Allah Resul(sav)’ünün kendi zamanında karşılaştığı olumsuz tepkilerin tümüyle ondan önceki davetçiler de karşılaşmışlardır. Tıpkı nebevi vazifeyi üstlenen İslam davetçilerinin Allah Resul(sav)’ünden sonra karşılaştıkları gibi. İnsanların kendi lehlerine olan bu davete tepkileri maalesef garip olmuştur. Bu garipliği biz bugün çok canlı yaşamaktayız. Bunu da en çok yaşayanlar anlayabilirler. Tozlu raflara gömülmüş bir tarihten ya da vitrinleri süsleyen tezhip kaplı ciltlere hapsedilmiş bir tarihten değil, pratik hayatta konuşan; kan, ter, gözyaşı ve acı ile yoğrulmuş, yaşanan bir tarihten bahsediyoruz…
Önceleri bu davetçiler kaale alınmadılar. Alay, istihza ve eğlence konusu edildiler. İşin ciddiyetinin anlaşılmasına paralel olarak bu defa, akla gelebilecek her türlü eziyeti onlara reva gördüler. İşkenceye tabi tuttular. Davetçilerin mesajını dinlemediler. Bu nurlu insanlar konuştukça, o karanlık ruhlu insanlar kaçıştılar. Önce kaçıştılar, sonra dönüp saldırdılar. Sonra davetçiler hakkında yalan, ardından iftira ve bin bir asılsız sözden mamul bulamaç yaptılar. Bu zehri insanlara ‘tatlı bir doğrudur’ deyip yedirmeye çalıştılar. Davetin durmadığını, İslamî çalışmaların bütün hızı ile devam ettiğini gördüklerinden bazılarını sürgüne gönderdiler, bazılarını hapse koydular, bazılarını da şehit ettiler.
Bütün bu tepkilerden hiç biri bu nurlu kafilenin yiğitlerini durduramadı. Çalışıp didindiler. Bunlardan bazısı bir ömür çalışmadan sonra ancak birkaç dindar insanı bir araya getirebildi. Bazısı daha fazla insanı bir araya getirip müminlerden oluşan büyük cemaatleri topladı. Bazısı zalim ve kafir firavunlara karşı kitlesel kıyama önderlik yaptı. Bazısı ise devlet kurmaya muvaffak oldu…
Davanın önüne konulan engeller ve davetçinin gördüğü tepkilerin boyutu ne kadar uzun ve derin, dozajı ne kadar fazla olursa olsun bunların hiç biri davetçinin davetini yapmasına engel teşkil etmemiştir. Bu bağlamda Hz. Nuh(as), Hz. İbrahim(as) ve Hz. Musa(as) başta olmak üzere Kur’an’da kıssaları geçen bu önder davetçilerin davetteki üslup, yöntem ve metodları günümüz mücahitlerinin istinbatına müntazırdır. Kendi şartlarımız içinde ve kendi çalışma programımızın her damarına bunların daha bir hissedilir olması lazımdır. Daha pratik sonuçlar elde etmeye çalışmak lazımdır. Piyasada bugün bu alanda yazılmış çok kıymetli eserler bulunmaktadır. Bunlardan da faydalanarak bu alanda çok verimli programlar üzerinde çalışılabilir… Rabbim bu nurlu davetçilerden bazılarını şöyle bildiriyor:
“(Biz) Ona(İbrahim’e), İshak’ı ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u ihsan ettik. Her birini hidayete erdirdik. Daha önce de Nuh’u ve Onun (İbrahim’den sonra gelen) zürriyetinden Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete erdirmiştik. İşte iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız!”(En’am; 84)
Sonuç olarak bu nurlu kafilenin bireyleri, biri diğerini tamamlayarak, biri diğerini müjdeleyerek, biri diğerini tasdik ederek ve biri diğerini örnek alarak cihatta, fedakârlıkta, teslimiyette, ihlasta, takvada, kahramanlıkta, rabbani bir üslup, rahmani bir yöntem ve ilahi bir metod ittihaz edinip, Allah için yarışarak tarih tünelinden ilerleyip vazifelerini yerine getirmişlerdir. Bizim Allah Resul(sav)’ünün hayatı ve mücadelesinde gördüğümüz cihadlar, fedakârlıklar, kahramanlıklar, yol, yöntem ve metodların hepsi, o azizlerin hayat ve mücadelelerinde hayati ve merkezi noktaları oluşturmuştur. Nasıl oluşturmasın ki? Çünkü alemlerin Rabbi olan Allah, Hatem-ül Enbiya(sav) olan Efendimize şu yüce emirleri buyurmaktadır.
“İşte onlar (o peygamberler), Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. (Habibim, Ya Muhammed!) artık (sen de) onların yoluna tabi ol! De ki: ‘(ben) Ona(Kur’an’a) karşı sizden bir ücret istemiyorum! O, ancak âlemler (ve bütün asırlar) için bir nasihattir.”(En’am; 90)
Geçmişin Tecrübeleri Nasıl Değerlendirilmeli
Şimdiye kadar izah etmeye çalıştığımız, Allah Resulü(sav)’nün daveti ile önceki İslam önderlerinin davet çalışmaları arasında esasta herhangi bir farklılığın olmadığıdır. Detaylardaki kimi farklılıklara da yukarıda temas ettik… Konuyu bu şekilde özetledikten sonra şimdi de önceki davetçilerin davet tecrübelerinden nasıl istifade edeceğimize bir bakalım. Öyle ya, bir şeyi bilmek ile o bilinen şeyi faydaya dönüştürmek birbirinden farklı şeylerdir. Bilmek ile, bilgiyi pratik hayatın hizmetine koyup onunla uhrevi kazanımlara uzanmak ayrı şeylerdir. İslam’ın genç davetçisi için bu daha önemlidir. Bu önemin bilincine varmak ve onu idrak etmek daha da önemlidir. Demek ki burada ayırt etmemiz gereken bir husus söz konusudur. Hayır, bu, bilgi ile bilgiyi pratize etme olayı değildir. Bu ayrıca üzerinde uzunca durulması gereken bir konudur.
Burada ayırt etmemiz gereken husus, önceki nurlu davetçilerin davet metodları ile Allah Resul(sav)ünün davet metodu arasında var gibi görünen ince ve zarif bir perdedir. Bu şudur; daha önce de ifade ettiğimiz gibi o nurlu davetçilerin her biri farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda farklı milletlere peygamber olarak gönderilmişler ve gönderildikleri milletlerden sorumlu tutulmuşlardır. Aynı şekilde davete muhatap millet de kendisine gönderilen peygamber hangisi ise, onlar da onu dinlemekle ve ona itaat etmekle mesul tutulmuşlardır. İşte Efendimiz(sav)’in konumunu önceki davetçilerden ayıran nokta burada beliriyor. O da şudur; Efendimiz(sav), kendinden önceki peygamberlerin aksine hem peygamberlerin sonuncusudur ve hem de bütün insanlara gönderilmiştir. O yeryüzünde bulunan ve kıyamete kadar gelecek olan tüm insanların peygamberidir. Ve aynı şekilde bütün insanların onun getirdiği mesajı kabul etme, ona iman etme ve onunla amel etme sorumlulukları bulunmaktadır. İşte tam da burada davetçi için söylememiz gereken şeyi söylemeliyiz. Şöyle ki; efendimiz kendinden önceki davetçilerin tecrübesinden nasıl yararlandı ise biz de öyle yararlanmalıyız. “Öncelikle biz bunu, taşıdığımız risaletin tarihi olarak görüyor ve gelişme sürecindeki ilk deneyimlerinin toplamı olarak değerlendiriyoruz. Bu doğrultuda üzerimize düşen bu deneyimler arasından başarılı ve olumlu olanları seçip almak ve kendi pratiğimizde bunlardan yararlanmaktır. Tarihte risaleti zor durumda bırakan gelişmeleri de tanıyıp bunlara düşmeme yollarını araştırmamız gerekmektedir. Bunları yaparken, zaman ve mekânla sınırlı hususları ilgi alanımızın dışında tutmamız icab etmektedir. Çünkü belli zaman veya mekânla sınırlı konuların günümüzde devreye sokulması imkânsızdır. Biz hayatın bütün gelişmelerini göğüsleyecek genel ve kapsamlı sonuçlara bakmalıyız…”
Rabbimiz önceki davetçilerin geçirdiği tecrübeleri son ve evrensel davetçisi olan Habibine bildirirken, Kur’an-ı Kerim’de biz şunları okuyoruz:
“Muhakkak ki onların kıssalarında, (selim) akıl sahipleri için bir ibret vardır. (Bu Kur’an) uydurulacak bir söz değildir; fakat kendinden önce gelen(kitap)lerin tasdiki, her şeyin açıklaması ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir.” (Yusuf; 111)
Önceki davetçi(peygamber)lerin hayat ve mücadelelerinde selim akıl sahipleri için bir ibret, bir ders ve bir sonuç çıkartma yolu ve imkanı vardır. Ve bu Kur’an bu hakikatleri bildirmektedir.
Kendinden önce gelen kitapları tasdik ediyor.
Her şeyin açıklamasını içeriyor.
İman edecekler topluluğu için bir hidayet kaynağıdır.
Ve aynı zamanda bir rahmettir O.
Başka bir ayet-i kerimede ise rabbimiz, geçmiş davetçilerin tecrübelerini hikâye ediş nedenlerinden bazılarını şöyle açıklıyor:
“(Ey Resulüm!) Peygamberlerin haberlerinden kendisi ile kalbini takviye edeceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda (bu surede) de sana hak ve Müminlere bir nasihat ve bir ihtar geldi.” (Hud; 120)
Bu ayet-i kerime ile de rabbimiz geçmiş davetçilerin tecrübelerine ilişkin anlatılan her olayda Peygamber Efendimiz başta olmak üzere İslam davetçileri için şu faydaların var olduğunu bildiriyor:
Davanın ve davetin oluşturduğu atmosferin ağır zemininden dolayı daralıp sıkışan gönüllerin ferahlatılması.
Mücadelenin inişli-çıkışlı tepelerine tırmanırken kimi zaman bağların gevşemesi söz konusu olabiliyor. Bu uzun ve zahmetli yolda azmin pekiştirilmesi.
Bu hikayeler, dava önderine hakkı ve gerçeği ilettiği gibi Müminler için de nasihat ve hatırlatma niteliğindedir.
Görüldüğü gibi Rabbimiz önceki davetçilerin başlarından geçen olayları hikâye ederek kendi habibini davasında ve davetinde takviye ediyor. Azmini pekiştirip kalbini takviye ediyor. Onun durumu bu iken, onunla ilgili bu önlemler ardı ardına sıralanırken kendi durumumuza, kendimize artık daha iyi bakmak durumundayız. Bizden önceki İslami hareketlerin tecrübelerine ne denli ihtiyacımız var, bizden önceki davetçilerin yaşadıkları deneyimleri öğrenmeye, öğrenip önümüze bir fanus gibi tutmaya ne denli ihtiyacımız var, gün gibi ortada duruyor.
Rabbimiz! İşimizi kolaylaştır. Âmin!