Peygamberimize (as) hakaret karikatürleri yayınlayan Paris'teki Charlie Hebdo dergisine yapılan silahlı saldırı sonucu 12 kişinin öldürülmesi bir anda tüm dünyanın gündemini işgal etti. Olay ve sonrası gelişmeleri tüm televizyon kanalları ve ajanslar günlerce kesintisiz canlı yayın olarak an be an verdi. Devlet başkanlarından İslami cemaat ve hareket yetkililerine, âliminden cahiline, ilgili ilgisiz herkes kendini bir şekilde açıklama yapma zorunda hissetti. Müslüman olsun, kâfir olsun, sağcı olsun, solcu olsun açıklamaların ekseriyeti tek ağızdan çıkmışçasına olayı ve yapanları lanetleyen, tekfir eden, hain, ajan niteler şeklindeydi. İstisnalar dışında kimse çıkıp da ‘bu meselenin aslı nedir, olayı yapanlar kimdir, niçin ve neden bunu yaptılar, kendi özgür iradeleriyle mi yoksa başkalarından emir alarak mı yaptılar, varsa arkalarındaki güç veya güçler kimlerdir, İslami ve insani kıstaslara göre bu olayı araştıralım, öyle konuşalım ve değerlendirelim' demedi, diyemedi. Varsa yoksa Fransız ve Batı medyasının sunduğu görüntü ve açıklamalar baz alınarak haberler verildi, analiz ve yorumlar yapıldı. Yerine göre cehalet, yerine göre eziklik duygusu, yerine göre korkudan yapılan tek taraflı açıklamalar maalesef hakkaniyete uygun değildi.
Hayatını İslam ve mukaddesatlarıyla savaşa ve yok etmeye adayanlar, ağızlarından salya akıtanlar, ellerinde Müslüman kanı damlayanlar ‘ifade özgürlüğünden, olayın İslam'a aykırı olduğunu, İslam'ın barış ve hoşgörü dini' olduğundan dem vurdu. Suphanallah… Bu din düşmanları bu aymazlık ve cüreti nereden alıyor? Müslümanlar İslam dinini, neyin İslami neyin İslami olmadığını kâfirlerden ve İslam düşmanlarından mı öğrenecek? Peygamber aleyhisselam, “İlim, müminin yitik malıdır, nerde bulsa orda alır. İlim Çin'de de olsa gidip alın.” demiş ama dininizi düşmanlarınızdan alın dememiştir. Sahip olamadığımız teknolojiyi gayri Müslimlerden alalım ve istifade edelim ama dinimizi, yapacaklarımızın fetvasını günümüzün Ebu Cehil ve Ebu Leheblerinden almak neyin nesi oluyor? Müslümanlar böyle bir duruma düşmemelidir. Yoksa Peygamber ve dinine en büyük zararı kendileri vermiş olurlar. Peygamberimiz aleyhisselam emanet ve başvurulacak kaynak olarak Kur'an ve sünnetini bırakmıştır. Bu kaynakları da en iyi anlayacak ve günün şartlarına göre hüküm çıkaracak olanlar da Nübüvvet çizgisindeki âlimlerdir.
Sünnetullahın bir gereği olarak tüm peygamberlerin mücadelesinde olduğu gibi Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama da hayatta iken ve vefatından sonra da düşmanları hakaret etmiş, sözlü ve fiili saldırılarda bulunmuşlardır. Ebu Cehil, Ebu Lehep ve Ümmü Cemiller olmuş ve var olagelecektir. Bu küstah derginin yaptığı saldırı ne ilk ne de sondur. Kâfir kâfirliğini yapacak, buna mukabil Müslüman da Müslümanlığını yapacak ki dünyanın dengesi sağlansın. Yoksa yeryüzünü fesat alıp götürecektir. Ashabın Resulullah'ı nasıl sevdiği ve kendisine yapılan saldırı ve hakaretlere nasıl karşılık verdiğini anlamaya şu iki misal yeterlidir.
Hz. Ömer (ra)bir gün Peygamber (sav)'e şöyle demiştir:
“Ey Allah'ın Resulü sen bana, nefsim hâriç her şeyden daha fazla sevimlisin.” demiştir.
Hz. Peygamber (sav) ise, O'na “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; sen, beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın.” buyurmuştur.
Hz. Ömer de O'na; “Vallâhi şimdi sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin.” dediğinde, Hz.Peygamber (sav); “Şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer.” demiştir. (Buhârî)
Kıskançlık ve düşmanlığından dolayı Peygamber ve ashabı şiirleriyle hicveden, müşrikleri tahrik eden, ashabın kız ve hanımlarına dil uzatan Ka'b b. Eşref adında meşhur Yahudi bir şair vardı. Peygamber aleyhisselam bundan büyük eza duyardı. “Benim için, Ka'b b. Eşref'in hakkından gelecek kim var? Çünkü o Allah' i ve Resulünü incitmiştir.” Buyurur. Ensar'dan Muhammed bin Mesleme iki arkadaşıyla bir gece vakti evine giderek Ka'b'ı öldürürler.
Kâ'b bin Eşref'in öldürülmesi Yahudiler arasında büyük bir panik meydana getirdi. Kabilesinden bazıları Hz. Resulullah'ın huzuruna çıkarak, Kâ'b'ın masum olduğunu, öldürülmeyi hak etmediğini söyleyince: Peygamberden şu cevabı alırlar: ‘O, kendinden olan diğer kimseler gibi yerinde durmuş olsaydı, öldürülmezdi. Fakat o, bizi hep rahatsız eder, şiirle yerer dururdu. Sizden her kim böyle yaparsa, cezası kılıçtır.”
Müslümanlar, Peygamber aleyhisselamın manevi şahsiyeti ve davası etrafında kenetlenmelidir. Ümmetin izzeti ve Müslümanları kurtuluşu için bir araya gelemeyen ümmetin Avrupalılara, Batı dünyasına ‘siz neden Suriye için, Kudüs için yürümüyorsunuz, tepki göstermiyorsunuz' demeye hakları yoktur.
Resulü kendi nefsinden daha fazla sevenlerden olma temennisiyle