Türkiye'de son yirmi günde ne çukurlar, ne patlayan bombalar, ne mülteciler…
En çok cinsel istismar, tecavüz vakaları ve LGBTİ konuşuldu.
Herkes ama herkes neredeyse yeni konuşmaya başlayan bebelerin dahi kelime dağarcığında cinselliğe, ahlâksızlığa dair bir sürü kelime çaktırmadan, sinsice yerini aldı.
Ve amaç da tam buydu; kanaatimce bütün salvo, dizilerdeki rezillik, propaganda ve çıplaklaşma yarışlarına rağmen bu halkın hayâ duvarını, iffet örtüsünü, ahlâk kalkanını aşamadılar.
Reklam reklamdır, iyisi kötüsü fark etmez deyip kendilerinin paçalarına kadar akan hayâsızlık, şehvet, edepsizlik, rezilliklerine aldırmadan bir şekilde yolu Müslüman bir camiaya veya İslamî bir kuruma düşmüş; kazara bir iki sohbete gitmiş bir iki adamın arsızlığı ve edepsizliği üzerinden ‘Cinsel istismara hayır!' ‘Çocuk bedenime dokunma!' deyip ahlâk havarisi kesildiler.
Müslümanları; sakındıkları, kendilerini uzak tuttukları, ona varan yola bile yanaşmamaya gayret ettikleri bir haram, bir günah üzerinden vurmaya başladılar, bu konuda algı oluşturmak istediler ve büyük oranda başardılar da.
Mısır azizinin eşinin Yusuf (as)'a, israiloğullarının Hz. Meryem'e ve İsa (as)'a iftiralarını hatırlarsak gömlekleri arkadan yırtılanların neden zindana atıldıklarını da kavramış oluruz.
Ahlâksız bir toplum oluşturmak isteyenler biliyor ki, ‘haram, günah, şehvet, edepsizlik…' kokan ne kadar kavram varsa onları gerekli gereksiz, yerli yersiz, zamanlı zamansız konuştuklarında bunların ifadesini normalleştirmiş ve tepkilerin dozunu düşürmüş olurlar. Belki de en fazla tepkiyi verdiklerini göstererek ya da yayarak gerçekten tepki verecek olanların, bu hayâsız akına imanıyla dur diyecek olanların etkisini ve isteğini minimize etmeyi amaçlarlar. Olan biten de bu kanaatimizi destekliyor…
Evlilik kurumuna düşman olan onlar,
Tesettüre kırmızı görmüş boğa gibi saldıran onlar,
Kimsenin namusu değiliz, namus kâbustur diyen onlar,
Erkek erkeğe, kadın kadına ilişkiyi savunan, kurumsallaştıran, vekil adayı yapan onlar,
Kadın hakları yaygarasıyla tozu dumana katan; ama pratikte komün hayatı savunup kadını ortak şehvet malzemesi görenler onlar,
Zinayı isteklidir diye savunan onlar; lakin utanmadan insan kıyımları, çukurlar, bombalar, halkın mahremiyetini çiğnemekle çizilen karizma(!)larını insanımızın en hassas olduğu noktada yani ahlâk noktasında havariymiş gibi bağırıp çağıran, yazıp çiziktiren, ezip geçiştiren düzeltmeye çalışan da yine onlar… İster istemez insanın tahammülü zorlanıyor ve ‘Buyur buradan yak!' demek zorunda kalıyor.
İnsanoğlu, yaratılışıyla eğilmeye, sapmaya, keyfe, eğlenceye, zevke, cehalete ve zulme yatkındır; Yusuf(as)'un deyimiyle “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder…” (Yusuf: 53) Ve şair Yunus'un sözüyle “Bir ben vardur bende, benden içeru!” imtihanda aşması gereken engellerden biri olan nefsiyle iç içedir.
Peygamberler dahi kendini nefsinden beri etmemişken ve nefis olgusu üzere titizlikle sakınmışken Müslüman bir insanın da nefis sahibi olduğu bilinir ve her an nefsine uyup ‘içki, kumar, zina, adam öldürme, faiz, kibir…' gibi günahlara bulaşabilir.
Hem İslam şeriatında ‘Kimse kimsenin günahını yüklenmez!' hem de beşeri hukukta ‘suçun şahsiliği' kaidesi bilinirken ahlâki zaaf sergileyen bir Müslüman üzerinden tüm Müslümanları suçlamak, linçe tabii tutmak kendi paçalarından akan pisliği örtmek isteyenlerin işgüzarlığıdır.
Siirt Belediye Başkanı üzerinden HDP'yi, Gezi gerzekleri üzerinden CHP'yi suçla(ya)mayanların niyetleri de, sözleri de, eylemleri de, sosyal medyadaki hastagları da düşmancadır, şeytancadır ve İslam'a, ahlâklı, erdemli bir toplum uğraşında olanlara kin kusmadır.
Bu böyledir, böyle bilinmelidir, böyle işlenmeli ve anlatılmalıdır.