24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle Eğitimciler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe'de buluşmuşlar. Eğitimciler bir araya gelir de “Eğitim Modeli” üzerine konuşulmaz mı? Konuşulmuş tabi ki. Mevzu “Finlandiya Modeli”ne gelmiş. PİSA araştırmalarında da “örnek bir eğitim modeli” olarak dünyaya lanse edilen bu modeli biri gündem edince bazı eğitimciler itiraz edip “Türkiye'de uygulanması imkansız” demişler. Sayın Erdoğan ise “Ne olursa olsun eğitimde 1. sıradalar. Bizim oralara gitmemiz lazım.” demiş. Yani bu modeli araştırmak ve bilgi edinmek gerektiğine dair bir mesaj içeriyor bu sözler.
Beştepe'deki bu görüşmede ya da yemekte Milli Eğitim Bakanı, YÖK Başkanı, TED Başkanı, Türkiye Özel Okullar Derneği Başkanı, İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi bir Prof., Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi bir Prof., Eğitim Bir-Sen Başkanı, Türk Eğitim-Sen Başkanı ve Anadolu'dan gelen dört branş öğretmeni bulunuyormuş.
Yakın gelecekte eğitim politikası Finlandiya modeline evrilse hiç şaşırmam. Elbette bu kötü mü, ne iyi olur diyeniniz olacaktır. Tabii ki kötü değil. Eğitimde kalite artırılsa fena mı olur? Bu konuda yazan çizen herkes, bu endişeye binaen yazmıyor mu? O zaman bu ikircikli tutumunun altındaki sebep ne derseniz açıklayayım:
Önce bazı verilerden yola çıkalım. Finlandiya hakkında ne biliyoruz: 2016 verilerine göre 5 milyon 523 bin küsur bir nüfusa sahip. Bizim nüfusu unutmayalım bu arada. Bu nüfusun % 50.8'i yani 2 milyon 803 bin küsuru kadın. % 49.3'ü yani 22 milyon 720 bin küsuru da erkek. Görülüyor ki kadın nüfusu erkek nüfusunu geçmiş. Nüfusun % 84.4'ü şehirde, % 15.6'sı kırda yaşıyor. 338 bin 420 km karelik bir yüz ölçümü olan bu devletin iklim şartları da bizden çok çok farklı. Bu verileri Türkiye gerçeği ile karşılaştırarak okumak gerekiyor elbette.
Nedenine gelince bu memlekette yaşayan vatandaş, Uğur Mumcu'nun deyimiyle “İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasalarına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri usulüne göre yargılanan, Fransa idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yöneticilerde halkın yararına fayda verecek düzenlemelerden çok, dışardan ithal edilen memleketin ve halkın şartları dikkate alınmadan uygulamaya konulan kanunlarla idare ediliyoruz. Özgünlüğü ve memleket/halk gerçeği, değerler noktası hiç bir zaman önemsenmedi.
Evet, Finlandiya modeli iyi ve kaliteli olabilir dedik. Şartları ve ortamı buna müsait bir konumda bulunabilir. Fakat bu memleketin ne nüfusu, ne kadın erkek dengesi, ne km karesi, ne de sosyal şartları Finlandiya ile benzerlik taşıyor.
Mesela Finlandiya'da zorunlu okula başlama yaşı yedi. Çocuklar yaşı ne olursa olsun okula ya bisikletle ya da yürüyerek gidiyorlar. Kas ve motor gücü gelişimi uygulamalı veriliyor. Bunu bizde MEB'den çok aileler kabullenmez. Zaten şartlarımız da buna uygun değil.
İlkokullarda toplam teneffüsler 75 dakika iken bizde 45 dakika.
Tüm öğretmenlerin en az master derecesi var. Üniversitede başarısı en yüksek % 10'luk dilim arasından seçiliyorlar bu öğretmenler. Öğretmenlik ise toplumun en gözde mesleği. Bizi düşünün ve kat etmemiz gereken yolu…
Ayrıca bu memlekette özel okul yokmuş. Harcamaların tümü devlet tarafından destekleniyormuş. Galiba bu veriler biraz ağır oldu. Böyle bir şey uygulansa özel okullar sokağa dökülecek.
Peki, buna rağmen bu modelden nasıl faydalanabiliriz? Elbette kendi şart ve değerlerimize uygulayarak ve inatla kalıcı, istikralı, sürdürülebilir bir boyutta devam ettirerek.
Şayet bundan önceki yönetim erkini elinde bulunduranların yaptıkları basiretsizlik gibi bir tavır ortaya konursa değişen tek şey Uğur Mumcu'nun tanımına “Finlandiya Eğitim Modeline göre eğitilen” ibaresini yerleştirmek kalıyor. Umarım böyle olmaz.