Bu yazıyı kaleme almak için masanın başına geçtiğimde, takvim yaprağı 17 Ocak 2014’ü gösteriyordu. Demek ki tam 14 yıl oldu… Cezaevindeyiz… Cezaevinin bu kasvetli havası beni tam 14 yıl öncesine götürdü 17 Ocak 2000… Ve 14 yıldır 17 Ocak’ın yıl dönümü, zindanda merhaba der…! Herkesin nasıl önemli bir tarihi var ise bu tarih de bir takdir-î İlahi olarak kaderimize nakşedildi…
Evet… 14 yıl oldu cezaevindeyiz. 14 yıldır her 17 Ocak geldiğinde bu kader tarihimizi mana âlemine açılan bir pencere edinip aradan bakmaya çalışırız dört bir cihete… Geçmişten, bugünden, gelecekten sahneler canlanır hayal sinemamızın perdelerine…
Yine böyle bir 17 Ocak günü bir teselli ararken, bir İslam rehberinin, imamının, abidinin, âliminin; en önemlisi de hayatını İslam davasına kurban vererek şehadet şerbetini içmesi ciheti de bir İslam fedaisinin-kendi yaşadığı tarihte-zindana düşecek Müslümanlar için tarihe düştüğü notları geçti elime…
Sadece zindanlar üzerine yazmamış. Şehadet, Muhacerat, Cemaat ve daha nice konulara değinmiş. Maşaallah… Barekallah… Mükemmel bir basiret ve mübarek bir akıl… Zaten ciddi davalar bu yüzden ciddi kişiliklerin eseri olur. Davaların ziyan olmaması için her dem bu kişiliklere ihtiyaç var. Yoksa davalar heder olur. Bu yüzden olsa gerek; Ortadoğu’nun ve Müslüman âlemin makûs tarihinde heder olan davalar üzerine acı tecrübeler şu deyimde ifade bulmuşlardır:
“DAVALARI FEDAİLER BAŞLATIR, CEFAKÂRLAR SÜRDÜRÜR, MAALESEF FIRSATÇILAR KONAR…” (Fedailer, feda olmayan nisbetlendi burada)
İşte bu sebeple mukaddes İslam davasının herdem “Emin Ellere” ihtiyacı vardır. Dikkat edilmelidir.
Bu ara nottan sonra, O Rehberin sözlerine dönelim. Bir teselli de olsa, bir nasihat da olsa paylaşma arzusu oluştu…
Diyor ki; İslam uğruna mücadeleye soyunacaklar için; “… Zindanlara merhabanız olacaktır…” Bir karşılık olarak;
“Zindana Merhaba… Zindandan Merhaba…” sesi yükseldi içimden. Tarihin sayfaları canlandı gözümün önünde… Kimler geçmedi ki… Hakikaten o tebessüm eden yüzler, o pak ve ak alınlar en iyilerimizdi…
“Şehitleri ve zindandakileri bir elmanın ayrılmış iki yarısı” olarak salık veriyordu… Hakikaten ayrılık hasreti zordur. Rabbim cennetinde kavuştursun.
Zindan ve meskûnları için pek çok şey söyledikten sonra Muhacerat (Hicret) içinde; “Muhacerat (Hicret)… Baş eğmezlerin güç yetiremeyince teslim olmayışlarıdır. Muhacir anıldıkça, gurbet ve hasret anılır… İnsanı en çok duygulandıran olayların başında muhacerat olsa gerek…” “… Şehadet kadar kalbime dokunan bir şeydir muhacerat…” diyor… Selam olsun Necaşî yurtlarının sakinleri Muhacirlere…
Kısacası bugün İslam davasının fedaileri (şehitleri), Yusufileri, Muhacirleri bir bir canlanır hayalin sinema perdesinde…
Fakat hüzün, keder, ne kadar ağır olsa da, EN ÖNEMLİSİ taptaze dipdiri bir ÜMİD’in varlığıdır.
O “ümid’i de” yine o “Rehber” satırlarda görmek mümkün.. Bir Kürtçe şiir vardır. “Kelhaamed” ismi ile müsemma… Gençler orada; “Ey yirmili yaşlarındaki ümitlerim…” hitabıyla ifade edilirler. Yani gençler orada “ümit” olarak tanımlanırlar. Bu yüzden ümitlerimizi taptaze dipdiri olarak telakki ediyoruz. Ve onlar içinde diyor ki; “Ümmetin yükünü omuzlamak için, zamanından önce olgunlaşmak zorundasınız…” Gerçekten buna büyük ihtiyaç var. Çünkü kâmil davalar, kâmil (olgun) ve kadir (yeterli) kişiliklere ihtiyaç duyar. Hâsıl-ı kelam:
İslam, Allah indinde kemale erdirilmiş ve bizim için din kabul edilmiştir. Müslüman ise kâmil bir kişilik hedefi ile kemale ermek için görevlendirilmiştir. İslam davası, bu mecra dikkate alınarak omuzlanmalıdır.
İslam davası süreç itibari ile çeşitli merhaleler kat eder. Bulunduğu iklim ve koşullar bir takım aşamaları ihtiyaç haline getirebilir. Bunlardan en hassas olanı ise “Partileşme” süreçleridir. Bu süreçler ağzı keskin bıçak gibidirler. Dikkat edilmese “öz’e” zarar gelebilir. “Partileşme” yolunun başına adım atan İslami davalar, bu yolun sonuna varan bu meyandaki mevcut “partileri” ve “partilileri” iyice tahlil etmelidirler.
Teorik olarak “Parti davası değil, Dava Partisi” olma düsturu önemlidir. Önemsenmelidir. Ancak “Davanın” İslam olduğu olgusu ve gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Zira İslam davası öncelikle emanettir. Emanet, ehliyet ister. Emin ellere ihtiyaç duyar.
Büyük sıkıntılar geçirmiş, büyük bedeller vermiş bir İslamî dava için, bu 17 Ocak tarihi penceresinden bakma zorunluluğu, belki bu dikkatin gerekliliğindendir.
İslam tarihi boyunca, İslam coğrafyasında; “Fedailerin başlattığı, cefakârların sürdürdüğü maalesef sonuçta fırsatçıların konduğu” bir duruma düşmemek için “DİKKAT” uyarısı gözüktü tarihin penceresinden.
Usul, esasın yerine geçmeden; araç, amaç haline getirilmeden, İslam davası bir merhale gerektiriyorsa bunu da canla, başla desteklemek Müslümanın görevidir, cehdidir, mücadelesidir.
Yeter ki fırsatçılara fırsat tanınmasın. Emanet emin ellerde olsun. Allah yar ve yardımcınız olsun. Allah’a emanetsiniz.