14 Haziran Cuma günü itibariyle bir eğitim öğretim dönemi daha geride kaldı. Milyonlarca öğrenci karneyle birlikte bir üst sınıfa geçmenin heyecanını veya mezun olma sevincini yaşadı. Her eğitim öğretim yılının başında ve sonunda klasik bir hal alan eğitim dönemi ile ilgili tespitler, anne babalar ve öğretmenlere tavsiyeler yine aldı başını gitti.
Eğitim, siyaset, ekonomi, ahlak ve diğer konulardaki tespit ve öneriler kâğıt üzerinde, ifade bağlamında insana çok güzel ve isabetli geliyor. İşin uygulama boyutu ise hep eksik, yetersiz ve sorunlu bir haldedir. Acaba neden, diye soramadan edemiyor insan?
Bu sorunun bir değil birçok cevabı vardır. Bu yazımız soruya bütüncül bir cevap olamasa da fikir verme amaçlı görülebilir ve okunabilir.
Eğitim, birey ve toplum için sosyal hayatın her alanında elzem bir zemindir.
Siyaset, ticaret, sağlık, ekonomi, ahlak gibi her sosyal olgu ve ‘aile, okul, işyeri, hastane, cezaevi’ gibi her sosyal kurum için eğitim bir usul, bir giriş kapısıdır.
Eğitim, beşikten mezara kadar işlevsel bir mekanizmadır. Bu mekanizma, hayatın hiçbir safhasında aksama, tekleme ve arızaya mahal vermeyecek kadar hassastır.
İnsan zaafları, menfaatleri ve hırsıyla malumdur. Bunlar doğru bir şekilde takviye edilmez ve yönlendirilmezse ‘cehalet, kutuplaşma, bencillik, kin ve kibre’ kapı aralar.
Eğitim, sadece bilgi yükleme ve formüller dikte etme şeklinde anlaşılmamalıdır. Ezberci bir öğrenmeye kapı aralayan bu yöntem; sorgulama, yorumlama, anlama ve hikmetle davranma gibi sonuçlardan mahrumdur.
Eğitim, bir toplumun ‘din, dil, kültür, örf, ahlak ve sosyal yaşam’ gibi temel dinamikleriyle örtüşür bir vaziyette olmalıdır. Eğitimciler, eğitim vasıtaları, yöntemleri, hedefleri ve sonuçları bu doğrultuda hazırlanmalıdır.
Farklı kültür ve iklimlerden ‘ideoloji, çağdaşlık, imkânlar’ gibi bahanelerle devşirilen bir eğitim sistemi ve bağlamı her yönüyle güdük kalır.
Eğitim; doğru bir zaman, sağlıklı bir zemin ve yeterli imkânlar ister.
Eğitim, “karma, seküler, yeteneğe göre değil tek tip insan yetiştirmeye göre ayarlanmış; ırk, dil, cinsiyet ve coğrafya’ gibi faktörler üzerinden ötekileştiren ve farklılaştıran bir eğitim’ olmamalıdır. Böyle bir eğitim; zaman, zemin ve imkân açısından doğru tasarlanmış ve uygulanabilir bir eğitim değildir.
Eğitim de plan, hedef, yöntem ve rol modellik olmazsa olmazdır. İktidara göre, her gelen yeni bakana göre, bölgeye göre eğitim yazboz tahtasına dönmemelidir.
Her yeni değişimle birlikte ‘eğitim tasarısı ve çalışmalarının’ önüne bir ‘yeni’ ibaresi konmamalıdır.
Eğitim sürecinin temel taşları olan öğrenciler, bir deneme tahtasına dönüştürülmemelidir.
Aynı bilgi akışı içinde sınavlarla her bir öğrenci bir koşu atına dönüştürülmemelidir.
Tek tip bilgi akışıyla sağlıklı düşünme ve yorumlamadan öğrenci mahrum bırakılmamalıdır.
Yeteneğe ve kişisel kabule önem veren bir eğitim süreci aktif hale getirilmelidir.
Doğumdan ölüme insan için şahsiyetin inşa süreci diyebileceğimiz eğitim, insanlık kadar uzun soluklu bir mecra olarak görülmelidir.