Müslümanlar olarak gözümüzün nuru Kur’an-ı Kerim’in tedrisatı için yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Camiler, evler ve hayır kuruluşları… Tam bir Kur’an mevsimini yaşıyoruz. Bu yıl ‘yaş sınırı’ ucubesinin sonlandırılması Kur’an yuvalarını tam bir bayram havasına götürdü.
Büyükten- küçüğe, kadından- erkeğe, bütün insanlığa gönderilen o yüce mesaj yeni nesillere nakşedilmeye çalışılıyor. Gönüller ve zihinler onunla dolup taşıyor.
Ahlaksızlık ve ruhsuz bir din anlayışının empoze edilmeye çalışıldığı bu zamanda çok büyük önem arz eden bu tedrisatlar, inşallah toplumun ıslahında ve toplumun yolunu bulmada önemli bir kılavuz ve yol gösterici olacaktır.
Çocuklarımızın cami, Kur’an ve Allah aşkı bizim “garanti”li hayırlarımızdan olacak ve bu hayr-ı cariyemiz bizim için büyük ve önemli bir sermaye olacaktır.
Çocuklar… Yani masumlar… Yani günahsızlar… Yani mükellefiyeti olmayanlar… Yani saf ve temiz ruhlular… Yani melekler…
Okullar tatil oldu. Bir kısım çocuklar, ebeveyn ve aileleriyle mekân değişikliğine gitmişlerken bir kısmı parkta-sokakta oyun oynamakla zamanını geçiriyor. Ama bir kısım çocuklar da, aynen mükellef büyükler gibi, cami ve hayır kuruluşlarında mesaisini Kur’an, İslam ve ahlaki terbiye ve eğitimle şu yaz günlerini dolu dolu geçiriyorlar.
Adam gibi çocuk’ları; o Kur’an ve İslam hizmetinde gördüğünde duygulanmamak elde değil. İnsanın gözleri yaşarıyor cidden. Bunlar, yarının Ebu Bekirleri, Ali’leri, Ömer’leri ve Osman’larıdırlar. Biliyorsunuz o küçük cennet çocukları Kur’an okuyor, tesbih çekiyor, misafir ağırlıyor ve misafire ikramda ağabeylerine yardımcı oluyorlar. Ve biraz daha önemlisi aidiyet duygusuyla hemhal olup o duyguyla büyüyorlar.
Cami-cennet çocukları; geleceğin mimarları, geleceğin tebliğcileri, geleceğin yol gösterici ve idarecileri olacaklardır inşallah.
Tabi bütün bu olanlarda anne babanın hakkını teslim etmek lazım. Onlar, çocuklarının ellerinden tutarak nereye gitmesi gerektiğini veya ne yapması gerektiğini fiilli olarak gösterdiler. Onlar, hem kendilerinin hem de çocuklarının cennet ehli olması adına bu büyük adımı atmış oldular. Onlar, arkalarında kendilerini övecek, dua edecek, onların adına hayır hasene yapacak evlatlar bırakmak adına çocuklarının elinden tutup bir hayır kuruluşu veya cami yolunu tuttular. Onların bu çabalarını, her şeyin karşılığını eksiksiz veren Allah azze ve celle elbette ki mükâfatsız bırakmayacaktır. Onlar, ‘Salih evlat yetiştirme’ kervanına kayıt yaptırdılar.
Peki, ya apartmanda, camide, dernekte, vakıfta hatta yolda, cadde ve kaldırımda Kur’an bülbüllerinin tedrisatını yapan bacı, kardeş, ağabey ve değerli hocalarımız… Onlar sevap sertifikalarını kâinatın efendisi ve ilk Kur’an Müderrisi’nden çoktan aldılar bile. “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir” fermanıyla birer Mus’ab oldular. Birer Kur’an eğitmeni oldular. Bir ilimizde Afganistan’dan yeni hicret etmiş, üzerlerindeki elbiseler dışında hiçbir şeyleri bulunmayıp bir barakada yaşayan Müslüman bir ailenin sokakta kaldırım üstünde bu Kur’an mevsiminde ders verdiklerini duydum. Üstelik bu tedrisat, hicretlerinin ilk haftası dolmadan başlamış. Demek ki O’nu öğretmek için hiç bekleyecek zamanımız yok. Çadırımızı kurduğumuz yerde O’nu öğrenip öğretmekle hayata devam etmeliyiz.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Allahım, kalblerimiz arasında sıcaklık meydana getir! Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalblerimizi, eşlerimizi ve neslimizi bizim için bereketli eyle!..” Âmin!
Selam ve dua ile.