Cahiliyenin en koyusuna batmış bir kavim, ataları uyarılmayan ve bu yüzden gafil kalan.. Gaflet, cehalet ve zülumat bataklığında bocalayan, çıkmazlarda çıkışı, karanlıklarda aydınlığı, hastalıklarda şifayı, şaşkınca arayan…
Adalet yok, şefkat yok, merhamet , muhabbet yok!
Yerin altı masum kız çocuklarının bedenleriyle, yerin üstü putlarla dolmuş bir coğrafya; şirk, tuğyan, küfür kuşatmış her yanı…
Sonra, karanlığın en koyu anında şafak atıyor; bir güneş, muazzam ziyasıyla doğuyor. Öyle bir ziya ki, iki cihanı da kuşatacak şualar yayıyor.
Yeryüzünün en şerlilerini en şereflilerine, karanlıkları nura, zülumatı adalete çevirecek bir rahmet yağmuru yağıyor ve tarih o yağmurla ıslanan, hidayetten nasibini alanların, bir kutlu muallimin terbiyesinde, vahyin mektebinde nasıl uslandığına, birer insanı kâmil olduklarına şahitlik ediyor.
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lutüfta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı.(Al’i İmran 164)
Kâinat, Allah’ın (c.c) ayetlerini okuyan ve okutan, arınan ve arındıran, El-Kitap ile ahlâklanan ve bu ahlâkı hem lisan-ı hâl hem lisan-ı kâl ile hikmet eşliğinde öğreten bir kutlu öğreticinin gönderilişiyle şerefleniyor…
Kuşkusuz her Peygamber kendi zamanını şereflendirmiş ve kendi dönemlerinde yaşayan insanlar da Peygamberlerin tebliğleriyle müşerref olmuşlardır. Bu nedenle insanoğlunun tekâmül yolculuğunda tüm Peygamberlerin davet ve tebliğlerinin mukaddes izlerini, eserlerini görmek mümkündür..
Tıpkı diğer Peygamberler gibi, son Peygamber Hz. Muhammed ﷺ ‘in de bu minvalde tebliğinin, davetinin, terbiyesinin muazzam izlerini ve mukaddes eserlerini insanlık üzerinde görmek mümkündür.
Nitekim Allah Resulü Hz. Muhammed ﷺ ’in 23 yıllık rîsaleti döneminde yılmadan, yorulmadan, azim ve sebatla çalışması neticesinde, Rabbimizin yardımı ve hidayeti ile izzetli, heybetli, şerefli, insanlığa numune olan muazzam bir medeniyet inşa edilmişti. Ashab-ı Kîram ise bu saadet asrının, vahiy medeniyetinin ete kemiğe bürünmüş mücessem birer örnekleriydiler…
Bu medeniyetin inşasında Kutlu Peygamber’in nasıl bir yol izlediğine, hangi metotları kullandığına, hareket tarzının hangi eksende seyrettiğine baktığımızda ise, O’nun öğreticilik vasfı ve birbirinden kıymetli öğretim uygulamaları hemen karşımıza çıkıyor. Öğreten, açıklayan, yaşantısında pratize eden güzel bir muallim portresi vücut buluyor davetinin seyrinde.
Öyle ki, O da kendini bir muallim olarak tanımlıyor:
Abdullah bin Amr (R.A)’ın anlattığına göre, Resullulah ﷺ bir gün mescide girince halka halinde oturmuş iki grupla karşılaştı. Gruplardan biri Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Allah Teâlâ’ya dua ediyordu. Diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunu gören Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:
“Bunların hepsi hayır üzeredirler. Şunlar Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Allah Teâlâ’ya dua ediyorlar. Allah dilerse onlara (istediklerini) verir, dilerse vermez. Şunlar da ilim öğrenip öğretiyorlar. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim” buyurdu ve hemen ilimle meşgul olanların yanına oturdu. [İbni Mace]
Evet O, bir muallimdi/öğretmendi..
Vahiy mektebinin tevhid öğretmeniydi…
Ashab-ı Kîram ise, bu kutlu mektebin-Aziz Öğretmeninin, seçkin talebeleriydiler.
Peki nasıldı bu Aziz Öğretmen?
Eğitirken, öğretirken nasıl bir yol izlemişti, hangi metotları kullanmıştı?
Kuşkusuz bu soruların cevabı sadece bir yazının veya makalenin konusu olamayacak kadar geniş ve zengindir.
Fakat bu yazımızda Salat ve Selam üzerine olsun, Tevhid Öğretmeni Hz. Muhammed ﷺ ’in öğreticilik misyonuyla davet görevini icra ederken, üslubu ve metodunda öne çıkan iki hususu özellikle dikkatinize sunmak istedik..
*Bunlardan ilki, öğrettiği her ilkeyi bizzat hayatında pratiğe dönüştürmesi; konuştuklarının, anlattıklarının yaşantısında, hayat bulması. Yani sadece öğreten, anlatan değil, yaşayan bir öğretmendi O…
Ashabını da buna teşvik ediyordu.
Enes (R.A)’ın rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz ﷺ buyuruyor ki:
“İlimden ne isterseniz öğrenin; tefsirden, fıkıhtan, hadisten, akaidden, ahlâktan, ferâizden ne öğrenirseniz öğrenin! Allah’a yemin olsun ki, bu ilmi toplamaktan bir ecir kazanmazsınız; bildiğinizi uygulamadıkça, tatbik etmedikçe… İlminizle amel etmedikçe, sırf ilim toplamaktan dolayı bir ecir alamazsınız. Ancak ilminizi tatbik ettiğiniz zaman alırsınız.”
Yine çokça bilinen ve zikredilen bir rivayette;
Hz. Ayşe (R.A) validemize Efendimiz (ﷺ) ‘in ahlâkı sorulduğunda “Siz Kuran okumuyor musunuz? Onun ahlâkı Kur’an’dı” cevabını veriyor. Bu cevap bize, O’nun sadece hikmet dolu El-Kitabı okuyan, öğreten, açıklayan bir Peygamber değil, ahlâkı Kur’an olan, Kur’an’ı hayatının merkezine alan ve O’nun ekseninde yaşayan bir Peygamber olduğunu gösteriyor.
Bu cevap aynı zamanda içinde, günümüz Kur’an okuyanlarına, öğretenlerine, ezberleyen ve tebliğ edenlerine de özel bir mesaj barındırıyor.
Zira Kutlu Nebi yine bir hadisinde şöyle buyuruyor:
“–Kur’ân’ı öğrenin, okuyun, okutun ve onunla amel edin! Çünkü Kur’ân’ı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden kişi, içi misk dolu dağarcık gibidir ki, kokusu her tarafa yayılır. Kur’ân’ı öğrenip uyuyan, (Kur’ân’a hizmetten geri kalan) kimse de, içine misk doldurulup ağzı bağlanmış dağarcık gibidir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2/2876)
Bu hususa ilave olarak belirtelim; O, güzeli anlatırken güzelle, iyiyi öğretirken iyiyle, doğruyu gösterirken doğruyla ahlâklanmıştı.
Öğretileri ve ahlâkı arasında bir tezat yoktu. Bu sebeple sözlerinin tesiri çok büyüktü ve kitleler üzerinde etkiliydi.
Şu bir hakikat ki, muallimin özü ve sözü arasında çelişki varsa, sözünün tesiri olmaz; tohumları yeşermez, fidanları boy vermez!
*İkinci husus ise; O, öyle bir öğretmendi ki, öğrencileriyle arasında merhamet ve muhabbetten bir köprü vardı. Bu nedenle O, sadece muteallim olanların zihnine bilgiyi, ilmi aktaran bir aktarıcı değil, bilakis merhamet ve muhabbetiyle kalplerini de fetheden, kalplerinin burçlarına meveddet sancağını diken, ilmiyle amil bir muallimdi.
Neticede o gün O’nun tebliğiyle bizzat müşerref olanlar, O’nun derin bilgisine, geniş ilmine, kelime hazinesine, meseleler hakkındaki donanımına, Kur’an’ı okuyuşuna değil, ahlâkının güzelliğine, yumuşaklığına, merhamet ve muhabbetine binaen etrafından hiç ayrılmadılar. O’na gönülden teslim olup, gönülden itaat ettiler. Kuşkusuz bu Allah’ın (c.c), vahyini tebliğ edip öğreten Peygamberine ve tebliĝiyle müşerref olan Ümmetine büyük bir lütfuydu.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever. (Al’i İmran 159)
İşte Tevhid Öğretmeni Kutlu Nebi, muvahhid bir neslin tohumlarını bu ilkelerle attı. Bu düsturlarla yeşertti, büyüttü Ümmetin ulu çınarlarını…
Dünyanın en şakîleri, bu Mukaddes Muallimin dizi dibinde, bakışlarındaki muhabbetin saadetiyle dünyanın en saîd kullarına dönüştüler. Merhametinin sıcaklığında, hikmetle piştiler…
Ve sonra tarihe Asr-ı Saadet dediğimiz o güzide mektepten, hakikatle bezenmiş kıymetli bir not düştüler; Hz. Muhammed ﷺ tarih boyunca gelmiş geçmiş en Kutlu Muallimdir. O, öğrettiklerinden çok ahlâkıyla iz bırakmıştır. İlminden, bilgisinden çok, muhabbeti ve merhameti ile kazanmıştır kendisine muhatap olan muteallimlerin kalplerini, zihinlerini…
Bu şekilde dokunmuştur onların fikriyatlarına, hissiyatlarına ve elbette hayatlarına…
İşte böylece tüm zamanların en Aziz Öğretmeni ve en izzetli öğrencileri, gelmiş geçmiş tüm insanlığa, asırların en saadetlisinden, mekteplerin en özelinden derslerin en güzelini yaşanmışlıklarıyla vermiş oldular.
Şimdi ‘En Güzel Örnek’, ‘En Güzel Rehber’ ve ‘En Güzel Muallim’ Hz.Muhammed ﷺ ’in Ümmetinin muallimlerine ve muteallimlerine düşen ise, hayatları boyunca bu muazzam dersin mütalaasını samimiyetle yapmak, idrak etmek ve yaşantılarına vakit kaybetmeden geçirmektir…
Rabbimiz bizlere çokça ihtiyaç duyduğumuz şu zamanda, razı olacağı kutlu mektepler, kutlu muallimler ve kutlu talebeler bahşetsin..
İnsanlığa çare, insanlığa rehber, insanlığa umut olsun…
Bildane Kurtaran