Aslında şu Konya dosyasını yazmayı düşünüyordum. Dağda sözüm ona eli silahlı “terörist”e ekmek-su yedirip/içirip “gel seni ailene göndereceğiz” diyen zihniyetin, -ki bu da bir reklam ve palavradan ibaret- Konya’da STK üye ve gönüldaşlarına reva gördüğü mahkumiyet cezası anlaşılır gibi değildir. Lakin diğer yazarlarımızın bu konuya eğilim göstereceklerini varsayarak şimdilik yazmaktan vazgeçtim. Belki bu cezada da (cevap niteliğinde) etkisi olan başka bir konuya değineceğim.
Yıllardır hep Türkçe söyledik, anlaşılırız umuduyla; ama beyhude… ‘Belli bir oranda çözüldü’ diye artık geri kalan kısmına maalesef kulak asan yok. Özellikle Batı’daki kardeşlerimizin ajandalarında artık böyle bir sorunun yer almadığını öğrenmiş durumdayız. Bahsini ettiğimiz sorun, tabi ki ülkenin kanayan yarası başörtüsü ve cilbap.
Bu sorunun çözüldüğünü sananlar, yarınları hiç düşünmeyenlerdir. Bu sorun şimdilik sadece üniversitelerde sorun olmaktan çıkmış, o kadar. ‘Devlet dairelerinde ve hastane gibi yerlerde çözülmüş’ diyenler geçici bu uygulamalar karşısında ileride umarım ki hayal kırıklığına uğramazlar…
Sorun olmaktan çıkmışsa şunu bir iki saat içerisinde bir kanun marifetiyle teyid etsek çok mu zor acaba? Üstelik MHP’nin de destek vereceği böylesi bir adımın atılması, ‘Ergenekon ve vesayet sistemiyle çatışıyoruz’ diyenlerin zaferi olacak. Çünkü onların her yerde tek dertleri İslami giysi ve başörtüsüydü. Okullardan tutun da meslek örgütlerine kadar, komuta kademelerinden tutun da diğer yargı organlarına kadar ki takip ve fişleme programlarında hep hanım ve kızların başörtüsü ve giysileri vardı.
Ak Parti’nin şuan elinde bulunan imkân ve araçlar, geçmişte yaşadıklarının aksine bir takıntıyla karşılaşmayacağının işareti. Hem şimdilik “MHP tuzak kuruyor olabilir” endişesi de yok. Çünkü yargısından tutun da ordusuna kadar Ak Parti’yi “kırmayacakları” artık şüphe götürmez bir gerçek.
O zaman gelin başlıkta Kürtçesini verdiğimiz gibi “yeter artık” diyelim ve şu ayıba biran önce son verelim. ‘Yok, problem yoktur’ diyenlere sadece son bir ay içerisinde 4-5 tane vakıayı, sorunun devam ettiğine örnek verebilirim. Bunlardan bir tanesi de, belki 28 Şubat’ta bile eşine az rastlanan “dayak”la zirve yapmış durumda. Mersin gibi bir yerde İmam Hatipli kız öğrencilere başörtüsüzlük dayatması, İzmir’de sürgün, Gaziantep’te tecrid, eğitimi engelleme ve dayak…
Düşünün, başka yerde bir oda bile başörtüyü sorun yapabiliyor. Gıda Mühendisleri Odası’na üyelik başvurusu yapan Gıda Mühendisi Nimet Güngör’ün başvurusu başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle reddedildi. Odadan, üyeliğinin kabul edilmemesinin nedenini soran Güngör’e cevaben gönderilen yazıda, kılık kıyafetinin Türk devriminin ilkelerine uymadığı, sakal ve başörtüsünün kişiyi tanımayı zorlaştırdığı gerekçesiyle üyeliğinin kabul edilmediği söylendi.
Bir Kur’an dersi öğretmeni bayan, Kur’an-ı Kerim dersine nasıl başı açık katılabilir veya katılmaya zorlanabilir. Kendisi öyle katıldığı takdirde o dersi alan öğrencilere nasıl başörtüyü –dersleri gereği-takmalarını tavsiye edebilir. Bütün bu saçmalıkların son bulması gerek. Bari ikide bir şu temcit pilavı gibi hep öne sürülen şu yönetmelikten işe başlasanıza. Yok, eğer böyle bir sorunun sonlandırılması gibi bir gayeniz yoksa da onu da bu halk bilsin artık.
Bu sorunun çözümü önündeki engeller nedir? Gerçekten merak ediyorum! ‘Kürt sorunu ve hakları konusunda silah ve şiddet vardır diye çözülemiyor’ diyen kelli felli adamlar, peki başörtüsü sorunu çözümü konusunda hangi şiddet vardır ki çözülemiyor. Başörtüsü sorunu çözülsün diye hangi dağda kaç kişi savaşıyor ve her gün kaç kişiyi hayatından ediyorlar. Buyurun çözün işte! O masumeler, masumane bakış, kılık kıyafet ve tavırlarıyla SADECE OKUMAK İSTİYORLAR!!!
Kimseyi koltuğundan etmek gibi bir gayeleri yoktur. Birilerini birilerine harcatma gibi vallahi bir emelleri yoktur. Bu masumelere provokatör suçlamasında bulunanların, az da olsa empati yapmaları ve bu tavırları dolayısıyla utanmaları gerekiyor.
Evet, onlar okumak istiyor, ama birileri ısrarla birilerini etkileme adına amacın farklı olduğunu söyleyip duruyor. Bunda başka nasıl bir amaç olabilir, anlamakta zorluk çekiyorum.
Onların amacı okumak da, başörtüleriyle okumak isteyenlerin TC kimlik numaraları ve isimlerini isteyen Emniyet mensuplarının gayesi ne olabilir acaba? Gerçi sonradan yanlış anlaşıldıklarını belirtmişlerse de iddiaya göre bunu ifşa edenler eğitim görevlileri. Ne zaman ki bunlar yazılı talimat istemişler, işin rengi o zaman değişmiş ve “pardon, yanlış anlaşıldık” deyivermişler. Daha önce askeri cenahta pek de yabancısı olmadığımız bu tutumun sebebi aslında irdelenmelidir, yoksa özgürce okumak isteyen mütedeyyin halkın çocuklarının amaç ve gayesi değil.
Onun için yine ve tekrar diyoruz ki; “Êdî Bese” Hiçbir şiddet ve yasadışıcılıkla gölgelenemeyecek şu başörtüsü sorununu artık kökten çözün. Bunu çözmeyenlerin, Kürt sorunu çözümünde dile getirdikleri bahanelerinin o zaman kıymet-i harbiyesi olamaz.
Selam ve dua ile.