Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu hafta pazartesi günü Ankara’da sermayesi yabancılara ait lüks bir otelde düzenlenen “Yenilenen Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ve EBA Akademik Destek” projesini tanıttı.
EBA, öğrencilerin internet ağı üzerinden ders çalışabilmesini sağlayan bir elektronik sistem. Bakan, sistemi tanıtırken öğrencilere hitaben “Neye ihtiyacınız varsa yapıyoruz!” dedi.
Eğitimin bir fizikî yapısı vardır, bir de içeriği… Bakanın dikkati farkında olarak veya olmayarak eğitimin fizikî yapısı üzerinde… Bu konuda, kimi aksaklıklar bulunsa da hükümet adına haklı olarak övünüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, 2003’ten bu yana eğitime fizikî imkânlar oluşturma konusunda destansı bir çalışma yapıyor. Bu çalışmayı bugün takdir etmeyenler, yarın mutlaka edecektir.
Ancak eğitimde, fizikî imkânlar amaç değildir; eğitimin içeriğine özümsetilmiş amaçlara, eğitimin stratejisine araç olmak için vardır. Hatta eğitimin bağımsız bir stratejisi olmalı mıdır? Bu, bile tartışmalıdır. Eğitim, kendi başına bir stratejiye sahip olamaz. Eğitim, daha kapsamlı bir stratejiye hizmet etmek için vardır. Ülkelerin, toplumların stratejileri olur ve eğitim kurumları o stratejinin gerçekleşmesi için çalışır.
Maalesef, meselenin bu asıl yönüne bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı, henüz durması gereken yerde değil.
Malum, öğrencilerin zihin dünyasını büyük ölçüde sosyal bilimler belirliyor. Edebiyat ise sosyal bilimlerin en kapsamlı dersi...
Edebiyat; tarih, din kültürü, değerler eğitimi gibi pek çok dersin içerik ve amaçlarını kapsıyor. Bu niteliğiyle öğrencinin zihin ve pratik dünyasını belirlemede, öğrenci için bir dünya görüşü oluşturmada diğer derslerin önüne geçiyor.
Bu gerçeklikle edebiyat ders kitaplarına bakınca hayretler içinde kalıyorum. Belki Türkiye tarihinde edebiyat ders kitapları hiç bu kadar amaçsız, bir hedeften yoksun, peş peşe sıralanmış boş metin ve bilgilendirme parçalarından oluşmamıştır.
Edebiyat ders kitapları, tek kelimeyle bir deli kız bohçası… Edebiyatın sol sokaklarında ne bulunmuşsa, kimden kalan hangi kumaş atığı varsa bu kitaplara yamanmış.
Yazık hem de çok yazık… Talim Terbiye Kurulu ve diğer ilgili kurumlar, ne düşünüyorlar, merak ediyorum… Eğer yaptıklarına moda bir ifadeyle “liberalizm” diyorlarsa bu kadar liberalizme sosyal biraz ağırca bir ifadeyle ahmaklık denir.
Sakın ha! “Ama, biz bugüne kadar ötekileştirilen şu düşünürümüzü de kitaba koyduk!” demeyin…
Seçkin yazın ustaları, sokaktan toplama isimlerden oluşan yığın içinde öylesine mahzun ki… Eminim, “Bizi bu modern şehir çöplüğüne atana hakkımızı helal etmiyoruz!” diyorlar.
Hani, sadece şu veya bu “zevkperest” yazarçizerin seyahatlerine katılmış ve o seyahatlerde yaşadıklarını “anı” diye yazmış “daktilo memuresi” dahi denmeyecekler vardır.
Siz bunları bile üstelik biyografileri ile birlikte çocuklara bir edebiyatçı, bir büyük yazar diye okutmak zorunda mısınız?
Eğitim, özü itibariyle seçicidir. Ders kitabına alınacak şahısların bir örnek yanı bulunmalıdır, velev menfi kişiler de olsalar en azından mücadele azmi ile örnek olma gibi bir yanları çocuklara kazanım olarak geçmelidir.
“Bohemlik”, Batı uygarlığının ruhsuzluğunun, maneviyatsızlığının bir neticesi olarak ortaya çıkan bir yan üründür. Batı “Her sorun bir fırsattır” anlayışıyla bu bohemliği gün yüzü görmesini istemediği ülkelere ihraç ediyor.
Elimizdeki ders kitaplarına bakılırsa eğitimimizin stratejisi, herhâlde geri kalmayı süreklileştirici bu ihracata hizmet görünüyor! Bunun için eğitimimiz en çok bohem/başıboş/serseri yetiştiriyor. İnsanımız, eğitildikçe özünde var olan insanî nitelikleri yitiriyor, duyarsızlaşıyor, kabalaşıyor ve hepsinden öte sorumsuzlaşıyor…
Yazık da ne yazık!