“Entrikanın nabzı” programına hoş geldiniz!

Mehmet İkbal ATAK

Evet sayın seyirciler!

Gündemin nabzını belirleyen programımıza hoş geldiniz.

Seçim süreciyle beraber artan gerilimi, BDP ile HÜDA PAR arasında yaşanan son çatışmaları değerli konuklarımızla bu akşam masaya yatıracağız.

Stüdyoda bulunan konuklarıma hemen dönüyorum ve ilk soruyu sayın Toptan’a soruyorum:

-Sayın Toptan, sizce bu gerginliklerin sebebi nedir? Lice’de en son yaşanan olaylarla ilgili neler söyleyeceksiniz? Bu gerginliklerin sonu nereye varacak sizce?

-Efendim, Lice küçük bir yer. Buraya gelmeden önce asıl büyük fotoğrafa odaklanmak lazım. Bakın bugün Ortadoğu yangın yerine dönmüş. Suriye’de insanlar birbirini boğazlıyor. Irak hakeza! Büyük fotoğrafa bakmazsak olayları anlayamayız…

-Toptan Bey Lice’ye dönersek…

-Tamam işte! Ben de onu açıklıyorum. Bugün İŞID, Nusra, Hizbullah birbirine saldırıyor. İslamcılar kendi aralarında bir kere barışık değil. Hal böyleyken büyük fotoğrafı görmezden gelirsek meseleyi anlayamayız. Hep Lice diyorsunuz da Lice’yi “büyük fotoğrafa” boğmazsak ne mesele anlaşılabilir, ne de barış gelir.

-Tamam, sonra size yine döneceğim.

Sayın Bilgiküpü, sizce BDP-HÜDA PAR arasındaki sürtüşmenin sonu nereye varacak? Lice olayını nasıl okumalıyız?

-Bakın, Rojava meselesini anlamadan Lice olayını anlayamayız! Lice’yi bu noktada Rojava içinde boğmazsak makul bir siyaset dili geliştiremeyiz. Orada Türkiye’nin desteklediği El Kaide bağlantılı örgütler Kürtlere saldırtılıyor. Ne yani, Kürt kentleri Halep gibi harap mı olsun? Onu mu istiyorsunuz? Bir kere Rojava’daki durum çözülmeden Lice olayı anlaşılamaz! Hem Türkiye bahsettiğim dinci grupları Antep’te bir otelde toplayıp destek sunmadı mı? Bunları görmezden gelemeyiz!

-Sayın Toptan, Lice ve benzeri saldırıların sebebi sizce de Rojava mıdır?

-Bakın, dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyoruz. Ben size büyük fotoğrafı göstermeye çalışıyorum, önce bunu anlamak lazım. Lice’yi büyük fotoğrafın içine gizlemeyi başaramazsak elbette Rojava iyi bir kılıf olarak kullanılabilir. Mesela İzzettin Yıldırım olayını tekrar hatırlamalıyız. İzzettin Yıldırım neden öldürüldü? İlim ile Menzil grupları neden çatıştı? Fidan Güngör hala kayıp. Neden bunlar sorgulanmıyor? Bölgede Hizbullah dışında çok güçlü tabanları olan diğer cemaatleri, mesela Zehra çevresini nereye koyacağız? Asıl bunların tartışılması gerekiyor.

-Yani Lice olayını nasıl okuyacağız? Oraya gelsek…

-Yav bakın, Öcalan defalarca Hakikatleri Araştırma Komisyonu önerisi sundu devlete. Ama devlet bir türlü buna yanaşmadı. Geçmişte kim ne yaptı, ne ile uğraştı, kimle hareket etti, bir kere tüm bunların samimi bir şekilde ortaya konması lazım. Bunu demek istiyorum işte. Ancak mesele böyle çözülür.

-Mesud Bey siz nasıl değerlendireceksiniz Lice’deki hadiseyi?

-Lice’de yaşanan olay tamamen BDP saldırganlığının bir sonucudur. Bakın bugüne kadar kurumlarımıza iki yüz civarında saldırı yapıldı. Bir tek fail yakalanmadığı gibi maalesef BDP’den de beklediğimiz herhangi bir tepki gelmedi. Kendini bölgenin hakimi gören zihniyet adeta bir “yavru devlet faşizmi” uyguluyor. Bakırtaş’ın Hakkâri’deki açıklamaları zaten her şeyi ortaya koyuyor.

-Sayın Toptan, Bakırtaş’ın sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Şimdi bakın birbirimizi suçlayarak hiçbir yere varamayız. Oysa Zehra grubunu nereye koyacağız? İzzettin Yıldırım’ın cenazesini bizzat teşhis edenlerdenim. Tekrar söylüyorum, cemaatler kendi aralarında sorunlar yaşıyor. Bölgede sadece HÜDA PAR yok ki! Menzilcisi var, Nurcusu var, Fethullahçısı var, başka gruplar var. Bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Zehra grubunu, İzzettin Yıldırım’ı konuşmadan Bakırtaş şunu söyledi, diğeri bunu söyledi dersek barışa ulaşamayız. Asıl vurgulanması gereken budur.

-Sayın Bilgiküpü, Bakırtaş’ın sözlerini siz nasıl buldunuz?

-Efendim, Toptan Bey’e tamamen katılıyorum. Rojava zaten bir enerjinin birikmesine yetiyor. Bakın, “Demokratik İslam Kongresi” için bölgedeki diğer cemaatleri dolaşıyorum. HÜDA PAR’a karşı ciddi bir nefret söz konusu. Onlar “Demokratik İslam’a” teslim olsalar biz yokuz diyorlar. Yani bunların ciddi bir “öz eleştiri” vermeye ihtiyaçları var, yoksa “Halk” bunları benimsemiyor. Lice ancak böyle anlaşılır.

-Mesud Bey…? Ne dersiniz?

-Bakın, madem ölçü halktır, o halde herkes seçim günü halkın karşısına çıkmayacak mı? Madem halk bizleri benimsemiyor diyorlar, o halde bunca telaşları nedendir? Halk benimsiyor mu, benimsemiyor mu, onu sandıkta göreceğiz. Yapılan tüm saldırıların sebebi zaten halkın bize olan büyük teveccühüdür, işte bundan korktukları için ortalığı bulandırmaya çalışıyorlar.

-Sayın Bilgiküpü, Mesud Bey’in söylediklerine bir şey diyecek misiniz?

-Mesud Bey halkın sandıktaki tercihine dikkat çekiyor ama, unutmayalım ki diktatörlerin çoğu da sandıktan çıkıyor. Yani halkın seçimi tek başına belirleyici değil ki. Eğer halkın tercihine takılırsak bu şekilde barışı asla yakalayamayız. Öyle değil mi???

-Mesud Bey, Bakırtaş’ın sözlerini nasıl değerlendirdiniz?

-Bakırtaş’ın sözleri gayet açık. Ne demek şimdi “HÜDA PAR’ın Lice’de üyesi yokken oraya gitmesi provokatörlüktür” sözü. Gayet açık değil mi? Sen, hiç üyen olmadığı yere gittiğin zaman provokatör mü oluyorsun? Karadeniz’e gittiğinizde yumruk yerken biz böyle bir mantık ortaya koyduk mu? Bu tamamen saldırıları teşvik eden faşist bir zihniyetin ürünü. Ancak faşist bir kişi böyle sözler sarf edebilir. Bakırtaş’ın yaptığı, tamamen faşistliktir.

-Toptan Bey araya girecek herhalde…

-Ohooo! Sen böyle genel başkanıma faşist dersen Lice’yi çözemeyiz ki! Bir kere bu dil siyaset dili değil. Biz siyasete vurgu yapıyoruz, kalkmışsın genel başkanıma faşist diyorsun. Önce siyaset dilini öğrenmek lazım. Yani yüzlerce ton esrar kaybı varken Lice’de, kalkıp başkanımıza faşist dersen siyaset üslubundan uzaklaşmış olursun.

(Molotoflu siyasete toz kondurmayan Kılçık Bey ile Bilgiküpü de araya girerek)

-İşte bu olmadı. Bir kere siyaset dilini öğrenmek lazım. Bakırtaş’a böyle faşist demek siyaset değildir vs vs.

-Değerli konuklar, lütfen… Süremiz bitti, programı kapatmak zorundayım. Katıldığınız için de ayrıca hepinize teşekkürler.

Evet, sayın seyirciler! “Büyük fotoğrafı”… Ay pardon, Zehra Par… Üfff! Benim de kafam karıştı. BDP ile HÜDA PAR arasındaki çekişmeyi ve son yaşanan Lice hadisesinin üstünü örten “Büyük fotoğrafı” masaya yatırdık.

“Bir şey anladıysam molotofçu olayım” diyesim geliyor ama, “Büyük resmin” peşinden koştururken sizin de kafanız karıştı, biliyorum.

Ama ne olur, konuklarımızın hatırı için anlamış gibi yapın.

Bir başka programda buluşmak üzere…

Hoşça kalın!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.