Erdoğan, ATV ve AHaber ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
"Diyarbakır'daki görüşmenin arkasından Barzani'nin bundan böyle barış sürecinin bir aktörü olduğu ve bundan sonra ilerleyen safhalarda BDP ve PKK'ya karşı kullanılacağı iddiaları, yorumları gündeme geldi ne dersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, hafta sonunda Diyarbakır'daki buluşmanın birçok yönüyle çözüm sürecini güçlendiren bir adım olduğunu söyledi.
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Şivan Perver ve rahatsız olduğu halde İbrahim Tatlıses'in katılımının, atılan bu adıma çok farklı bir güç kattığını belirten Erdoğan, yaklaşık 60 bin Diyarbakırlının da bu buluşmayı büyük bir coşkuyla kutladıklarını ifade etti.
Erdoğan, "İki gün içerisinde 880 trilyon liralık bir açılışı gerçekleştirdik. İşin sosyal boyutunda ise bu buluşma önem arz ediyor. Sayın Barzani'nin oradaki konuşması ve daha sonra televizyonlarla yapmış olduğu görüşmelerde bu buluşmanın bir milad olması bakımından önemliydi" diye konuştu.
Programı kapsamında belediyeyi ve valiliği ziyaret ettiğini anımsatan Erdoğan, "Aslında bunlara uzak değiliz çünkü bir çözüm sürecinin içindeyiz. Bir barış havasını adeta bu kucaklaşmayla gerçekleştirmenin gayreti içerisinde olduk. Siyasetin de aslında genlerinde bu var zaten, olması gerekir. Belki ertelenmiştir, geç kalmıştır ama böyle bir şeyin yerine gelmesi bir yerde de hakikaten cesaret işiydi" değerlendirmesinde bulundu.
"Vatandaşlık noktasında talebiniz varsa çözüme hazırız"
"Bu adımları 2005'te attığımızda da söyledik, bunu biz halledeceğiz dedik" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi:
"Orada gerek Şivan Perver'in 38 yıldan sonra kendi ülkesine gelmiş olması ve bu noktadaki tavırlar herhalde üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken konular. Ben, kendisine de söyledim, 'vatandaşlık noktasında eğer böyle bir talebiniz, arzunuz varsa çözüme hazırız' dedik. Aynı şeyi merhum Ahmet Kaya ile ilgili de ailesine 'bir nakli kubur yapılması gerekiyorsa bu konuda biz varız, buna hazırız' dedik. Belki buradan gidişi çok farklıydı ama şu anda da dönüşü bunun kesinlikle bizim açımızdan kolaydır ve biz bunun için üzerimize düşeni yerine getirmeye hazırız dedik."
Erdoğan, Şivan Perver'in konuyu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, "Bize cevabı verecek. Biz, süreci şu anda başlatmış bulunuyoruz. Hatta bazı programları ileride kendisiyle de yapacağız" dedi.
"Muhalefetin rahatsız olması çok manidar"
Diyarbakır'daki açılış töreninden bir gün sonra Bismil, Ergani, Eğil'e gittiğini ve oralarda halkla kucaklaştığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"(Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) ifadesinden birilerinin rahatsız olması, muhalefetin rahatsız olması aslında çok çok manidar. Bunlar hakikaten bizim tarihimizi bilmiyorlar, fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Yakın tarihi de bilmiyorlar. Ben, burada aslında çok yakın bir süreçle alakalı Gazi Mustafa Kemal'in özellikle Meclis'teki bazı konuşmalarını getirdim. Bunlar Meclis zabıtlarında olan ifadeler. Çok çok anlamlı, bu bakımdan bunu önemsiyorum. Bir defa Irak Anayasasında geçen ifade şudur, 'Kürdistan Bölgesel Hükümeti' diye geçer, 'Kürdistan bölgesi yasaları' diye geçer, 'Kürdistan bölgesini' şeklinde geçer. Madde 4'te aynı şekilde 'federal ve resmi kurum ve ajanslar Kürdistan bölgesinde her iki dili de kullanırlar' şeklinde geçer. Bu, onların anayasal ismidir."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM tutanaklarındaki ifadelerini paylaşan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda elimde aslı da var ama bugünkü Türkçeye çevrilmiş olarak TBMM Reisi Mustafa Kemal olarak tüm bakanlar kurulunun imzasının olduğu bir kararname var. Bu kararnamede çok ilginçtir, teferruatına girmeyeceğim ama 'Kürdistan kısmının kati surette Faysal'a biat etmemesinden dolayı İngilizlerin İstanbul'dan nemrut Mustafa'yı bilcelp Süleymaniye ve havalisine hakim tayin ve Kürdistan'a İngiliz himayesi vaz eyledikleri' gibi devam ediyor. 'Kürdistan' diye geçiyor.
Bir diğer adım, o da şu. Yine Gazi ile alakalı bir durum. Bakınız, 'fakat Kürdistan, Lazistan vesair hakkında değil' diye yine bir konuşmasında geçiyor. Yani o zaman sadece 'Kürdistan' olarak yok. Doğu, Güneydoğu, buralar 'Kürdistan' diye geçiyor, Doğu Karadeniz de 'Lazistan' diye geçiyor. Altında yine 'Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu İslam unsurları müşterek menafidir' diyor. Hepsini orada bu şekliyle sayıyor. Aynı şekilde yine altta 'Binaenaleyh hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vesaire reyi sorulduğu zaman burayı vereceklerdir' diyor ki Diyarbakırda konuşmamda bunları aynen kullanmıştım. Şimdi o zaman bu ifadeleri kullanan Gazi Mustafa Kemal bölücü mü? Bana 'bölücü' ifadesini kullananlar, o zaman Gazi Mustafa Kemal'in bu ifadelerini nereye koycaklar, bunu nasıl tanımlayacaklar, nasıl izah edecekler? Bunlar bizim tarihimizde olan gerçeklerdir. Eğer işi Osmanlı'ya götürecek olursak orada zaten çok açık, net her şey ortada."
Erdoğan, "Sizin Kürdistan ifadesini kullanmanızın ardından, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de 'Türkiye Kürdistanı' ifadesinin kullanılmasını istedi, buna da ne dersiniz?" sorusuna karşılık, "Bunu bizim kabul etmemiz, böyle bir şey asla mümkün değil" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Ne benden böyle bir şey sadır olmuştur ne ben böyle bir ifade kullanmışımdır ama Diyarbakır Belediye Başkanının da bu tür ifadeyi kullanması bana göre şık değildir. Bunlar, belli yerleri tahrik etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin ismi bellidir. Dolayısıyla bu isim üzerinde herhangi bir spekülasyona gitmenin de anlamı yok. Kendi bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Adı böyle geçer. Biraz daha kuzeye çıkarız Doğu Anadolu Bölgesi, adı böyle geçer. Bu tür şeyler toplum içinde yeni yeni rahatsızlıklara neden olur ki burada bu tür bir ifadeyi kullanması veya bunu adeta dayatır gibi böyle güzel bir hafta sonundan sonra bu açıklamaların yapılması şık değil" diye konuştu.
"Bizim tanımımız farklı"
Muhafazakar felsefenin Fransız ihtilalinin ardından İngiltere'de ortaya çıktığı ve statükoculuğu ifade ettiği belirtilerek, "Bütün tabuları yıkıyorsunuz, bütün statükoyu alt üst ettiniz ve kendinize muhafazakar diyorsunuz ve Türkiye'deki statüko dediğimiz, statik resmi ideolojinin sahipleri de kendini devrimci olarak sunup, sizin muhafazakarlığınıza karşı devrimi savunuyorlar" denilmesi üzerine Erdoğan, "Muhafazakarlık noktasında Fransızların tanımı, bizim tanımımız değil. Onların muhafazakarlık tanımıyla veya İngilizlerin muhafazakarlık tanımıyla bizim tanımımız farklı" ifadesini kullandı.
Erdoğan, "Biz, bu ülkenin, bu milletin değerler silsilesini koruma anlamında bir muhafazakarlıktan söz ediyoruz, bizim muhafazakarlık anlayışımız bu. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınız zaman sosyal demokratların, sosyal adalet anlayışından mahrum olmaları sebebiyle bizim bu silsile içinde sosyal adalet anlayışı da var. Biz, o konuda da muhafazakarız, böyle bir durumumuz da söz konusu. Bu yapı içinde geleceği olgunlaştırmaya, oluşturmaya gayret ediyoruz, böyle de bu yolculuğumuz devam edecek burada bir sıkıntı yok" değerlendirmesinde bulundu.
"Siyasi söylemlerinizi Başbakanın talimatı gibi algılıyorlar Adana Valisinin yaptığı gibi. Oysa o bir siyasi söylemdi, siz evler konusunda talimat vermediniz. Aynı şekilde barış sürecinde de dediniz ki, 'inşallah hapishaneler boşalacak.' Bu, siyasetçi olarak bir niyet, 'Başbakan olarak ben bunu tasarı halinde Meclise sevk ediyorum' demek değil. O ayrımları nasıl koyacaksınız? Sonra lüzumsuz yere sizin söylediğinizi Başbakanın talimatı olarak alıp size hücum ediyorlar" denilmesi üzerine de Erdoğan, "Siyasi yönümüzün, aynı zamanda Başbakanlık makamında attığımız adımların yanlış anlaşılması ve bunun üzerine farklı şekilde yaklaşım bürokratlar, teknokratlar tarafından da zaman zaman yapılabiliyor. Bizler de tabii onu bakan arkadaşlarım vasıtasıyla olsun, kendimiz olsun gerekli uyarıları yapıyoruz, gerekli bu konuyla ilgili incelemeleri yaptık, atılması gereken adımlar neyse bu adımları da tabii atıyoruz" diye konuştu.
"Hukuk, devletin kanunları, bir düzeni getirir, ahlaktan farklıdır bu. Siz, muhafazakar bir ahlakın söylemini seslendirdiğiniz zaman bunlar hukukun düzenine uyumlu değil. Bunlar insanların özgürce seçtikleri düşünceler. Ama bazıları bunu sanki devletin zorlaması gibi alıyor" denilmesine karşılık Erdoğan, şunları söyledi:
"Sizin ilgi alanınız içinde olduğu için özellikle bir şey söylememiz lazım. Ahlak değerleri Batı'daki hukuk anlayışında baktığımız zaman adeta hukukla iç içedir. Hukukun müeyyidelirini hazırlarken bile kendi ahlak değerlerini burada bir kenara bırakmazlar, hatta hatta inanç değerlerini. Bizde gerçi bu işin hukuki oluşumu böyle değil ama biz şimdi Roma hukukuna baktığımız zaman nereye dayanıyor diye incelersek orada onların kendi inanç değerlerini görürüz. Aynı şekilde Almanların ceza hukukuna baktığımız zaman..."
"Roma hukuku Hristiyanlık çıkmadan önce pagan hukukundan..." diye araya girilmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"O ayrı. Ben şimdi Hristiyanlığın şu anda var olan ve ona dayalı olan yapısını özellikle anlatıyorum, böyle bir yapı orada söz konusu. Benim mesela oradaki dağlardan inme, ondan sonra cezaevlerinin boşalmasıyla alakalı konu, şimdi oradaki başını bir kenara kesip atıyorlar, öbür taraftan bakıyorsunuz bir bölümünü de kesip atmışlar. Halbuki benim orada kullandığım cümle çok çok farklı. Eğer onu iyi takip ettiysek, orada bunu çok açık net görürüz. Onu özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Çünkü yanlış anlaşılma var. İşi öyle bir noktaya getirdiler k, genel af beklentisi. Orada diyorum ki, 'biz, şu anda bir duadayız, bir temennideyiz ve öyle bir gün gelecek ki dağlardan inecekler ve cezaevleri de boşalacak' diyoruz ve hemen genel af. Ben, bir defa genel af konusunda bugüne kadar asla bu ifadeyi kullanmadım ve böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz. Kaldı ki benim bir Uşak konuşmam vardır, orada çok açık, net söyledim. Ben, bir Başbakan olarak katili affetme yetkisini kendimde göremem. Hatta hatta devletin katili affetme yetkisini de asla kabul edemem. Niye, çünkü af yetkisi sadece o maktulün varislerine aittir, devlete değil ama devlete karşı işlenen suçlarda böyle bir adım atılabilir. Bunun içinde siyasi suçlar da olabilir, daha farklı suçlar da olabilir, orada böyle bir adım atılabilir ama ben kalkıp da katili bir genel af kapsamı içinde nasıl affederim? Ondan sonra ben o maktule, o şehitlere bunun hesabını nasıl vereceğim. O şehitlerin ailelerine bunun hesabını nasıl vereceğim. Böyle bir şeyin olması asla mümkün değil ama özlemimiz, temennimiz dağlardan inişlerdir, cezaevlerinin tabii ki büyük ölçüde boşalmasıdır."