Ermenilerin, ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerde asırlardır yürüttükleri lobi faaliyetlerinin altında yatan gerçeğin Ermenistan topraklarını genişletmek ve bu uğurda çeşitli algı operasyonlarını yürütmek olduğunu belirten tarihçiler, lobi çalışmalarının en büyük meyvesinin ise sözde 'Ermeni Soykırımı' iddialarının dünya kamuoyuna taşınabilmesi olduğunun altını çiziyor.
Peki gerçekte olan şey, Osmanlı Devleti döneminde Ermenilere yönelik yapılan bir soykırım mı yoksa Ermenilerin çeşitli gayeleri doğrultusunda nüfusun azaltılması için gerçekleştirdikleri toplu kıyımlar mı?
Ermenilerin Osmanlı toprağına yerleşmeye başlamaları, özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde yürüttükleri terör eylemleri, işledikleri katliamlar gibi bir çok konuyu Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Yakup Karataş ile konuştuk.
Doçent Doktor Karataş, çeşitli grup ve ülkeler müdahil olmayana kadar Ermenilerin Kürtler ve Türkler ile hiçbir sorunu bulunmadığını, tahriklerin ardından ise Osmanlı Devletine isyana giriştiklerini ve kıyımlara başladıklarının altını çizdi.
Ermeni varlığının ülkede hangi zaman diliminde oluşmaya başladığına temas eden Karataş, "Osmanlı devletinin ilk kurulduğu dönemlerde, Sultan Orhan'ın döneminde Bursa’nın ele geçirilmesiyle birlikte Ermenilerin, Osmanlı idaresindeki tarihleri bir bakıma başladı. İlerleyen süreçte İstanbul’un fethi ile birlikte Ermenilerin İstanbul’un fethinden sonra, İstanbul’daki patrikhanenin kurulmasıyla birlikte dini anlamda bir idari bütünlüğe kavuştuklarını söylemek mümkündür." diye konuştu.
"Osmanlı'daki farklı etnik yapılanmaları, gruplar kışkırtmalarıyla birlikte"
Yakup Karataş, "Ermenilerin aslında Türk, Kürt etnik herhangi bir ayrıma gitmeden ifade etmek gerekiyor. Osmanlı toplumunu oluşturan ahali ile gündelik konuların dışında herhangi bir problemin olduğunu görmüyoruz. Ta ki 19'uncu Yüzyıl'a kadar. 19'uncu Yüzyılın sonlarında, bilhassa büyük devletlerin Osmanlı'daki etnik yapılanmaları ya da kimi grupların kışkırtmalarıyla birlikte Osmanlı vatandaşlarının bağımsız birer devlet olma hülyasını da tahrik ve teşrik etmesiyle birlikte bu kimi gayrimüslim unsurların devlete isyan eder bir vaziyete girdiklerini görebiliyoruz. Esasında yakın çağlarda Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin ya da diğer gayrimüslim unsurların Osmanlının dini bütünlüğü içerisinde tüm dini ve örfi yaşantılarını çok daha rahat ve serbest bir şekilde ifa ettiklerini görüyoruz." dedi.
"Ermeni toplumunun içinde kaldığı kıskaç"
Ermeni meselesi sürecini anlatan Doçent Karataş, "Ermeni meselesini çok da böyle gökten zembille inmiş gibi görmemek lazım diye görüyorum. Şimdi bir taraftan 19'uncu Yüzyılın sonlarında Düveli Muazzamanın (büyük devletlerin) Ermeni meselesini benimsemesi bir faktördür. 1820-30'lardan başlayan bir protestonlaştırma süreci ve Ermenileri aslında kendi içinde bölmeye matuf, İngiliz ve Fransızların Osmanlı Ermenileri içerisinde bir nüfus alanı oluşturmak için kendilerine bağlı uydu denebilecek bir toplumu oluşturma çabaları ile bu misyonerlik çabalarını da birlikte düşünmek lazım. Bunun yansıra anarşist ve nihilist ve sosyalist eğilimleri zaten saklamayan her fırsatta bunları dile getiren, kurmuş oldukları partilerin parti programlarına da bu anarşist eylemleri de bir numaralı gündem maddesi olarak koyan devrimci ermeni komiteleri. Ermeni toplumu aslında bu kıskacın altında. Bu kıskaca bir de Ermeni ruhbanının yani Ermeni din adamları sınıfının komitecilerle işbirliği yaparak Osmanlı toplumsal bünyelerini olumsuz etkilediklerini komitecilere sahip çıktıklarını, Ermeniler arasında ihtilal bildirileri yani kendi vatandaşları arasında ihtilal ve isyan bildirileri yayımladıklarını da hesaba kattığımızda aslında 1890’lardan itibaren acınacak bir vaziyette bir kıskacın içerisinde olan Ermeni vatandaşları görüyoruz." şeklinde konuştu.
"… hayatını kaybeden 2,5-3 milyon Müslüman vatandaştan bahsetmiyor"
Tarihçi Karataş, "Aslında tehcire giden yolun taşları bu komiteciler, ermeni ruhban sınıfı ve bu dış güçlerin olayı yönlendirmeleriyle onlar döşediler. Elbette ki tehcirden bir katliam gibi bahsetmek uygun değildir. Şimdi bizim çok yakından tanıdığımız tarihçilerden İngiliz Justin Mccartin'in şöyle bir ifadesi var, 'Dünyada herkes 1'nci Dünya Savaşında ölen ya da katledilen Ermenilerden bahsediyor ama hiç kimse 1'nci Dünya Savaşında hayatını kaybeden 2,5-3 milyon Müslüman vatandaştan bahsetmiyor.' Şimdi burada baktığımız zaman 2,5-3 milyon reelde, gerçekte hayatını kaybetmiş, yerinden yurdundan edilmiş hatta Ermeniler tarafından katliama maruz kalmış Müslümanların canının Ermeniler kadar değeri yok mu? Şimdi burada bir defa bu soruyu sormak gerekiyor." sözlerini ifade etti.
"Stratejik önemi günden güne artan bir yerde yaşıyoruz"
Konu ışığında Ağrı'nın büyük bir stratejik öneme sahip olduğunu kaydeden Karataş sözlerini şöyle sürdürdü:
Tabi ki Ağrı'nın hangi ilçesinde hangi köyüne giderseniz muhakkak surette Ermenilerin yapmış oldukları katliamların acısını halen de yaşayanları bulursunuz. Tabi ki Kürt kardeşlerimizin burada çoğunlukta olduklarını biliyoruz Ağrı ve köylerinde. Tabi bu tarz etnik bir tanımlama yapmak çok doğru değil, bizler için sonuçta hepimiz kardeşiz. Ama şunu özellikle belirlemek lazım, Ermeni komitecilerin, devrimci Ermenilerin, Ermeni çetelerinin faaliyetlerinden en çok zarar gören bir coğrafyada yaşıyoruz. Şimdi dolayısıyla biz çok kritik bir coğrafyada yaşıyoruz. Ağrıda gerçekten stratejik önemi günden güne artan bir yerde yaşıyoruz. 21'inci Yüzyılın şartlarını yaşıyoruz ama bundan daha birkaç yıl önce bir Ermenistan Başbakanı şu sözleri söyleyebildi: 'Biz Ermeni politikacılar olarak Ermeni meselesini belli bir noktaya getirdik. Bundan sonraki hedefimiz Ağrı Dağı'na Ermeni bayrağını asmak bizden sonraki nesillerin görevidir.' Şimdi böyle bir bilinç ile böyle bir şuurla bir Ermeni politikacı bizim toprak bütünlüğümüze dönük böyle kolayca tehditkar bir ifadede bulunabiliyor.
Ermenilerin lobi faaliyeti
ABD'de yürütülen Ermeni lobisi çalışmalarına parantez açan Karataş, "Osmanlı Devleti'ni sıkıştırabilmek ve diplomatik alanda zor durumda bırakabilmek için Ermeniler Amerika'dan lobi faaliyetlerine başlıyorlar. Çok çarpıcı bir örnek vereceğim, Amerikan gazetelerinde sözde kendi davalarını savunacak bir Amerikan gazetesine 10 bin Ermeni'nin abone olacağı taahhüdünde bulunuyorlar. Bakın kabul etmemiz gereken bir gerçek var, biz bugün bile bu lobi başarısını yakalayabilmiş değiliz." sözlerini kaydetti.
Ermenilerin tehcir edilme sürecinden bahseden Karataş konu ile ilgili şu bilgileri paylaştı:
Büyük bir savaşa girildiğinde komitacıların ve Ermenilerin ne yapacağı aslında bir plan ve proje dahilinde belliydi. Yani savaşa girildiğinde Rus ordularına kılavuzluk etme, Osmanlı yollarını kesme, köprüleri havaya uçurma, Osmanlı ordusunun silah ve erzak depolarına sabotajlar düzenleme... Savaş sırasında o kargaşadan yararlanarak silah zoruyla Müslümanların evine girip onların mallarını, mülklerini yağma ve talan etme. Bu tür faaliyetler olduğu zaman savaş sırasında Osmanlı devleti de kendi meşru müdafaa hakkını kullanmıştır ve Ermenilerin tehcir edilmesine dönük kararı almıştır.
24 Nisan tarihinde tehcir kararının alınmadığını aksine bu tarihin özellikle seçildiğinin altını çizen Karataş, "24 Nisan aslında tehcir kararının alındığı tarih değildir. 24 Nisan aslında Ermeni komitelerinin elebaşlarının 2 bin civarında hatta 2 binden de fazla komitacı Ermeni'nin devlet tarafından gözaltına alındığı tarihtir. Yanlış hatırlamıyorsam 15 mayıs tarihinde tehcir kararı yürürlüğe konulmaya başlıyor. Tabii bunu Osmanlı Devleti'nin anti-teröre karşı koyma, ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkı olarak bu işi görmek lazım." diye konuştu.
İlk Ermeni Başbakanı'nın kongreye sunduğu rapor
Ermenistan'ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin kongreye sunduğu raporlardan kesitler de paylaşan Karataş, "Kaçaznuni'nin 1923'te Taşnaksutyun Parti Kongresinde sunmuş olduğu bir rapor var. 1915 yaz ve sonbahar dönemindeki olaylarla ilgili Ermenistan'ın ilk Başbakanı raporun bir yerinde diyor ki, 'Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı. Ermeni vilayetleri Ermenisiz kaldı.' Yani savunma mekanizması ile hareket edilmiş. Ve Ermenistan'ın ilk Başbakanı şöyle devam ediyor: 'Bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.' Ve belgenin başka bir yerinde yine şöyle diyor: 'Anadolu'da aslında katliama maruz kalanların kimler olduğunu zaten bize gösteriyor. Bir Taşnak subayının 1920 yılında Bayezid bölgesindeki bir raporundan bir alıntı yapmış. Bayezid bölgesi zaten bizim burası. 'Besar Geçar'daki Türk nüfusu ayırt etmeden imha ettim. Bazen kurşunlara yazık olmasın dersin ya köpeklere karşı en etkili yol çarpışmadan sonra kalanları toplayıp kuyuların içine takmak ve bir daha dünyada bulunmamaları için yukarıdan ağır kayalarla ezmek. Kurşuna yazık diyorsun ya ilginç ben de öyle yaptım. Bütün erkekleri kadınları topladım ve benim tarafımdan açılmış kuyuların içinde kayalarla ezerek hepsinin hayatına son verdim." kesintilerini paylaştı.
Ermenilerin bölgede yaptıkları katliamlar
Ermenilerin yaptıkları katliamların en büyük delilinin özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde ortaya çıkan toplu mezarlar olduğuna işaret eden Karataş, "Erzurum'un bugün Aşkale ilçesine bağlı Ortabahçe ve Merdiven köylerindeki halkı çoluk çocuk demeden, yaşlı genç ayırt etmeden işte camiye doldurup ya da bir ahıra doldurup kapıyı kapatıp onları yakmalarından sonra büyükbaş hayvanları o ahırların içine zorla yönlendirip o yanmış Müslüman cesetler üzerinde, cenazeleri üzerinde hayvanları tepinmesini sağlamışlar. Tabii Erzurum bölgesinde Van'da ve bizim Ağrı, Iğdır hatta Kars'ın özellikle Kağızman ilçesinde Ermenilerin çokça katliam yaptıklarını biliyoruz. Bunun en büyük delili bugün dahi şu toprağın altını kaldığınızda ortaya çıkan toplu mezarlar. Bu toplu mezarlarda defnedilmiş olan insanların kim olduğunu tespit edebilmek için sizin bir arkeolog olmanıza gerek yok zaten yüzükleri, boyunlarındaki muskaları, bir mühür... toplu mezarda kimlerin yattığını ortaya koymakta." dedi.
Katliamların altında yatan sebep
Yapılan kıyımın altında yatan sebebi açıklayan Karataş sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Bu katliamların altında yatan temel sebebi şu; Ermeniler biraz da Bulgarlara özendiler. Bulgarların kısa sürede bağımsız Bulgaristan devletine ulaştığını gördükleri için Ermeniler de bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki demografik yapıyı kendi lehlerie çevirebilmek için katliamlara giriştiler. Erzurum vilayetinin 1914 yılında ilan edilen nüfus sayımı sonuçlarına göre 815 bin nüfusu vardır. O zamanki Erzurum vilayeti; bugünkü Erzurum, Erzincan, Bayezid, Bayburt illerini içine alan büyük bir coğrafyadır. 815 bin nüfuslu Erzurum'un 1'nci Dünya Savaşından sonraki nüfusu 400 bine inmişti. Nüfus yarı yarıya düşmüştü. Bizim Doğu Anadolu'daki vilayetlerin nüfusunun yarı yarıya indiğini düşünürseniz, hadi bu yarının bir kısmı göç etmiş olsun ama büyük bir kısmı da katliamlara kurban gitmiştir. Hani herkes tırnak içinde ve sözde '1,5 milyon Ermeni öldürüldü'den bahsediyor da aslında savaşın mağdurlarının 2,5-3 milyona varan Müslümanın olduğunu belirtmeliyiz ama bunu kimse söylemiyor."