On binin üzerinde kişinin katıldığı eylemde konuşan Eğitim-Bir-Sen İstanbul 1 NoluŞube Başkanı Emrullah AYDIN;
‘’ Çok kıymetli emektar dostlar, değerli basın mensupları,Bildiğiniz gibi, 2012-1013 yılı Toplu Sözleşmesi görüşmeleri Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Sendikaları Görevlileri arasında gerçekleşmiş ve anlaşmazlıkla sonuçlanmıştır. Kamu çalışanları adına yapılacak bu ilk toplu sözleşmenin tarihi değerinin farkında olamayan hükümet, memurların gönlünü fethetmek yerine nefretini kazanmayı tercih etmiş, ve bu tarihi fırsatı heba etmişlerdir.
Yine bilindiği üzere; yüzdelik zamma artı olarak taban aylığa seyyanen zam, özel hizmet tazminatı, ek gösterge artışları, toplu sözleşme ikramiyesi, ek ödeme artış talepleri, harcırah miktarı artışları, fazla çalışma ücretinin yükseltilmesi, ek ödemenin emekliliğe yansıtılması, eş ve çocuk yardımı, yemek yardımı, emeklilerin eş yardımından yararlanması, 4/C’lilere 200 TL seyyanen zam yapılması ve kadroya alınması başta olmak üzere kamu görevlilerinin genelini ilgilendiren onlarca teklifimize karşı, hükümet tarafı teklif sunma zahmetinde dahi bulunmamıştır.
Bu durum oldukça vahim bir durumdur. Görünen o ki iktidar sahipleri zafer sarhoşluğuna kapılıp, alın terine ihanet etmiştir. Her fırsatta bu milletin efendiliğine değil, hizmetkârlığına soyunduklarını ifade eden siyasi anlayışın, efendiliğe soyunup, çalışanları köleleştirme anlayışına kaydıklarını üzüntüyle müşahede ediyoruz. Bunun başka bir izahı yoktur. Kamu İşveren Heyetinin virgülden sonraki rakamlarla, buçuklu tekliflerle iyileştirme yaptığını sanması bu köle anlayışının en bariz göstergesidir.
Tam 19 aydır büyük bir olgunluk, sabır ve metanetle, 2010 yılı Referandumundan sonra toplu sözleşme yasal düzenlemelerini bekledik. Bundan dolayı kamu çalışanları belki de tarihinde ilk kez, beş aydır zamsız maaşla çalıştılar. Bu gecikmeden dolayı özür mahiyetinde hatırı sayılır rakamlarla karşımıza geleceklerini beklerken, çalışanları hafife alır bir teklifle karşılaşmamız bizi sukut-u hayale uğrattı. Özgürlükler anlamında yapılan reformlara destek vermemiz “doğrulara destek olma” ilkemizdendir. Yoksa, her kimden gelirse gelsin zulmün ve yanlışın karşısında durma ilkemizi unutmuş değiliz. İstiklal şairimizin dediği gibi “yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum, kesilir, fakat çekmeye gelmez boynum” mısrasında ki ilkesel duruşumuz, sonuna kadar devam edecektir.
Buçuklu zam tekliflerinin bahanesi olarak, ekonomik kriz ve Yunanistan’ı gerekçe gösterenler şunu iyi bilmelidir ki; bu ülkede hiçbir krizin nedeni kamu çalışanlarının maaşları olmamıştır. Ya hayali ihracatlar, ya banka hortumcuları, ya rantiyeciler ya da siyasi kimlikli soyguncular olmuştur. En basitinden son 2001 krizinde havaya uçan 60 milyar doların bir kuruşu dahi emektar insanların cebine girmezken, her nedendir bilinmez bunun tüm faturası çalışanlara, orta sınıfa çıkarılmıştır. Görünen o ki ekonomik kriz adında ki yeni faturalar da bu kesime ödettirilmek isteniyor. Ama biz kararlıyız, bunu biz ödemeyecek, tam tersine sorumlularına ödettireceğiz. Yine, vekil emeklisi aylığına %60, vekil sekreterleri, danışmanlarına, müsteşar ve genel müdür maaşlarına bir gecede 700-800 TL zam veren hükümet, memura beş lira, on lira gibi yıllık zamla gelmiştir. Bu nasıl bi adalettir? Bu nasıl bir kalkınmadır? Üstat ne güzel söylemiş; “Allah’ın on pulu bekleyedursun on kul; bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa…”
Sonra, bu ülkede henüz kimse, tek haneli enflasyon rakamlarından söz etmezken, ülkenin her yıl % 5 ila 7 arasında büyüdüğü iddia edilirken, çalışanların yıllık zam oranın enflasyon+büyüme oranı şeklinde olması gerekirken(bu da yaklaşık %20’dir), bunun yarısının dahi masaya getirilmemiş olması bir ciddiyetsizlik göstergesidir.
Değerli katılımcılar;
Vekillerin danışmanlarına, şoförüne sekreterine ve askere 'mali denge' endişesi taşımadan zam yapan hükümet, eğitimciler, sağlıkcılar, emniyet görevlileri kısaca kamu çalışanları söz konusu olunca, yan yatmış, kırk dereden su getirmiş ve onlarca bahane üretmiştir. Bizim bahanelere karnımız toktur. Biz Toplu görüşme tiyatrosundan kurtulmak için mücadele verirken, toplu sözleşmenin, sonuçları itibarı ile toplu görüşmelerin gerisinde kalması, 2,5 milyon memuru, 1,8 milyon memur emeklisini hayal kırıklığına uğratmış, ek ödemeden mahrum bırakılan öğretmen ve öğretim elemanlarını ise derinden yaralayarak, moral ve motivasyonlarını sıfırlamıştır. Merkezi yönetim bütçesinden en fazla payı eğitime ayırdığını, eğitime önem verdiğini her fırsatta dile getiren ve bununla övünen hükümet, her fırsatta "eğitim şart" demektedir. Biz de 'eğitim şart ise ek ödeme de şarttır' diyoruz. 'Ekonomi büyüyor, Türkiye zenginleşiyor' diyenlerin, kamu çalışanları söz konusu olunca, 'daha fazlasını veremeyiz, yoksa Yunanistan'a döneriz' edebiyatına sarılmalarını inandırıcı bulmuyoruz.
Değerli dostlar;
Bugün buraya siyasileri uyarmak için geldik. Şimdi buradan sesleniyor ve diyoruz ki; Milletin, emeğin ve alınterinin yerine sermaye ve rantiyeci tercihinde bulunanlar, bugüne kadar hep kaybetmişlerdir. Bundan sonra da kaybetmeye mahkum olacaklardır. Sadece bankaların, holdinglerin karlılıklarını değil, milletin yaşam standartını yükseltmek için de çabalayın. Ve bunun ilk adımını da hemen, şimdi göstermek için, gelin yol yakın iken bu hatanızdan dönün ve gereğini yapın. Yoksa, insanca yaşam standartları hepimizin en doğal hakkı olup, bunun için mücadelemiz her geçen gün daha da artacaktır. Zira “her eylem yeniden diriltir bizi..” şeklinde bir basın açıklaması yaptı.
Eylem sırasında Ak Parti binası önündeki yol karşılıklı gidiş-geliş yönünde trafiğe kapatıldı. Halayların çekildiği eylem, Eğitim-Bir-Sen İstanbul Şube Yöneticilerinin 2 metreye 3 metre ebadındaki öğretmen bordrosunu Ak Parti İstanbul İl Başkanlığı önüne bırakması ile son buldu. Bordroda 9 derecenin birinci kademesindeki bir öğretmenin maaşı 1600 TL civarında görünüyordu. Sendika yöneticileri bu bordro ile hükümetin OECD öğretmen maaşı ile ilgili kamuoyunu yanıltıcı açıklamasına cevap verdiler.