Fatih Sultan Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethedilmesiyle birlikte camiye çevrilen ve yüzlerce yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1931 yılında kapatıldı. Ayasofya, daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürüldü.
Ayasofya’nın İstanbul fethinin günümüze ulaşan en önemli sembollerinden biri olduğunu vurgulayan Eğitimci Yazar Ali Lale, Ayasofya’ya bu gözle bakılması gerektiğini ifade etti.
Lale, “Ayasofya’nın ibadete açılması sadece güzel bir mekânın camiye çevrilmesi olayı değildir. Olaya sadece yeni bir cami kazanma gözüyle bakılırsa birileri çıkıp, ‘Yahu memlekette zaten yeterince cami var. Hatta Ayasofya’nın yanı başında koskoca Sultan Ahmet Camisi var.’ demez mi? Gerçekten de sadece olaya bir cami daha kazanmak olarak bakılırsa hem yeni bir camiye ihtiyacımız olmadığı hem de Sultan Ahmet Camisi dolmadan Ayasofya’nın açılmasına gerek olmadığı düşüncesini doğru bulurum.” dedi.
Sorunun yeni bir cami kazanmak olmadığını ifade eden Lale, “Peki, o zaman sorun ne? Yeni bir cami daha kazanmaktan çok daha öte anlamları olan bu olayı siyasi rant devşirme olarak gören bir güruh da var. Kanımca ‘yeni bir camiye ihtiyaç mı var’ ya da ‘öteden beri siyasi rant aracı edilmiştir’ düşüncesi arasında pek anlamlı bir fark yoktur. Zira Fethin sembolü olan Ayasofya daha derin anlamları ihtiva etmektedir. Siyasi malzeme konusu edildiğini düşünenlere rahat olmalarını tavsiye ederim. Çünkü siyasi malzeme edilen konuların tamamı suyunu çabuk çeker. Ufukta 2023’ten önce seçim de görünmediğine göre, seçim zamanına kadar köprünün altından çok sular geçeceğinden bu mesele de seçim zamanına kadar çoktan ‘seçim malzemesi’ olmaktan çıkacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Müslümanca yaşayabilmek ancak güçlü olmakla mümkündür”
Toplumu ayakta tutan olgunun, toplumsal değerler olduğunu vurgulayan Lale, şunları kaydetti:
“Değer yargılarımızın çoğundaki aşınmada maalesef toplumsal hafızamızın mihenk taşlarını oluşturan bu ve benzeri olayları bağlamından kopararak değerlendirmemizden kaynaklanmıyor mu? Oysa toplumu ayakta tutan ‘toplumsal değerler’ değil midir? Değerlerimizi bu denli hoyratça harcarsak uğruna fedakârlık yapacağımız değer yargılarımız kalmayacaktır. 1938 yılında Nur Demirbağ tarafından NU. D.38 adında ilk uçak yapıldı. Kurtuluş savaşına da şahit olmuş bu vatan evladı. Haçlı zihniyetinin sürekli diri tutulduğu bir dünyada, Müslümanca yaşayabilmenin ancak güçlü olmakla mümkün olabileceğini iyi bildiğinden bu anlayış ve bu ruhla uçak yapımına girişmedi mi sanıyorsunuz? Nuri Demirbağ gelecek nesillere bağımsız, güçlü ve inançlı bir Türkiye bırakabilmek ideali ve ruhuyla bu uçakları yaptı. İlk etapta tek motorlu yapılan, daha sonra da çift motorluya çevrilen nakliye uçaklarımız, ABD’de yapılan uçaklardan daha iyiydi. Türkiye bu ruhla gitmiş olsaydı, bugün teknolojide birinci sırada olmasak bile ikinci sıradan asla düşmezdik. Hatta ülkemizin süper güçler arasında olmaması içten bile değildi. “Gel gör ki ‘üst akıl’ bunu çok iyi biliyordu. Bu yüzden de zehirli tabakta sunulan bal misali ‘Siz yapmayın, biz sizlere daha ucuz ve daha iyisini verelim’ dediler. Ne hazindir ki içimizden biri de çıkıp ‘Yok olmamızı isteyen anlayışın başını çekiyorsunuz, bizim iyiliğimizi düşünmek size mi kaldı?’ diyemedi.”
“Bazı güçler teknolojik silahlara sahip olmamızı istemiyor”
Emperyalist güçlere hizmet eden kesimin, Türkiye’nin önünün açılmasını istemediğini belirten Lale, “Türkiye’nin önünü açık bıraksalar bugün süper güç olarak karşımızda kimse duramazdı. İşte buna meydan vermemek için o gün zehirli tabaktaki ballarını bize ikram ederek önümüzü adeta tıkadılar. Ama gel gör ki bunu bizimkilere anlatmak deveyi hendekten geçirmeye çalışmaktan farksız. Aynı zihniyet bugün bile savunma ihtiyacımızı karşılamak için de olsa teknolojik silahlara sahip olmamamız için türlü alicengiz oyunuyla bin dereden su getirerek engel olmaya çalışıyorlar. Görünen o ki aynı zihniyet devam etmektedir. Pekâlâ, bugün kendimiz S.400’lerden daha iyisini üretecek durumda olabilirdik. İçimizdeki bu ruhu öldürenler, malum kesimlerden başkası değildir.” dedi.
“Kut’ül Amare ve Hila-i Ahmer zaferlerini yıllarca kutlayamadık”
Müslümanlara tarih unutturarak fetih ve cihad anlayışından uzak tutmaya çalışanlara dikkat çeken Lale, tarihi süreçten örnekler verdi.
Açıklamasının devamında Lale, şunları söyledi:
“Kut’ül Amare Zaferi ve Hila-i Ahmer’de bu zihniyetin gadrine uğratılmamış mıdır? Neden bugüne kadar coşkuyla bu zaferimizin kutlama törenlerini yapamadık veya neden yaptırmadılar? Çünkü orada Halil Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu İngilizleri ikinci defa yenilgiye uğratmıştı. Türkiye olarak neden bunu bu zamana kadar kutlayamadık? Çünkü öldürmeye ve kısırlaştırmaya çalıştıkları ruhun hiçbir vesileyle dirilmesini istemediler. O ruhla yetişen nesiller özgüvene sahip olacağından, atası İngilizleri yenen neslin torunlarının da her konuda İngilizleri yenebilecekleri kaçınılmaz olacaktı. Diğer taraftan İngiliz gençliğindeki ruh hali ise, bunun tam tersine gelişecekti. Yani atasının Türkiye’yi yenemediğini öğrenecek olan İngiliz gençliği ülkemize karşı baştan özgüvenini kaybedecek olacağından dolayı bize hasım değil, dost olmaya çalışacaklardı.”
“Ayasofya, yeniden fetih ruhunun dirilişini ifade eden bir semboldür”
Fetih ruhunun canlı tutulması gerektiğini ifade eden Lale, “O ruhu diri tutmuş olsaydık eğer bugünkü gençlerimiz, siyasette, bilimde, teknolojide onlardan daha iyisini yapabilecekleri ruh ve özgüvene sahip olacaklardı. Bu özgüven gençlerimize güç, kuvvet, azim ve kararlılık olarak geri dönecekti. İşte toplumsal özgüven öyle bir şeydir ki onun sağlayacağı katma değeri hiçbir bedelle satın alamazsınız. İşte Ayasofya’da toplumsal özgüvenimizin dirilişine hizmet edecek olan değerlerimizden biridir. Ayasofya, yeniden fetih ruhunun dirilişini ifade eden bir sembol olarak karşımızda öylece mahzun bir şekilde durmaktadır. Fethin nişanesi olarak onu camiye çeviren Fatih Sultan Mehmet’teki ruh ile bugünkü ruh arasında milyon kilometreler fark vardır.” şeklinde konuştu.
“Ayasofya canlı bir tarihi belge niteliğindedir”
Ayasofya’da namaz kılacak gençlerin aklına şu soruların geleceğini belirten Lale, “Henüz 21 yaşında olmasına rağmen çağ açıp, çağ kapatan bu fethi yapan Fatih Sultan Mehmet Han’ın bunu nasıl başarmıştır? Buradan hareketle onun kişiliğini ve onun ruh durumunu merak edecek ve şüphesiz bu merak sonucunda ona özgüven gelecek ve içinden şöyle haykıracaktır, ‘Ben çalışırsam, ben de birçok alanda başarı gösterebilirim.’ Orada namaz kılacak olan tüm gençlerimizin zihninde tarih yeniden canlanacak, inancın, azmin, kararlılığın ve cesaretin canlı bir belgesi olarak zihin dünyasında iz bırakacaktır. Adliyede davanın lehe sonuçlanmasında belge/kanıt ne denli önemliyse İla-i Kelimetullah ve vatan davasında da gençlerimize azim, inanç, kararlılık ve cesaret aşılayacak olması bakımından Ayasofya canlı bir tarihi belge niteliğindedir. İşte Ayasofya’nın kıymeti buradadır.” diye konuştu.
İLKHA