Son günlerin tartışma konusu yine muhacirler, mülteciler veya göçmenler… Her ne kadar buradaki her bir sözcüğün anlamı farklıysa da kimlerin kast edildiği herkesçe biliniyor… Suriye’den kaçan/kaçmak durumunda kalan Suriyeliler… Afganistan’dan kaçan/kaçmak durumunda kalan Afganlılar…
Bugünlerde siyasetin odağında onlar vardır. Kimisi onlara parmak sallıyor, kimisi onları susuzlukla tehdit edip adeta, ‘size Kerbelalar yaşatırım’ diyor. Faşist ve sol jargonun onlarla ilgili kayda değer tek bir çözümleri yok, varsa yoksa ‘geri gitsinler’ diyorlar, başka da bir şey demiyorlar. Peki, bu çözüm mü?! Tabi ki hayır! Bu insanlar keyfine gelmedi ki öyle rahatça dönebilsinler!
Günlerdir bir nezaketsizlik ve hoyratlık almış başını gidiyor. Vay efendim dilimize etkileri olacakmış, her yerde Arapça vs. konuşuluyormuş, siyaseti etkileyeceklermiş, ekmeğimizi-yemeğimizi azaltacaklarmış, toprağımızı işgal edeceklermiş… Böyle düşünenden korkulur… Yarın öbür gün kendi içindeki farklı etnik kimlikler için de aynısını düşünebilir ki az da olsa bugün de bunu düşünenler var, biliyorsunuz. Şunlar da bunlar da olmasaydı ne güzel yaşardık diye düşleyenlerin olduğu hepimizin malumu!
Dil ile ilgili konuya gelince Türkiye’nin batı tarafında yaşayan milyonlarca Kürt, dilini unuttu. Ancak kimsenin Türkçeyi unutturduğu yok! Onun için bu korkunuz da yersiz! Afganların dili kimseyi asimile etmez!
Maalesef yine mültecilerden söz edilerek ekonomik daralmanın, hayat pahalılığının, Suriye’de can veren her bir askerin, çalışmayan Türkiyeli her bir vatandaşın, kovid sebebiyle de olsa sahilde dolaşamayan her bir bireyin bu halinin müsebbibi onlarmış gibi bir hava estiriliyor.
Açıkçası bu hal biraz da kendi eksikliklerimizi örtme çabası olarak görülmelidir. Bu ülkede varsa bir güzellik, onu birilerinin birilerinden, dahası yabancıların yerlilerden alıkoyduğu gibi bir durum söz konusu değil. İş yeri açmak da böyle, herhangi bir yerde çalışmak da böyle. İş yeri açan bir muhacirin ekonomiye kattığı değerin görülmemesi bir yana, sanki yerlilerin müşterisini çalıyor gibi bir heyula söz konusu. Oysaki iş yeri açan bir muhacir varsa, onlardan onlarcası da yerli esnaftan alış-veriş yaparak bir anlamda katkı sunuyor.
Her şeyi bir kenara bırakalım, bir kere zulüm ve istibdattan kaçan her kim varsa bir şekilde yardımcı olmak bizim misafirperverliğimizin gereği. Neticede herkes bir yerlerden bir yerlere gitmiştir, gelmiştir. Tarihteki bu yer değiştirmeler, bilinmeyen şeyler değil. Sadece bu topraklarda 70’ten fazla millet mensubunun yer değiştirmesi söz konusu olmuştur.
Bunu ifade ederken şunu da belirtmekte fayda var; bu işler tamamen bir düzen ve intizam içerisinde olmalıdır. Suriye’den gelenler de Afganistan veya başka yerlerden gelenler de kamplarda veya başka yerlerde tutulacaklarsa bir düzen içerisinde olmalı. Bu çok doğal ve olması gereken bir husustur.
Onların eğitim ve dil sorunlarının çözülmesi, hayata karışmaları, ekonomiye katkı sunmaları gibi hususlar bir program dâhilinde olmalı elbet.
Farklı milletlerden oluşarak büyük güç haline gelen ülkeleri nazar-ı dikkate almak gerekiyor. Emin olun burada da herkes bir şekilde üreterek katkı sunacaktır, yarınlar için gücümüze güç katacaktır. Bizim hiç beklemediğimiz katkıları olacaktır. Gelenler sadece sıradan vasıfsız insanlar değil, mühendisi de geliyor, doktoru da geliyor. Önemli olan bu güçten istifade edebilme yollarını kullanmaktır.
Bu gelen gençler belki kendi ülkelerinin yarınki yöneticileri olacaklardır. Küçük düşünenlerin tabi ki bu konuları anlamaları maalesef çok zor!
Son olarak demem o ki; düzen içindeki bir sahiplik kaybettirmeyecek, kazandıracaktır. Biz kazanacağız, onlar kazanacak, ülkemiz kazanacak, insanlık kazanacak!
Selam ve dua ile.
Not: Türkiye bir anda büyük bir ateş çemberine girdi. 2-3 gün içinde 6-7 kentte 70’ten fazla yerde yangın çıktı. Bu iş bu kadar tesadüfi olamaz! Bunda sorumluluğu olanların mutlaka ‘canları yanmalıdır!’ Yangınlarda vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, zarar gören herkese geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum!