Kesif bir kuşatılmışlığın içinde çırpınmanın yorgunluğudur üzerimizdeki. Kasırgalar, zayıf bedenimizi oradan oraya çarpıp durmakta. Nicedir güneşe hasret gözlerimiz ufku tarıyor umut içinde. Uzayan bu gece ne zamana dek? Ne zamana dek sürecek güneşe hasretliğimiz ey Bilal?!
Kalbimiz çelik bir mengeneyle sıkılıp duruyor. Necis ayaklar sinelerimizi çiğnemekte… Küfrün kirli pençeleri gırtlağımızı sıkıyor acımasızca. Boğulduk boğulacağız, daha ne duruyorsun ey Bilal? Ferahlat bizi, en hüzünlü anlarında ferahlattığın gibi Sevgililer Sevgilisini.
Garip bir zamanın çocuklarıyız. İman, elimizde bir kor parçası, yakıyor inan. Sırtımızda ateşten bir gömlek, giymek ne zormuş ey Bilal! Ahir zamanmış içinde yaşadığımız. Ve bundanmış demek sünneti ihya etmenin fazileti. Dağlar gibi belaların altında eziliyoruz! Lut (as)’un çaresizliğidir an be an yaşadığımız. Erihna ya Bilal, sabahın yakın olduğu müjdesi bize de verilsin.
Küfrün necis eli, en kutsal değerlerimize bile dokunmanın cür’eti içinde. Necaset gözlüğüyle görenler, örtüsüne tahammül edemiyor bacılarımızın. İnancını yaşamak isteyenlere ha bire daraltılıyor dünya. Bundan daha acısı da ey Bilal, kabahat işleyen insanların suçluluğu var inançlı insanlarda. ‘Ehad!’ diyecek insanları ne çok özlüyor gözlerimiz, bir bilsen! Erihna ya Bilal, dağ taş göğsünü gere gere İslam’ını haykırsın.
En vahşi işkenceler üzerimizde denendi. Bileklerimizden kelepçeler hiç eksilmedi inan. Esaretin hüzünlü kokusu ilmek ilmek genlerimize dokundu. Kanlarımızla karılıyor harcı, karanlık hücrelerin. Karanlık ve soğuk, zehirli akrepler gibi etlerimizi ısırmakta. Rüyasına tabir isteyen arkadaşlardan da yoksunuz şimdi, ey Bilal! Züleyhalar çoğaldı, haddi hesabı yok kaprislerinin. Erihna ya Bilal, Yusuf (as)’u vezirliğe götüren yol bize de açılsın.
Eriyip gidiyoruz bir kardeş kavgasının içinde. Sen-ben mücadelesinin üzerine kuruluyor bütün hesaplar. Gücümüz tükendi birbirimizle uğraşmaktan. Dağılıp parçalandık, bölünüp yutulduk. Sonra da azgın iştahlıların kursağında yem olduk. İmanla fethedilen topraklar bir bir çıktı elimizden. Kardeşliğimizi unutalı üşüştü üzerimize çakallar. Köleler konumuna düştük kendi vatanımızda. Erihna ya Bilal, uhuvvet anlamını bir kez daha bulsun.
Kutsal bildiğimiz beldelerin hepsi işgal edildi. Mallar talan, canlar heder edildi. Oluk oluk kan akıyor mescidlerimizden. Oturup seyrettik kadınlarımızın namusuna el uzatılırken. ‘Bana dokunmuyor ya, yılan bin yıl yaşasın’ dedik. Kanıksamış gözlerle seyrediyoruz, biliyor musun çiğnenirken ırzlar. Ölüm sessizliğiyle izliyoruz Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın harabiyetini. Erihna ya Bilal, Ben-i Nadr’i dize getiren gayret bize de verilsin.
En azgın belaların ortasında yapayalnız kaldık. Bizi bağrına basacak bir Habeş ülkesi, adaletine güveneceğimiz bir Necaşi yok bugün. Yüzümüzü nereye çevirsek, yeryüzü daralıyor üzerimize. Vatan olacak bir Yesrib’e, evini paylaşacak Ensar’a büyüyor hasretliğimiz. Nereye dönsek Taif yüzlüler çıkıyor karşımıza. Üzerimize ha bire taşlar atılıyor sefih ellerden. Sığınacağımız ne bir bahçe, ne de haklılığımızı ikrar edecek Ninovalı Addas var. Resul (as)’ün hüzün ve şikâyetini daha iyi anlıyoruz şimdi. Erihna ya Bilal, Cebrail (as) dağlar meleğini bir kez daha getirsin.
Eskisi gibi net değil saflar ey Bilal! Azizler tard edilip sefihler azizliğe soyundular. Tarumar edildi emanet ehliyetsizlerin elinde. Başımıza en radikal dindar kesildi çatal dilliler. Öncü diye takdim edildi İbn-i Selul’ün, Baura’nın torunları. Dinden nasibi olmayanların dilinde en temel farizalar bile tartışılır oldu. Hiç utanmadan, pervasızca değerlerimizi küçümsedi âlim bildiğimiz şahsiyetler. Durup izliyoruz bütün bunları bağlanan ellerimiz, gem vurulan dillerimizle. Temeli takva ile atılan mescitlerin yerinde yeller esiyor. Nifakın konuşulduğu mekânlar daha revaçta şimdi. Erihna ya Bilal, daha ne duruyorsun? Öyle bir ferahlat ki, fitne kokan mekânlar bir bir yıkılsın, münafıklar secdeye kapansın.
İman sahipleri sıkışıp kaldı yüzlerce tercih arasında. Dünya mı, ahiret mi önceliği zorluyor bizi. Firavun daha bir pervasız şimdi elimizden düşeli asâ. Ateş dolu hendeklerin başında bekletiliyoruz kahkahalar arasında. İbrahim (as)’in tevekkülünden yoksunluğumuz daha bir kudurgan yapıyor ateş sahiplerini. Erihna ya Bilal, ateş bir kez daha serin ve selamet olsun.
Hançereni yırtarcasına yükselt sesini yeniden, ins-u cin duysun tekbirlerini. Bizi de ağlat, Kudüs’te, Ömer (ra) ve arkadaşlarını ağlattığın gibi. Üzerimizdeki ölü toprak silkelensin, kırılsın boynumuzdaki esaret zincirleri. Kâinata meydan okuyan iman bir kez daha dolsun sinelerimize. İmdadımıza gelsin yeniden Cebrail (as)’in önderliğinde melekler, kalplerimize sekineyi indirsin. Kâfirin kalbi bir kez daha çatlasın, “Yürü ya Hayzum!” nidasıyla. Fetih Suresi’nin indiği ortamı yaşatsın bize ezanın. Bir öndere olan ihtiyacımız sinelerimizi dağlamasın artık. Erihna ya Bilal, Resul (as)’ün ardı sıra bağladığımız saflar yeniden sıklaşsın.
İnzar Dergisi
* Hz. Ali: "Namazımı kılar istirahat ederim" demişti. Kendisini ayıpladılar. O da şu cevabı verdi:
"Ben Resulullah (sav)'ı işittim. Şöyle demişti:
"Ey Bilal kalk, bizi namazla rahatlat." (Ebu Dâvud, Edeb)