Suudi yönetimi, adeta siyonizmin entarili halini almıştır. Üzerinde kaftan, zihniyeti Siyonist olan bir yönetim, adeta israil'in sözcülüğüne soyunmuştur. Suudi Arabistan'ın on yıllardır işlediği ve son yıllarda yoğunlaştırdığı cürümleri saymaya gerek yoktur sanırım. Ama son zamanlarda iyice gemi azıya almaya başladı. Siyonizm ile ilişkiler konusunda Enver Sedat'a rahmet okutacak bir seviyeye geldiler. Alenen siyonizmin sözcülüğü yapılmakta ve siyonistlerin Ortadoğu'daki tecritlerinin kırılması için gereken her adım, her türlü bedel göze alınarak atılmaktadır. Yeni yetme prensin çıkışları öylesine siyonistçedir ki, siyonistler bile bu kadarını beklememekte ve küfrün av köpekliğini yapan velet sultana şapka çıkarmaktadırlar. Yeni yetme prens Muhammed Bin Selman, adeta Ortadoğu'nun Neron'u gibidir. İslam aleminde büyük tahribatlar yapabilecek projeler, bu kukla vasıtasıyla hayata geçirilmek istenmektedir.
Özellikle, Ilımlı İslam projesiyle, sadece maddi tahrip değil, zihinsel tahrip ordusunun da komutanlığına soyunmuştur Suudi yönetimi. Eskiden Suud yönetimi, kirli oyunlarını gizleyerek yapardı. Ama şimdilerde buna ihtiyaç duymamaktadırlar. Alenen ve göstere göstere Haçlıların ve Siyonistlerin ileri karakol görevini üslenmişlerdir. Suudi Arabistan'ın tüm kaynakları, küresel şer güçlerin emrine sunulmuş ve abartılı düzeyde tarihin en büyük silah alımlarına imza atılarak Amerikan ekonomisi adeta ihya edilmektedir. Bunun yanı sıra, ABD ve müttefiklerinin birçok gizli ve açık cinayet ve cürümleri Suudiler tarafından finanse edilmektedir. Suudi Arabistan'ın yanı sıra, Körfez ülkeleri de küfre hizmet yarışında Suudilerle yarışmaktadır. Bunu gören ABD, bundan sonra işgallerin faturasının tamamını işbirlikçi Arap rejimlerine çıkarmak için, Ortadoğu'dan çıkacağı şantajına başlamıştır. Bu şantaj üzerine, veled prens, ABD'nin Suriye'de niçin kalması gerektiğini uzun uzun anlattı. Adeta Beyaz Saray sözcüsü gibi. Oltayı atan Trump, yakalanan sazanı kaçırmadı ve Suriye'de kalmaları halinde, Suudi'nin bunun maliyetini ödemesi gerektiğinden bahsetti. Zaten bazı anlaşma ve alımlar adı altında ilk rüşvetler ödenmeye başladı bile.
Diğer yandan zihinsel tahrip için de “hayâsızca” kelimesinin bile hafif kaldığı adımlar atılmaktadır. Din adamlarına adeta palyaço ve sirk maymunu muamelesi yapılmaktadır. Spor bakanlığının düzenlediği ve binlerce kişinin yer aldığı iskambil turnuvasına (İskambil kâğıdı oynamanın, sporla ve spor bakanlığı ile ne alakası olduğunu anlayamadık.) eski Kâbe imamının da katılması ve iskambil masasında poz vermesi, bu tahrip projesinin hangi boyutlarda olduğunu ve bu vahim sürecin nereye varacağı hususunda bize yeterli derecede fikir vermektedir. Adeta İslam ümmeti içerisinde bir Truva atı gibi hareket eden Suudiler, bu aralar kadın ve erkeklerin beraberce film seyrettikleri sinema salonlarının ihalesini Amerikan şirketlerine vermekle meşguller. Bu tahrip işini Amerikalı şirketler üslenmiş bulunmaktadır. İslam aleminden (iyi-kötü) bir parça olmayı seçmek yerine, siyonistlerin ve küresel şer güçlerin safından bir parça olmayı tercih ettiklerini, alenen ilan etmişlerdir. Eskiden de Suudiler bu eksende olsa da, hiçbir zaman bu denli alenen bunu ilan etmemişlerdi. Faaliyetlerini, nifak cübbesi altında yürütüyorlardı.
Müslümanlar şunu çok iyi bilmelidirler ki; Suudi Arabistan prensi ve yönetimi, bu toprakları Amerika'nın adeta bir eyaleti haline getirmek istemektedir. Bir ülkenin kralı gibi değil, Amerika'nın bir valisi gibi hareket etmektedir. Bu hali ile İslam toprakları ve kaynakları küresel şer güçlere peşkeş çekilmektedir. Mescid-i Aksa'nın işgal altında olması gibi, Kâbe de alenen bir işgal altındadır. Suudi yönetimi, zihnen, siyonistlerin entari ve kaftan giymiş halidir. İlk Kıblemizi, kipalı Siyonistler; ikinci Kıblemizi de kaftanlı siyonist zihniyetliler işgal etmiştir. Ve ikinci işgal, en az birincisi kadar vahimdir.