İki üç aydır ciddi bir ekonomik kriz sürecini yaşıyoruz malum. Türkiye aslında küresel emperyalist ekonomiye bağımlı hale gelmenin bedelini çok ağır bir şekilde ödüyor. Küresel ekonomiye bağımlılık deyince birilerinin ayağa fırlayacağını ve şiddetli tepki göstereceğini biliyoruz. Ancak bu bir şeyi değiştirmez. Türkiye, ekonomik olarak bağımlı hale gelmiştir maalesef.
Ekonomide dört beş yıldan beri ciddi bir geriye dönüş vardır. Dışa bağımlı ekonomi, hiç bir zaman istikrar bulmaz. Sadece inşaat yapan, bu inşaatları yaparken de bütün inşaat malzemesini dışarıdan alan, üretmeyen, sanayileşmeyen bir ekonomik strateji, bizi ancak şimdi geldiğimiz noktaya getirebildi. Kabul edilsin veya edilmesin, ekonomi yönetimi duvara tosladı. Ülkeyi de dışarıya mahkum etti. Bunun en büyük delili, Mckinsey şirketine ekonominin ve bütün ekonomik stratejilerin teslim edilmesidir.
Evet, Berat Albayrak'ın böbürlenerek medyaya açıkladığı Mckinsey ekonomik danışmanlık şirketi ile anlaşma yapılması, ekonomimizin şimdi resmen küresel ekonomiye teslim edilmesinin ilanıdır.
Faiz lobisi, bir sakız alımından tutun da bütün yatırımlara kadar her ekonomik hareketi onlar üzerinden gerçekleştirdiğimiz bankacılık sistemi ve dolar bağımlılığı, küresel emperyalizm ahtapotunun ekonomi kollarını oluşturan unsurlardır. Dört beş yıldan beri başlayan ekonomik operasyon, bu ahtapotun bizi sarıp sarmalamasıyla nihayete ermiş, Mckinsey firmasına ekonomimizi teslim etmemizle final yapmıştır. Doların hiçbir sebep yokken aniden fırlaması, hiç bir şekilde çözüm olmayacağı malum olduğu halde faizlerin 6.5 puan arttırılması, ekonomi yönetiminin can alıcı son hamleleri oldu.
Mckinsey danışmanlık firması, küresel emperyalist sermayenin en önemli yapı taşlarındandır. Rothschild ve Rockefeller ailelerinin paralel çalıştıkları kardeş kurumlarından bir tanesidir. Bu danışmanlık şirketinin misyonu, davet edildiği ülkeye uyguladığı program ile ithalat ve tüketim ekonomisini oluşturarak sistemi çökertmek, İMF'nin o ülkeye çökmesinin alt yapısını oluşturmaktır. 1920 yılında kurulmuş bir ABD finans kurumudur. Türkiye'ye ilk olarak Özal tarafından davet edilmiş, özelleştirme furyası onların gelmesi ile başlamıştır. İkinci olarak da 2001 yılındaki büyük krizde yine aynı kökenden gelen Kemal Derviş tarafından Türkiye'ye getirilmiş, ekonomimizi paketleyerek İMF'ye teslim etmiştir.
ABD'nin sözde bize dolar savaşı açtığı bu dar ve hassas günde, bu ABD sömürü kurumunun tekrar davet edilmesi, hiç bir şekilde merhem olmayacak, ekonomiyi daha da batıracaktır. Bu durum artık celladına âşık olmakla da belki izah edilemeyecek bir durumdur.
Millilikten ve küresel aktör olmaktan ciddi ciddi söz edildiği ve bunun için büyük adımların atıldığı bir süreçte, ekonomi yönetiminin adım adım faiz lobisini, bankacılık sektörünü ve dolar/döviz bağımlılığını büyüterek genel anlamda ekonomi üzerinden ülkeyi kilitlemesinin bir izahı var mı bilmiyorum.
Bir sonraki adım yine İMF'nin kapısına dayanarak borç dilenmektir. Bunu hepimiz biliyoruz.
Anlaşıldığı kadarıyla bizim yerli ve esaslı bir ekonomi politikamız olmayacak, yine dışarıya bağımlı kalacağız. Ben başka bir izah getiremiyorum. Getiren varsa biz de bilelim.