Elin gavurundan medet umulmaz

İbrahim DAĞILMA

Zamanın oğlu addedilen bizler dünya ve ülke gündeminde yine yoğun bir hafta geçirdik. Adeta olayların hızına yetişmekte zorlanıyoruz. Bazen olaylar, toplum olarak bizi sevindirirken bazen de olayların olumsuz seyri bizi hüzünlendirmektedir. 

Hasan Elbena’nın teşkilatçı kişiliği, Seyyid Kutub’un  Kur’an gölgesinde beslenen mücadeleci kimliği, Abdulkadir Udeh’in zalim makamlarda yankılan hak sesi, Halid İslambuli’nin şehadetle taçlanan eylemi, Zeynep Gazali’nin zindanları aşıp yüreklere nakş olan şanlı direnişi semeresini verdi.  Ve Mısır’da 80 yılı aşkın iradeli, dirayetli, kararlı ve istikametli bir İslami hareket/ Müslüman Kardeşler Allah’ın lütfu ve halkın teveccühüyle işbaşına geldi.  Bu güzel ve müjdeli gelişme bizlere “ Her inkılâp bir şenliktir.” Hakikatını yaşattı.

Mısır halkının Tahrir’den yükselen özgürlük ve adalet meşalesini ilk önce söndürmek istedi şer ve şeytani güçler. Baktılar, bu izzetli yürüyüşü durduramıyorlar. “ Bari diğer mazlum coğrafyalara da sıçramadan bu hareketi ehlileştirelim; sanki tepki yıllanmış bir firavuna karşıymış gibi gösterelim.” 

Oyunlar ve düzdükleri hileler tutmayınca yeni ayak oyunlarına başvurdular.  Askeri vesayet, seçimlere hile karıştı… v.s derken hiçbiri tutmadı. Günleri insanlar arasında döndüren Allah’ın mustazafları yeryüzünün varisi kılma vaadi Mısır’a bir inkılâp güneşi olarak doğunca bu kez de münafıkça bir soytarılık devreye girdi. İşte işin asıl zorluğu buradan başlıyor. Zamanın İmamının deyimiyle “ İnkılâp yapmak zordur; ama onu sürdürmek daha zordur.” Her ne kadar Mısır’ın hür iradeyle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Mursi’nin ilk açıklamaları umut veriyorsa da Mısır ve İhvan’ı zorlu bir sürecin beklediğini bilelim. O kardeşlerimize düşen mümin ferasetle hareket etmeleri, bizlere düşense onlara dua etmektir…

Bir yıl kadar önce komşularıyla sıfır problem noktasına ve bölgenin önemli gücü haline gelen Türkiye’nin Suriye ve İran’la kardeşlik fotoğrafı, bugün acemi ve günlükçü âşıkların hemen her olumsuz gelişme ve arayı bozan her söz üzerine “ Al mektuplarını ver mektuplarımı!” noktasına getirdi.  Öyle ki son uçak düşürülmesi olayı işin tuzu biberi oldu ve zaten birbirlerine diş bileyen bu üçlüyü neredeyse birbirlerinin amansız ve iflah olmayan düşmanları kıldı. Siz bakmayın iki tarafın da kendince haklılık gerekçeleri ürettiklerine! İşin aslı detaylardadır, derler. 

Fıkra bu ya: “ Nasreddin Hoca’ya iki davalı gelir. Derdini dillendirirler. Her birinin zahiren gerekçesi mantıklı ve ikna edicidir. Hoca, ilkini dinler ve : ‘ Haklısın!’ der. İkincisi de konuşur. Hoca ona da: ‘ Haklısın!’ der. Bu arada hanımı dayanamaz araya girer: ‘ Hoca, bu ne biçim iş! Bir davanın haklı tarafı haksız tarafı olur. İki taraf haklı olursa nasıl olur?’ Hoca, döner hanımına: ‘ Hanım, sen de haklısın der.’

Bizlerle din, kültür, coğrafya bağı olmayan birileri bu gelişme üzerine neredeyse kına yakıyor. Yıllarca en vahşetli işgalleri ve zalimce saldırılarıyla bizi birbirine düşüremeyen emperyalist abd ve zilletin tescilli adresi Siyonist israili Mısır hezimetinden sonra iki kardeş ülkenin kapışması kadar bir şey sevindiremez. Elbette olaydaki haklılık, can kaybı, art niyetlilik gibi hususlar göz ardı edilemez.

Lakin birey de olsa, kabile de olsa, ülke de olsa bizim kardeşlik literatürümüzde “ Haklının çözümcü noktada hakkından vazgeçmesi cennetin ortasında bir köşkün, haksızın haksızlığında direnmeyip özür beyanıyla daha aşırı gitmeden yerinde durmayı bilmesi de cennetin köşesinde bir köşkün müjdesidir.”

Ümmet iki asrı aşkındır, suni sınırların arkasında birbirine hasretle sarılmayı bekliyor ve Arap baharı dediğimiz bir değişimle daha güzel ve ferahlı haberler umuyor.

Zalimliği ve gayri İslamiliği gün gibi ortada olan ve kendi halkına etmediği kalmayan Beşar Esed’in firavuni hırsının ve makam tutkusunun yansıması olan deli dana saçmalıklarına ve saldırılarına adam payı verip kardeş iki halkı karşı karşıya getirmek kanaatimizce tutarsız bir gidiştir. Efelenen böyle bir politikanın zararla netice vereceği gün gibi ortadadır.

En bedevi kabileler bile dışa karşı sorunlarını kavgalı hallerine rağmen yansıtmaz ve kendi içinde çözerler. Şu medeniyetli(!) çağın gelişmiş ülkeleri(!) bir bardak suda fırtına koparmayı bir erdem sayıyorlar.

Nato, AB ve bilumum uluslar arası bileşkeler, Müslümanlar lehine bugüne kadar bir adım attığı olmamıştır. Bu şeytani bileşkelerin müdahalelerinin Afganistan, Irak ve Libya örneklerinde ne kadar insancıl(!) olduğunu gördük. Buna rağmen hala elin gâvurundan uluslar arası hukuk veya anlaşmalar adına medet umuyorsak o zaman yeni insancıl(!) sahnelerin aktörü olacakları şimdiden tebrik ediyoruz(!)

Allah’a emanetsiniz! Rabbim yar ve yardımcınız olsun!

Doğruhaber Gazetesi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.