İnsan, herhangi bir sınava hazırlanırken sınavı algılayışına göre düşler, rüyalar, kâbuslar görür. Normal zamanlarda görmediği bu durumları niçin görür diye merak edebiliriz. Çünkü bu süreçte kişinin ruh hali farklıdır. Erken hedefe kavuşma isteği, başarılı olma arzusu aceleyle birlikte paniğe dönüşmesi böyle bir ruh halini ortaya çıkarmıştır.
Sevdiklerine (maddi-manevi) kavuşma endişesi ve hırsı insanı hep farklı iklimlere götürmüştür. Kendi ikliminin dışındaki iklimleri yaşayan bireylerden sağlıklı bir psikolojiye sahip olmalarını beklemek doğru olmadığı gibi bu bireylere telkinde bulunmak da kolay olmayacaktır. Bireylerden verim alabilmek için kendi iklimlerine kavuşmalarını sağlamak en büyük kazanım olacaktır.
Bu konuda ebeveynlerin düşüncelerini irdelediğimizde kullanılan ifadeler şöyle: “Ne yapacağımızı bilmiyoruz, bir şey dediğimizde sinirlenip bizimle konuşmuyorlar, saatlerce odalarından çıkmıyorlar, galiba kaybediyoruz hocam” çaresiz ifadeler. Kazanmayı maddi kazanç üzerinden düşünen ebeveynler olarak çocukları ne zaman kazandık ki şimdi kaybettiğimizi söylüyoruz. Söylediklerimizin vicdani muhakemesini yapmamız gerekmez mi?
Depremlerden, savaşlardan daha tehlikeli bir gençlik ya da Moğol anlayışıyla yetişen bir gençlik görmek istemiyorsak değerlerimize sahip çıkmamız gerekir. Hayat şeklimizi etkileyen seçmeli dersleri seçerken toplumsal sorunları dikkate alarak mantıksal çıkarımlar yapmalıyız. Belki bir İngilizce dersi ya da matematik dersinden özel dersler aldırarak sorunu çözebiliriz; fakat değerlerini kaybeden bir gençliğe sonradan değer kazandırmak zor olacaktır. Eğitimde notlardan ziyade ahlâki ölçütler dikkate alınmalıdır.
Ahlâki ölçütlerin dikkate alınması gereken yerlerden biri şüphesiz eğitim kurumlarıdır. Dönüm noktasını ifade eden bu yerlerde çocuklarımızın seçmeli derslerine yardımcı olmak en temel vazifemiz olmalı. Öğrenci, kendi özgür iradesiyle derslerini seçerken bazen duygusal olabilir. Bizler toplumun sorunlarını düşünerek ahlâki kriterleri ön plana alarak sağlıklı zihinsel açılımlar yapmak zorundayız. Yani bir neslin bile bile değersiz yetişmesi kabul edilemez bir durumdur.
Çocuklarımızı kaybettiğimizde sabahlara kadar uyuyamayız. Belediyeden anonslar yaparak, çocuğumuzun durumunu bildirerek yana yana sokak sokak mahalle mahalle ararız. Sabahlara kadar gezerek çocuğu gören var mı? Boyu şöyle, kaşı gözü şöyle ne olursunuz gördünüz mü? Belki çoğu zaman görenlere çeşitli maddi ikram sözü veririz. Geceleri uyuyamayız, tâ ki çocuğu buluncaya kadar. Oysaki bugün bizler en fazla sevdiğimizi ifade ettiğimiz değerimizi namusu ekberimizi kaybetmişiz; hiç de arama ihtiyacı duymuyoruz. Binlerce kardeşimiz çile çekerken bizler rahat rahat uyuyabiliyoruz.
Çocuklarımızın evdeki, dışarıdaki, eğitim kurumlarındaki hal ve hareketlerine o kadar duyarsız kalmışız ki her türlü değersizliğe baş göz üzerine demeye başlamışız. Belki harçlıklarını vererek kalem, kitap alarak değer verdiğimizi zannetmişiz; uğrunda ölebilecekleri değerleri vermedikten sonra matematik öğrenmiş, İngilizce ya da Arapça öğrenmiş bir anlamı olur mu?
Rabbim çocuklarına ahlâki değer kazandıran ebeveynlerden eylesin.
Selam ve dua ile…