Rivayetlere göre Peygamber Efendimiz (sav) bir gün sahabe ile muhabbet ederken onlara tavsiyede bulunuyordu. Efendimiz sadaka vermeyi tavsiye ettiğinde bazı sahabeler böylesi imkânları olmadığı için üzülmüşlerdi. Ashab:''Ey Allah'ın Resulü bizim durumumuz ortada, böyle bir imkânımız da yok. Biz ne yapacağız? Efendimiz de üzülmeyin sizler de kardeşlerinize tebessüm edin diye tavsiye de bulundu.''
Bu olayı irdelediğimizde, kafa yorduğumuzda bu izahın psikolojik ve sosyolojik açıdan çok şey ifade ettiğini söyleyebiliriz. Bu düşünce sisteminden yola çıktığımızda her insanın, her inanç sahibinin bu meseleyi hayranlıkla araştırması gerekir.
Neden diye düşünürsek?
Çünkü maddi ve manevi kazanımı bol olan bir düşünce sistemi. Yerine göre bir sanat yerine göre bir hazine olarak algılanabilecek bir mesele. Acaba bizler böyle algılıyor muyuz? Maalesef. Eğer bizler böyle algılasaydık halimiz böyle olur muydu? Tartışılır. Sadece bayramlarda yaptığımız davranışlara bakarak bunu daha iyi analiz edebiliriz.
Bu altın niteliğindeki tavsiyeyi pratikleştirdiğimizde sosyolojik olarak bir sinerjiyi somut bir şekilde görmüş oluruz. Bayramlarda aile içindeki davranışlar, komşularla olan muhabbetimiz, büyüklerimizle olan muhabbetimiz bunun en güzel örneğidir.
Böylesi küçük fakat kazanımı büyük olan davranışların kazanımını ülkelerin ekonomisine benzetebiliriz. Bazı ülkeler var ki yıl içinde sistemli çalışmaz, ülkeye, milli gelire katkısı çok az olur. Bazı ülkeler de vardır ki geçmişten dersler çıkararak, güzel çıkarımlar yaparak yıl içinde ürettikleri küçük üç beş şeyle ekonomik anlamda diğer ülkelere fark atar. Tebessümün sosyolojideki karşılığı da böyledir. Çünkü kana karışan en hızlı şey tebessümdür.
Bu olguyu en iyi kullanan kitleyi incelediğimizde ekonomik yönden zayıf, sosyal yönü gelişmiş samimi ve paylaşımcı insanlarda daha belirgin olduğunu söylemek mümkün. Bu araştırma sonucumuzdan anlıyoruz ki Efendimiz (sav) bir şey söylemişse kendi nefsinden söylememiş, bizlere basit gibi görünse de böylesi söylemlerin biyolojik, psikolojik, sosyolojik derinliği vardır.
Bu kitleyi basite alanlar çok iyi bilsinler ki sonsuz kudret sahibi, çoğu güzel sıfatları bu sınıftakilere vermiştir. Bu yüzden olmalı ki hangi konumda olduğumuz çok önemli değil. Hakkın yanındaki kıymetimiz daha önemli. Öyle inanıyorum ki en büyük sermaye bu tertemiz samimi yüreklerdedir. Bu öyle bir sermayedir ki kapitalistlerin gece gündüz çalışarak elde edecekleri bir sermaye değildir.
Efendimiz (sav)bu konunun önemini başka hadislerinde şöyle desteklemiştir: ''Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz.'' Bu söylemlerden yola çıkarsak iman gibi zenginliği, cennet gibi ödülü kazanmak, birbirimizi sevmekten selam ve tebessümden geçer.
Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlayabiliyor muyuz? Mümkün.
Kimse kimseyi aldatmasın. Nasıl ki bazı yörelerin yemekleri, tatlıları, suyu lezzetliyse Allah için seven insanların sevgisi de böyledir, tesiri direkttir.
Bazen başkasını kandırdığımızı düşünürüz. Oysaki kendimizi kandırırız. Nerede Eski bayramlar! Şimdiki bayramların tadı tuzu yok diyerek gerekçelendiririz. Oysaki şimdiki tat ve tuz daha kaliteli, kaliteyi düşüren insanlardır.
İnsanoğlu genelde acizliğini başka nesnelere atfeder. Aciz ve nankör olan bizler, Allah'ın kitabından bahseder, Peygamberini konuşur, bayramlarda televizyonlara bağlanır kardeşlik naraları atar. Kırgınlığımız olan bir kardeşimiz de bize bir adım attığında kendisine sırtımızı döneriz, iki güzel kelamı kendisine çok görürüz. Eğer birbirimizi gerçekten Allah için seviyorsak hakkını verelim. Tebessümü eksik etmeyelim.
Kardeşlerine tebessüm göstermeyenlerin, selamı eksiltenlerin katı sözler sarf edip sürekli akıl verenlerin kendilerini gözden geçirmeleri dileğiyle.
Selam ve dua ile…