Bismihi Teâlâ
Korona pandemisiyle bir yıl geçti neredeyse. Asrın insanının ciddi ciddi imtihanı devam ediyor. Açıkçası kendi ellerimizle, dilimizle yapıp işleye geldiğimiz halle sınanıyoruz…
Bir yandan darlık ve hastalıkla birlikte görülen korku, kaygı refleksleri diğer taraftan geçici, uçucu zevk ve ihtiraslar uğruna ayak diretme hırsı!..
Nefsin güzellemelerini marifet sayarak yanlışta ısrar etmek, şerde tavan yapmanın resmiyeti olsa gerek... Açık deyişle vahyin sözlerini sözde hafifsemek ve sosyal hayatta tecrit etmevaryantları…
Vahiy; ‘’içki, kumar, şans oyunlarını şeytan işi birer pislik’’ olduğunu deklare eder. Dolayısıyla kuvvetle sakınılmasını emrederken; bu uyarı ve öğreti karışsında:
Doğrusu hayatı sadece bu dünyayla sınırlı gören kıt anlayışları belli bir yere kadar anlamak mümkünken; ahiretin varlığına inanan, sorgu-sual bilen Müslüman olduğunu iddia edenlere ne demeli?..
Daha açık ifadeyle bu tutum ‘ne kiliseden vazgeçerim ne de camiden’ türünde bir yaklaşım. Ya da’ bir elinde şişe diğer elinde kitap’ paranoist hali! Ucuzluğa özenen, yalancı özlemlere, dermansız çarelere tutunan bu hal; zavallılık değil midir?..
İşte aslında her şey dönüp dolaşıp eğitim denen olguda düğümleniyor. Kalıcı, sağlam dayanak üzerin(d)e inşa edilemeyen bireyler inancı, fikri hür olmanın, gönül tatminliğinin ötesinde kalır.
Halen eğitimde zoraki, ideolojik amaçların uygulanma ısrarı kadar bize ait olmazsa olmazlarımız var mıdır?
Hiçbir politiğe, partiye, gelen geçenin insiyatifine bırakılmayacak kadar aziz olan insani ve itikadi referanslarımız var mıdır?
Kadim medeniyetimizin örfü, irfanı, hamuru diyebileceğimiz hiçbir suretle ödün veremeyeceğimiz kırmızı çizgilerimiz var mıdır?
Tabiri siz okuyucuların takdirine bırakarak buna hastalık mı, aymazlık mı dersiniz ya da başka şey mi..?
Bana göre eğitimde dikiş tutturamamanın perde arkası zihinlerin bulanıklık ve kendisiyle barışık olunamamanın güvensizlik halidir. Geçmiş ve gelecek arasında bu günü köprü kuramama iradesinden kaynaklı akli yoksunluktur.
Günü birlik yordamlarla zamanı geçiştirme lüksümüz olabilir mi? Yani merhum Akif’in deyişiyle gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövelim mi yani…
Ancak imalatı bize ait tezgâhlarda ve sanatı- zanaatı biz olan libas üzerimize oturur. Ayarları öteden beri verilmiş İslam medeniyetimizin dokunuşlarıyla, sönmez vahyin üflemesiyle dikiş tutar. Namahrem ellerin mabetlerimize dokunmasına ancak inancı bütün erler mani olabilir…
Kalın sağlıcakla…