Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte birinin eğitim alanı içinde bulunduğu, dolayısıyla Ülke bütçesinin ciddi bir payı da eğitim için ayrıldığı hepimizin malumudur. Peki, bu kadar nüfus ve bu kadar bütçeye rağmen eğitim sistemimiz ne kadar verimli ve neslimizi ne kadar iyi yetiştiriyor?
Maalesef Türkiye de eğitim sistemi yapboz oyununa çevrilmiş ve her kurulan hükümet, sözde ciddi reformlar yaparak eğitimin kalitesini arttırmayı hedefliyor olsa da sonuç nafile. Sebebine gelince; Eğitim sisteminin temeli yanlış atılmıştır, bu yanlış temel üzerinde inşa edilen yapı ne kadar konforlu ve gösterişli olursa olsun en küçük bir depremde yerle yeksan oluyor. Bu yapıda, yapacağın ufak tefek yeniliklerin hiçbir kıymeti harbiyesi de yoktur.
Birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) Başkanlığı 2017-2018 eğitim öğretim yılında okula başlayacak öğrenciler için yeni okuma ve yazma modeli açıkladı. Konu ile ilgili Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, eğik yazı dayatmasını kaldırdıklarını belirterek, “Öğretmenler memnun değil, öğrenciler memnun değil, veliler memnun değil. Önüne zoraki sevmediği yemeği koyuyorsunuz, ‘hadi bundan ye' diyorsunuz. Böyle bir beslenme sağlıklı bir beslenme olabilir mi?” şeklinde açıklamalarda bulundu. Sayın Yılmaz'ın söyledikleri el-Hak doğrudur, ancak sadece yeni okuma yazma modeli ile ilgili değil, belki eğitim sisteminin temelini değiştirmek gerekir. Çünkü Müslüman bir toplumda besmelesiz eğitim sistemi uygulanıyor. Bu eğitim sistemi; maalesef kültür, medeniyet ve inancımızı hedef alan bir eğitim sistemidir. Tevhid-i Tedrisat kanunu ile Tevhidsiz bir eğitim modeli uygulamaya konuldu ve 28 Şubat sonrası dönemde, ideolojik müdahaleler ile eğitim sisteminin merkezine “Laiklik” ve “Ulusçuluk” safsatası yerleştirildi. Ayrıca uygulamaya konulmak istenen AB destekli eğitim projelerinin fikir babalarına da baktığımızda, ya Yahudi bir Haham, ya Hıristiyan bir Rahip ya da İslam'a düşmanlığı ile bilinen kişilerdir. Dolayısıyla mevcut eğitim sistemi çocuğa özne değil nesne olarak bakar ve kültür, medeniyet, inancına yabancı olacak şekilde yetiştirir. Bu şartlarda bugünkünden farklı yeni bir insan tipinin çıkması da muhaldir.
Peki, eğitim sistemimiz nasıl olmalıdır?
Her şeyden önce eğitim sistemimiz Besmele ile başlamalıdır.
Besmele ile başlamalı ki; meyvesi Mevlana, Şeyh Ahmed-i Hani, Yunus Emre, Feqiye Teyran, İbn-i Sina, İzz bin Abdusselam, Mimar Sinan, Melaye Cezeri ve Itri olsun.
Besmele ile başlamalı ki; midesini ve şehvetini değil, toplumun Dünya ve ahiret kurtuluşu için çalışan, üreten, akademik çalışmalar yapan ve Dünya'ya yön vermeye namzet bireyler yetişsin.
Besmele ile başlamalı ki; düşünme biçimi Müslümanca olsun, zihni Müslümanca çalışsın, okuduğu, dinlediği ve yaşadığı her şeyi vahiy süzgecinden geçirsin…
Maalesef 15 yıldır Milli Eğitim koltuğuna oturan ‘bizim mahallenin ağabeyleri' istenilen köklü adımı atamadılar. Yeni hükümet sistemi ile ‘besmelesiz eğitim' sistemine son verilmeli ve ilim, edep, hikmet sütunları üzerinde yeni bir eğitim sistemi inşa edilmelidir.