Emperyalizm ve Sihirli Kavramlar-3

Uğruna İslam coğrafyasının tamamının müstemleke konumuna sürüklenmek istendiği, kimi yerlerin de mütecavizlerce müstemleke haline getirildiği emperyalist sihirli kavramlardan birisi de terörizm kavramıdır.

TERÖRİZM
Uğruna İslam coğrafyasının tamamının müstemleke konumuna sürüklenmek istendiği, kimi yerlerin de mütecavizlerce müstemleke haline getirildiği emperyalist sihirli kavramlardan birisi de terörizm kavramıdır.

Diğer bütün kavramlarda olduğu gibi kendince “terörizm” safsatası da Batı saldırganlığının, yeni model eşkıyalığının İslam ve Müslümanlara yönelme sebebini teşkil etmiş durumdadır. Sömürülüp kaynakları çarçur edilmek istenen herhangi bir İslam beldesinin sakinleri hemen terörist, beldeleri terör yuvası ilan edilip üzerlerine acımasızca gidilmektedir.

Peki, terörizm nedir? Terörist kime denir? Bugün dünyada terörün yüzlerce tanımı mevcuttur. Bu yüzlerce tanımdan hiçbirisinin üzerinde de kısmen de olsa ittifak bulunmamaktadır. Terörizm tanımındaki çokluk, kendince bir şeylerin hesabını yapan ülkelerin sayısının çokluğuyla doğru orantılıdır. Her ülkenin kendince bir terörizm tanımı mevcuttur. Birilerinin terörist olarak lanse ettiklerini, başka birileri özgürlük savaşçısı olarak kabul edebilmektedir. Ya da özgürlüklerini koruma adına mecburiyetten silaha sarılıp meşru müdafaa yapan birileri terörist olarak lanse edilirken, deniz aşırı kıtalardan çekirge sürüleri misali gelip, başkalarının kanını emen, servetlerini çarçur edip yağma ve talan politikalarını kurumsallaştıran işgalci sürüleri, insanlığı kurtaracak havariler olarak takdim edilebilmektedir. İşgalci literatüründe  terör tanımının ifade ettiği anlam, kapkaççıların dehşetine maruz kalan ve refleks olarak direnç gösteren mağdurun terörist olarak tanımlanması gibi garip bir tablo ortaya çıkarmaktadır.

Uluslararası hukukta üzerinde anlaşılan bir terör tanımı bulunmadığı için herkes, her istediğine terör yaftasını yapıştırabilmektedir.

Peki, nedir terör? Terörün tanımlarında bahsi geçen cebir, şiddet, tedhiş, yıldırma gibi öğelerden yola çıkarak ve bu kavram etrafında fırtınalar koparan güçlerin icraatlarını göz önüne alarak bazı sonuçlara ulaşabilir, var gibi gösterilen sis perdesini birazcık aralayabiliriz.

Terör olgusunu daha iyi kavramak için biraz da (kendi açımızdan) terörün tarihsel kökenine inmek lazımdır. Şüphesiz ki, hak-batıl mücadelesinde terör diye tabir edebileceğimiz olgu, hiçbir zaman hak ehlinin peşini bırakmamıştır. İnananların üzerinde estirilen “Uhdud” ashabının terörü, Ashab-ı Kehf üzerinde estirilen Roma devlet terörü, dillere destan olma özelliğini korumaktadır.

11 Eylül hadisesi sonrası C.Bush’un böbürlenerek ve meydan okuyarak müslümanlara karşı estirdiği terör havası ve sarf ettiği sözler, Ad kavminin muvahhidlere bakış felsefesinin aynısını teşkil eder nitelikteydi: “Âd kavmine gelince!.. Onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve "Kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş?" dediler. (Fussilet:15)  

Hakk’a ve hak ehline karşı uyguladığı amansız düşmanlıkta emsallerini hayli geride bırakan Firavun, terörün babası olduğu kadar terörizm felsefesinin ana kurucularındandır aynı zamanda:

“Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı…” (Bakara:49)

Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrud’u terörizmin neresine oturtmak lazım acaba? Halen tüm ihtişamıyla ayakta duran mancınık sütunları, sanki terör olgusunun, daha doğrusu uluslararası arenada sürmekte olan devlet terörünün günümüzde ulaştığı boyutlara tanıklık eder niteliktedir.

Ve günümüzde cereyan eden terör hadiseleri…

Günümüzde özellikle işgalci sürülerinin icraatlarında kendini net bir şekilde gösteren terörist faaliyetler, terörün tanımı ve kapsamı konusunda şüpheye mahal bırakmamaktadır.

İşte başını büyük şeytan Amerikanın çektiği, Kur’ani deyimle “iş başına geçince kargaşa ve bozgunculuk çıkarmanın yanısıra ekini ve nesli yok etmeye çalışan” uluslararası terör şebekesinin geçmişten günümüze istatistiksel kanlı bilançolarından bazı örnekler:

1-1492 yılında Kristof Kolomb'un keşfettiği Amerikan kıtasına ayak basan Batı Kaçkınları ile İspanyol terör ittifakının katliamları sonucu 22 yıl içerisinde 7 milyon 972 bin yerli, teröre kurban gitti.

2-Teröristlerin piri ABD’nin 2.Dünya savaşı sonuna doğru baş edemediği Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine üç gün arayla attığı atom bombaları, 210 bin kişinin ölümüyle sonuçlandı. Bu vahşi terör eylemi ölü sayısı bakımından belki bazı katliamların gerisinde kalmıştı; ama, insanlar üzerinde bıraktığı etki, etrafa yaydığı radyoaktif maddeler ve bunun sonucunda sonraki nesiller üzerinde bıraktığı kalıcı etkilerin yanısıra toprakları kısırlaştırıp (nesille beraber) ekinleri dahi yok eden teröristlerin ne kadar cani, ne kadar ahlaksız, ne kadar kural tanımaz olduklarını göstermesi bakımından bir ibret vesikası olarak önümüzde durmaktadır.

3-Vahşi batının terörist kovboyu ABD’nin Vietnam’daki kanlı bilançosu: Yüzbinlerce ölü.

4-Emperyalist emeller uğruna 1788 – 1938 yılları arasında Avusturalya’yı kanlı pençesinin içine alan ve şu anda ABD’nin başını çektiği çağdaş terörün alfabesini keşfedip kitabını yazan İngilizlerin yer-li Aborjin’lere yönelik yaptığı sistematik katliam ve soykırım uygulamaları devlet terörünün en bariz örneklerindendir. Netice itibariyle yerli Aborjin’lerden 720 bin kişi ortadan kaldırılmıştır.

5-Fransızların Cezayir’de sömürü uğruna 1 milyon 500 bin kişiyi öldürmeleri; Almanların sömürü uğruna Namibya’da 1891’de yaklaşık 120 bin kişiyi katletmeleri, 15 bin kişiyi de göç ettirmeleri; Mussolini İtalya’sının 1936’da Etiyopya ve Yugoslavya’da 300 bin kişiyi katletmesi; Bunun yanında irili ufaklı Avrupa devletlerinin sade ırk oluşturma anlayışıyla içlerindeki azınlıklara karşı giriştiği soykırım ya da kısırlaştırma faaliyetleri gibi Fir’avuni politikalar irdelendiğinde, bugün İslam ve Müslümanları terörizmle özdeşleştirip hiçbir terörist faaliyetten geri durmayan batı ülkelerinin boğazlarına kadar teröre bulaştıklarını rahatlıkla müşahade edebiliriz.

Elbetteki terör devleti İsrail’in terörizm literatüründe devrim niteliğindeki “kişiye özel” uygulamalarını anmadan geçmek terör kavramının anlaşılmasında bir eksiklik olacaktır. Ancak İsrail terörü başlı başına bir konu olarak ele alınması gerekmektedir.

Burada tarihi süreçle beraber günümüzde daha geniş ve kapsamlı boyutlarla sürüp giden terör olgusu irdelendiğinde, terör faaliyetlerinin sanıldığı gibi sınırlı kişi ve teşkilatlanmalarla ortaya konulan eylemler olmayıp, bu tür faaliyetlerin genellikle hakim güçler eliyle doğrudan icra ediliyor olmasıdır. Yani kendinde güç, kuvvet bulan iktidar erkinin daha güçsüz olanlara karşı imha harekatına girişmesi, öldürme, korkutma, sindirme, tedhiş gibi azgın yöntemlerle onları ortadan kaldırması ya da hizaya getirmesidir.

Bugün kimi Avrupa başkentlerinde abartılanın aksine, yapılan bir iki ufak tefek eylemi terörist eylemler olarak lanse edip bir kaşık suda fırtına koparanlar, üç beş holiganın ölümünü büyük katliamlarmış gibi lanse edenler, dönüp şöyle kirli, katliam dolu tarihlerine bir göz atsınlar. Bu ve benzeri hadiseler göz önüne alındığında diyebiliriz ki;

Terör; İnsanlığın geleceğini korku, tedhiş, katliam, işkence ve işgal politikalarıyla yönlendirmeye çalışmaktır. İnsanlığın tüm değer ve birikimini kanlı politikalar eşliğinde kişisel çıkarlarına kurban etmektir. 

Terör; Afganistan’da, Irak’ta olduğu gibi insanların üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırmaktır.

Terör; Uluslararası hukuka göre yasaklanmış her türlü kimyasal silahları, napalm, misket ve atom bombalarını savunmasız insanların üzerine atmaktır. Yeni icat edilen silahların gücünü ölçmek için insanlar üzerinde denemektir.

Terör; Irak’ı işgal etmektir, bir halkı toptan soykırımdan geçirmektir, onları çöl toplama kamplarında boyun eğmeye mecbur bırakmaktır. Hulagu’nun kanlı mirasının müdavimi olmaktır. Ebu Gureyb’de insanlık dışı uygulamaların altına imza atmaktır, çıplak insanların bedenleri üzerine çıkıp objektiflere poz vermektir.

Terör; İnsanları toplayıp Guantanamo işkence üssüne sevk etmektir, insanlık dışı muamelelere maruz bırakmaktır, inançlarına hakaret etmektir.

Terör; Çeçenistan’da soykırım politikalarına girişmektir, siyasi ve dini otoritelere suikast düzenle-  mektir, Dudayevleri, SelimhanYandarbayevleri güdümlü füzelerle, uzaktan kumandalı bombalarla yüzlerce parçaya ayırmaktır. 

Terör; Filistinlileri topraklarından sürmektir, Filistinlilerin canına kıymaktır, Deir Yasir, Sabra, Şatilla, Cenin’deki katliamların altına imza atmaktır,  tekerlekli sandalyeye mahkum edilen Şeyh Ahmed Yasin’i füzelerle paramparça etmektir.

Terör; Tüm bu hayvani uygulamalara karşı koymak, mallarını, canlarını ve dinlerini koruyup savunmak için meşru müdafaa yapan insanları terörist ilan etmektir.

Terörist; Guantanamo’daki uygulamalara vurgu yaparak “Kur’an tuvaletlere atılmaya layıktır” pankartını giriş kapısına asan kimi batı kiliseleri ve onların kindar keşişleridir. 

Terörist; En ufak bir hadise karşısında, asırlardır uyguladıkları vahşet politikalarını ve kanlı tarihlerini görmezden gelerek, Hıristiyan dünyasının her tarafında İslam’a, Müslümanlara, İslami kuruluşlara karşı topyekün saldırı pozisyonuna geçen militarist toplumlardır.

Terörist; New York’ta 11 Eylül sonrası, Müslümanlara benzediği için Sih genci öldürenlerdir, Londra patlamalarından sonra Pakistanlı bir genci sopalarla döverek vahşice katledenlerdir, metroda Müslüman Asyalılara benzetilen Brezilyalı gencin kafasını kurşunlarla dolduranlardır.

Terörist; Filistin Enformasyon Bakanlığının Mayıs-2005’te yayınladığı bir bildiriyle, Irak’ta tesbit edilebildiği kadarıyla işgal süresince işgali eleştirip işgalcilerle işbirliği yapmadığı gerekçesiyle 520 Irak’lı bilim adamı ve akademisyeni suikast cinayetleriyle ortadan kaldıran beynelmilel terör örgütü Mossad ve CIA’dır.  

Şimdi tüm bu olanları göz önüne alarak terörün mantıklı bir tanımını yapacak olursak; “O iş başına geçince yeryüzünde kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye çalışır. Oysa Allah, kargaşa ve bozgunculuk çıkarmayı kesinlikle sevmez"(Bakara:205)  ayetinin çerçeveye oturttuğu tanımdan daha makul bir tanım bulmak mümkün değildir. Kanaatimce terörün bundan daha açık, daha net tanımını yapmak beyhude bir çaba olacaktır.

“Bu insan tipi görev başına geçince bütün katılığı, kırıcılığı ve inatçılığı ile kötülüğe ve bozgunculuğa yönelir. Bu yönelişi, her türlü canlının kökünü kurutma eyleminde somutlaşır. Bu mahvetme eyleminden ne bitki, ürün ve meyve alanı olan tarım alanları ve ne de hayatın sürekliliğini sağlayan insan nesli kurtulabilir. Bu ölçüdeki bir hayat düşmanlığı ifadesi, bu yıkıcı yaratığın yapısına için için işlemiş olan kini, kötülüğü, gaddarlığı ve bozgunculuğu sembolize etmektedir. Onun yapısına işleyen bu yıkıcılığı; dilinin tatlılığı, yağcılığının gözboyacılığı, yararlı, iyiliksever, hoşgörülü ve yapıcıymış izlenimini uyandıran sahte dış görünüşü örtüyor, gözlerden saklıyordu. Oysa "Allah, kargaşa ve bozgunculuk çıkarmay kesinlikle sevmez” (S.KUTUB-Fizilal)

Sonuç olarak, batıl ideoloji ve yapılanmalar, kendilerine düşman oluşturarak varlıklarını idame etme yoluna gitmektedirler. Aksi halde yaşamlarını sürdürecek ortam bulamazlar. 1980’li yılların ortalarına kadar varlığını sürdüren komünist bloğuna karşı sürdürdüğü soğuk savaş ile ayakta kalmayı başaran emperyalizmin müdavimleri olan terörist-kapitalist Batı bloğu, Sovyetlerin dağılışından sonra varlık sebebini oluşturacak yeni düşmanlar bulma gayretine girdi. Kısa süre içinde de düşmanını belirledi. Başını Sovyetler Birliği’nin çektiği Doğu Bloku’nun dağılışını müteakiben amacı sorgulanmaya başlanan NATO ittifakının, hatırladığım kadarıyla İrlanda’daki zirve toplantısında dönemin İngiltere Başbakanı M.Thatcher (TETÇIR), şöyle demişti: “Hiç bir ideoloji, kendisine düşman tayin etmeden yaşayamaz. Bizim de yaşayabilmemiz için yeni bir düşmana ihtiyacımız vardır ve o düşman da İslam olmalı-dır.” Sonrasında islam dünyasına yönelik haçlı dünyasının gaddar ve keyfi tutumlarını bir vakıa olarak karşımızda gördük. Haçlı dünyası, İslam dünyasında cereyan eden her türlü olumlu olumsuz hadiselere karşı kendisi için “durumdan vazife” çıkarma sevdasına düştü. “Hava bugün bulutlu” diyen adama, “sen bana ördek demek istedin” diyen diğer adam misali, hiç alakası olmayan hadiseleri dahi Müslümanlara karşı saldırı ve katliam yapma sebebine dönüştürdü. Haçlı zihniyet, oluşturduğu terör imparatorluğuyla tüm dünyaya söz geçirme telaşına girmiştir. “Bundan sonra onları evlerinde vuracağız” mantığıyla savaş cephesini Müslümanların mekanlarıya sınırlı tutma gayretine düşmüşlerdi.

Saflığımızdan mıdır, yoksa düşman olarak ilan edilen İslam'ın engin hoşgörü ve adalet anlayışından mıdır, seçemediğim bir gerçek vardır ki, haçlı terör ittifakı yüzyıllardır analarımızdan emdiğimiz sütü  burnumuzdan getirirken en kinli dönemlerimizde bile İslam coğrafyasında hiçbir Hıristiyan’a dokunulmadı, hiç birisinin burnu kanatılmadı, kültürel ve ekonomik hakları sınırlama yoluna gidilmedi, özel hayatlarına müdahale edilmedi, ev ve işyerlerine tecavüz edilmedi, göçe zorlanmadı, sokak ortasında sırf Hıristiyan olduğu için hiç kimse dayaktan geçirilmedi, kiliselerine hiç karışılmadı. O kiliseler ki, çoğu, batı ajanlarının, sabotajcıların, provakatörlerin istasyonu, misafirhaneleri fonksiyonunu icra etmekten asla geri durmadığı halde. Ama gelin görün ki, Birkaç batı başkentinde ufak tefek bazı eylemler yapıldı diye, oralarda yaşayan bütün Müslümanlar terörist olarak ilan edildiler. Sokağa çıkamaz hale getirildiler, çıkanları acımasızca dayaktan geçirdiler, kimisini katlettiler, cami ve kültür merkezlerine yanıcı ve patlayıcı madde atma, kundaklama yarışına girdiler. Londra’daki olayı bahane bilip topyekun saldırı politikasını Haçlı aleminin dört bir tarafına yaydılar. Ta Yeni Zelandalara, Avustralyalara kadar.

Öyle bir terör atmosferi hazırladılar ki, Müslüman diye sarışın, mavi gözlü ya da çıplak olmayıp diğer dinlerin mensupları olan Asyalı, Afrikalı, Güney Amerikalı diğer insanlar dahi bu terör atmosferinden zarar görmeye başladılar. Öyle bir atmosfer ki, Haçlı aleminin en fazla övündüğü özgürlük ve eşitlik ilkelerini rafa kaldırma pahasına. Terörle mücadele yasaları adı altında tedhiş ve engizisyon yasalarını yürürlüğe koyma pahasına. Özgür ve adil olarak bize ezberletilen toplum, ne kadar paranoyak bir toplummuş da, haberimiz yokmuş. Merak ediyorum, özgürlük, eşitlik, hak-hukuktan dem vuran bu paranoyak, holiganik toplum bundan sonra üstün değerler olarak bizlere neleri ezberletme yoluna başvuracaklardır.

Rabbimizden dileğimiz o ki, tüm Müslümanları kafir ve zalimlerin şerrinden muhafaza edip, onların hile ve tuzaklarını anlayacak basiret ve onlara hakkın sesini haykırmaları için cesaret ve güç versin. 

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Rahmet ve mağfiret dolu "üç aylar" başlıyor
Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu