Toplumlar ailelerden oluşur. Aile içi bağlar ne kadar güçlü ise toplumun sosyal bağı da o oranda güçlü olur. Dolayısıyla aile; bilinçli, mutlu ve huzurlu olduğu oranda toplumlar da bilinçli, mutlu ve huzurlu olurlar.
Bilinçli ve huzurlu bir toplumda kalkınma kaçınılmazdır. Kalkınan toplumlar hem dünya düzeni üzerinden projeler geliştirir hem de diğer toplumları etkisi altına alır.
Bundan dolayı Müslüman toplulukları hedef alan emperyalist devletler daha çok Müslümanların aile bağlarını gevşetme ile işe başlarlar. Bunu da tedrici olarak yerel piyonları üzerinden hayata geçirirler.
Dikkat edilirse son yüz yılda emperyalist devletlerin dahli ile kurulan tüm devletler, önce toplumun aile yapısına müdahale etmişler. Belki bu müdahale ile toplumların aile yapılarını bir anda değiştirememişler. Ancak bir toplum mühendisliği olarak yapılan sinsi hamleler ile semeresini 10 yıl, 20 yıl belki 50 yıl sonra almışlardır.
Örneğin Türkiye’de, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra aile bireylerin eğitimi, giyim kuşamı ve aile içi bağları konusunda ciddi müdahaleler yapıldı. Sonrasında ise gerek eğitim gerek kültür gerekse inanç esasları üzerinde yapılan değişim ve tahribatlar yaldızlı cümleler ile topluma sunuldu. Kabul etmeyenler ise çeşitli yalanlar ile vatan haini ilan edilip farklı farklı entrikalar ile susturuldu. Böylece 20, 30 yıl sonra aile yapımızı dolayısıyla da toplumumuzun sosyokültürel yapısını değiştiriverdiler. Ne yazık ki bu süreç hala devam ediyor.
Bir toplum mühendisliği olarak atılan bu temel, 17 yıllık Ak Parti iktidarında da tahribatlarını sürdürüyor. Lokal düzeyde bazı iyileştirmeler olsada aile ve toplumsal yapının çöküşü hızlıca devam ediyor.
TÜİK verilerine göre 2018 yılında Türkiye’de boşanma ile yıkılan yuva sayısı 142 bin 488’dir. Bu sayı 2004’te 91 bin 22’ydi. Dolayısıyla son 15 yılda bu oran yaklaşık yüzde 57 artmıştır.
Peki, yıkılan bu yuvalar, dağılan ocaklar, yaşanan facialar, anne baba sevgisinden mahrum büyüyen çocuklar konusunda neler yapılıyor? Bu konuda kim ne önlem alıyor?
Maalesef gündemde bile yoktur. Milli çıkar diye iç ve dış gelişmelere odaklanan siyasi iktidar bu hayati konu hakkında kayda değer somut adımlar atmıyor. İlgili Bakan benzer cümleler kurarak aynı demeçleri verip duruyor.
Bir bütün olarak toplumumuz aile konusunda cinnet hali yaşıyor. Evlatlar ebeveynleri muhatap bile kabul etmiyor, kadın beyanı esas alınarak Müslüman halkımızın fıtratıyla oynanıyor, mahkemeler basit aile içi sorunu dahi boşanma sebebi kabul ediyor...
Zinaya bulaşmadan genç yaşta severek evlenen genç evlilere cezalar yağıyor, boşanmayı teşvik edercesine boşanan kadınlara süresiz nafaka veriliyor, İstanbul sözleşmesi gibi ucube uygulamalar devam ediyor...
El hâsıl, durumlar sandığımızdan da daha kötüdür. Eğer bu konuya ciddi neşter atılmasa manevi olarak can çekişen toplumumuz yakın zamanda tedavisi mümkün olmayan bir aşamaya gelir.