Türkiye’nin sosyal olayları üzerine akademik seviyede söz söyleyen bir sima, iki gün önce yaptığımız görüşmede ilginç tespitlerde bulunuyordu. Kürt İslamcıların PKK’ya eklemlendiğini söylüyor ve bu konudaki üzüntü ve kızgınlığını dile getiriyordu. Aslında kendisi de bir Kürt olan bu akademisyen, suçladığı bu Kürt İslamcılarla bugüne kadar çok yakın ilişkiler içindeydi ve halen bu ilişkilerini sürdürüyor. Yani tahlilleri söz konusu camiaların içinden yapan biri. Yazdığı yazılara bu kesimlerden hakarete varan sert tepkilerin geldiğini belirtiyordu.
Erdoğan önderli hükümet kanadının da batının milliyetçi oylarına yönelik söylem ve yaklaşımlarının çok ciddi hatalar teşkil ettiğini belirterek, Erdoğan ve hükümetinin bu söylem ve yaklaşımlarıyla da bölgede bir anlamda PKK’ya çalıştığını söyledi. Bir tarafta PKK çizgisine kayan Kürt İslamcılar, diğer tarafta bölgenin İslami unsurlarını sindirip, isteyerek veya istemeyerek PKK’yı besleyen hükümet. Evet, insafla bakan bunu apaçık bir şekilde görüyor.
Ancak insafla bakmak, hak üzerine ve hak ölçülerince bakmaktır. Bizim davamız haktır ve hak ölçülerince meseleleri değerlendiririz.
Geçen hafta PKK-BDP’nin kepenk kapattırma eylemleri ve Kürt halkına verdikleri zarar üzerine bir yazı yazdım. Yazı içinde devletin de Kürt halkına yaptığı zulümlere değindim. Bu yazı üzerine yapılan yorum ve tavsiyelere bakıyorum, işin şirazesi çıkmış. Art niyet ve yaklaşımlı yorumlar bir tarafa, sonuna kadar iyi niyetli olduğuna inandığım bazı değerlendirmeler de ciddi bir şekilde değerlendirmeye tabi tutulmalı ve tevhit ölçülerinde tashih edilmeli.
Bu ülkede devletin çok büyük zulümleri olmuştur ve geçmişteki kadar olmasa da halen yaşanan zulümler var. Cumhuriyetin kuruluşundan beri devlet, bu ülkede ırk ayrımı gözetmeden Müslümanlara düşmanlık ve zulmetti. Bir Müslüman Türk âlim olarak İskilipli Atıf Hoca da asıldı, bir Müslüman Kürt alimi olarak Şeyh Said de asıldı. Müslümanlara yönelik zulüm ırk tanımadı bu ülkede. Kuruluşu İslam’a düşmanlık olan cumhuriyet, Kürtlerin genel dindarlıklarından kaynaklanan ve dini kaynaklı karşı duruşları sebebiyle, zulümlerini Kürtler üzerine yoğunlaştırdı. Tarihi süreç içinde devlet Kürtleri imha ve asimile yoluna gitti.
PKK, Kürtlerin bu mazlumiyetleri üzerine kurulmuş bir örgüttür. Mazlum bir halk üzerine doğmuş olan bu örgüt, sonradan kendisi de zalime dönüşmüştür. TC’nin yaptığı gibi güçlü olduğu bölgelerde İslam’a düşmanlık etmiş, Müslümanlara saldırmış, halkı katletmiş, sayısız cinayetlere ve zulümlere imza atmıştır. Tıpkı TC gibi, geçmişte çok aşırı olarak ortaya koyduğu zulümler azalmış olsa da bugün devam etmektedir.
Mazlumlar, zalimlere karşı mücadelelerinde meşru dairede kaldıkları müddetçe mazlumdurlar ve haklıdırlar. (Bu meşru daire de bize göre İslam’dır, devletin belirlediği meşru daire değil.) Ancak verdikleri mücadele meşru daireyi aşar, zulme dönüşür ve bu zulüm de sistematik bir hal alırsa, Müslümanlar olarak zulmün her türlüsünü gündemimize almak zorundayız. Allah, zalimleri gündemine almış ve Kur’an’ın manşetlerinde onlara genişçe yer vermiş ise, biz Allah yolunun yolcuları elbette ki zalimlerin ve zulümlerin her türlüsünü gündemimize alacağız ve onlara karşı olacağız. Devlet zulmederken, PKK ve taraftarlarının zulmetmediğini iddia etmek veya bir tarafa ses çıkarırken diğer tarafa sessiz kalmak, ne insaf olur, ne de insanlık. Geçmişte devlet zulmederken, PKK da yaptı. Bugün devlet Roboski’yi kazara vurduk diyorsa, PKK da Siirt’tekileri kazara vurduk diyor. Sanki iki tarafın da katliamları bu iki olaydan ibaret. Hadi bunları kazara sayalım, hem devletin hem de PKK’nın diğer zulüm ve katliamlarını nereye sığdıralım. Bu konuda devletin zulümleri minare olmuş çuvala sığmıyorsa, PKK’nın zulümleri de mızrak olmuş çuvala sığmıyor.
Hülasa; devletin zulümlerine karşı olduğumuz gibi, kendini bölgenin küçük bir devleti olarak gören PKK’nın zulümlerine de karşı durmamız tevhidi bir duruştur. Düşüncede tevhitten uzaklaşanların, duruşumuzu düzeltmekten ziyade, kendi düşünce ve duruşlarını tevhit ölçüsünce düzeltmeleri gerekir. BDP’nin haklı talepleri vardır, bunları destekleriz. Ancak içindeki müşteriler ve çocuklarla birlikte marketleri, araçları yakmalarına karşı çıkarız.
Kaldı ki yeni bir Cumhuriyet tarihi süreci yaşamak istemiyoruz. Müslümanlar bu ülkeyi gâvurlardan kurtardıktan sonra, dini kendisine alet edinen Atatürk’e aldanıp, kenara çekildi, meydanı ona bıraktı. Atatürk de dönüp Müslümanların hem dinine hem de canına okudu. Şimdi bölgede aynı süreç yaşanıyor. Birileri yine bize baş olmak istiyor. Öyle ki dönsün bizim canımıza, dinimize okusun ve Müslüman Kürt halkında namus bırakmasın. Durumun vahametini görmeyip, zımnen bizi Apoizm’e razı etmeye çalışan iyi niyetli (art niyetliler de dahil) herkes bilsin ki, biz hem Kemalizm’e hem de Apoizm’e karşıyız. Bunun için ne mi yapıyoruz! 50’şer, 150’şer, 205’er yıl cezalar yiyoruz, derneklerimiz ateşleniyor, çatılarda kurşunlanıyoruz… Gözler görmüyorsa, zihinlerin dumura uğramasındandır.
Haktan ayrılmamak duası ile…