerektiren işlerden bir hayli uzaktırlar. İşte böyle bir düşünce yapısının ne bireysel ne de toplumsal bir inşa ameliyesinde bulunması beklenemez.

Günümüzdeki medeniyet ve insanlık, düşüncenin ete kemiğe bürünmüş halidir.

Toplumların değişim ve dönüşümüne talip olanların, önce düşünce dünyasında devrim yapmaları beklenir. Nitekim yapılan büyük devrim ve inkılapların çekirdeği, zihin dünyasında yapılan devrimlerdir.  Çağlara damgasını vuran devrimlerin ilk kıvılcımı da zihninde devrim yapan bireylerdir.

Allah Azze ve Celle’nin bize verdiği cüz’i irade ile hayata dair bir tercih ortaya koyarız. Ya arkamızda gök kubbe altında hoş bir sâdâ ve eserler bırakırız ya da kötü bir miras ve ayak izleri… Ya da sanki bu dünya üzerinde hiç yaşamamış gibi… İşte bu noktada tercih bizimdir. Bu tercih de zihin ve düşüncede başlar. Hayatın neresinde olacağımız, rolümüzün ne olacağını adeta biz tercih ederiz. Genellikle kendimize biçtiğimiz rol ne ise hayat tarzımız öyle şekillenir.

Zihninde bir devrim gerçekleştiren ve insanlık ufkunda gezinmeyi temel perspektif olarak kabul edenleri kimse sınırlayamaz. Bizim zihnimizde kendimize ne rol biçersek, hayat ve insanlar genellikle daha fazlasını vermez.

Evet, dış dünyada fiziki alemde vücut bulan her şey, bizimle alakalı veya bizim dışımızdaki her şeyin mayasında düşünce vardır. İnsan eseri maddelerin ve eserlerin arka planda düşünsel bir arka plan vardır.

Düşünce aynı zamanda ruhsuz gibi görünen objelerin ve eserlerin ruhudur, kimliğidir.

Kısaca düşüncenin hayat içerisindeki ehemmiyetine  atıfta bulunduk.

Mademki düşünce, birey ve toplumsal inşada bu denli önemlidir; o halde zihin dünyamızı besleyen kaynakların keyfiyetine dikkat etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Rahmani olmayan kaynaklarla beslenen bir zihnin sağlıklı bir düşünce zemini olması beklenemez. Zihin adeta bir fabrikadır. Girdisi ne olursa, çıktısı da aşağı yukarı o olur. O halde nasıl ki zehirlenmemek için yediğimiz gıdaların niteliğine dikkat ediyor isek, ruhsal ve fikirsel zehirlenmelere de maruz kalmamak için de hangi kaynaklardan beslendiğimize dikkat etmeliyiz. Rahmani düşünce zeminini tehdit eden şeytani ve malayani kaynaklara dikkat etmek gerekir. Özellikle habis bir ur gibi zihinleri sinsice kemirmeye müsait, subliminal mesaj içeren öğelere de dikkat etmek gerekir.

Düşünce dünyamızın beslenme ve ihyası için her gün bir murakabe ameliyesi yapmalıyız.

Hem kulluk bilinci noktasında hem de dünyevi plan ve programımızda.

Burada özellikle bir hususa değinmek gerekir.

Şunu unutmayalım ki, hayatta en başarılı olanlar, işlerine zihnen ve fiziksel olarak odaklanan insanlardır. Yapacakları işleri zihinlerinde olgunlaştıranlar, hayatı zihinlerinde tekrarlayanlar, hayatta bir sorunla karşılaştıklarında onlar için bu sorunu çözmek, sadece daha önce defalarca provası yapılan meselenin tekrarıdır.

Zihnen işlerine, mesleklerine, davalarına yoğunlaşanların başarısı adeta şaşmaz bir kaidedir.

Mesleğimiz ne olursa, güne başlamadan önce zihinsel bir hazırlık yapmak gerekir. O günü kabaca düşünce dünyamızda yoğurmamız lazımdır. Daha sonra işe başladığınızda sorunlara ne kadar çabuk ve isabetli çözümler bulduğunuza siz de şaşıracaksınız. Bu hakikati keşfettikten sonra her başarı size mutluluk verecektir.

Aslında hayattaki başarının en önemli parametrelerinden birisi budur. Başarının kaynağının aslında son derece kolay ve külfetsiz, bir o kadar da masrafsız olan düşünce gücü olduğunu göreceksiniz. Düşünce dünyanızı, adeta bir antrenman prova sahası ve başarı üreten bir makineye dönüştürebilirsiniz.

Oturduğunuz her ortamda, fiziksel olarak meşgul olmadığınız her zamanda, zihni boş ve malayani şeylerle meşgul etmek yerine, rahmani öğelerle meşgul edebiliriz. Dünya ve ahiretimize fayda sağlayacak hususlar  üzerinde düşünebiliriz. Bir yerden başlamaya cesaret edersek, bu yönelim zamanla temel bir zihinsel reflekse dönüşür.

Aynı ortamda oturduğunuz insanlar, zamanlarını heba ederken; siz adeta fabrikaya dönüştürdüğünüz zihninizde güzel fikirler ve eserler üretmeye bakın.

Mesleğiniz ve işiniz ne olursa olsun, yaradılış itibariyle sizden çok daha zeki insanlardan daha başarılı olduğunuzu göreceksiniz. Kader, gayrete aşıktır. Özellikle fikirsel gayret ve yoğunlaşma, başarı yolunun kilometre taşı gibidir.

Evet, düşüncenin inanılmaz gücünü ve potansiyelini fark edelim. Bu muazzam potansiyeli hayatımızda yaşayalım.

Yaptığı işe fikri olarak yoğunlaşıp da düşünce dünyasını mesleğine tahsis etmiş gayretkeş birisinin başarısız olduğunu kim söyleyebilir?

Tarihe yön veren birçok lider ve önderin hayatını okuduğumuzda, bu hakikatin ayak izlerini görürüz.

Selam ve dua ile.

Mehmet Zülküf Yel

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Sağlık Haberleri

Akran zorbalığının belirtileri
Aileler çocuklarının alışılmadık davranışlarını ve özelliklerini tanımlayabilmeli!
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Aşırı koruma ve kontrol sevgi değil çocuğun ruhunun hapsidir
Diş sağlığı için bebeklere şekersiz beslenme alışkanlıkları edindirin
Uzmanlar, bal kabağı tüketimini tavsiye ediyor