Ermenilerin yaşadığı coğrafya, Allah kendisinden razı olsun Hz. Osman döneminde fethedildi ve kendilerine başka kavimlere tanınmayan bir ayrıcalık verildi. Arabistan yarımadası ile sınırlı tutulan putperestlik yasağı dışında bütün dinler ve kavimler, İslam devleti içinde varlıklarını, bütün kültürleri ile sürdürme hürriyetine sahiptiler. Hıristiyanlar, kendi semtlerinde şarap içmeye, domuz eti dahi yemeye devam ettiler; Yahudiler, dünya tarihinde olmadığı kadar hür oldular.
Ermenilere bundan fazlası da verildi: Yaşadıkları topraklar İslam dünyasına katıldığı hâlde geleneksel Ermeni hiyerarşisi de korundu, kralları tahtta kaldı.
İslam’ın dünyanın en büyük iki gücünden Sasanileri dahi çökerttiği bir dönemde verilen bu ayrıcalığa karşı Ermeniler, İslam devletine sadakatle hizmet ettiler. Ancak Hicri 4, Miladi 10. Yüzyılda Müslümanların aşırı zenginleşme ile askeri olarak zayıflamaları üzerine Bizans güçlenince Ermeniler, İslam dünyasındaki asayişsizliği istikrarsızlığı öne sürüp Bizans’tan yana durdular.
Bizans’tan umduklarını bulamadılar. Zira Bizans, Müslümanların onlara verdiği hakları fazla görüyor, din ve kültürlerini eritmek için uğraşıyordu.
Sonraki yüzyılda Haçlılar İslam dünyasına geldiğinde ise Ermeniler açık bir şekilde Haçlıların safında Müslümanlarla savaştılar ama bir süre sonra bir kez daha pişman oldular. Çünkü İstanbul’dan Urfa civarına kadar Haçlılara yol gösteren Ermeni Prensi Bagrat, Haçlılar tarafından paramparça edilerek öldürüldü. Sadece o mu? Urfa’nın anahtarlarını keyifle Haçlılara veren Vali Thoros, Bagrat’la aynı sonu yaşadı. Onları Antakya surlarına çıkaran Antakya Ermenileri de Haçlılardan fena zulüm gördü.
Nûreddin Mahmud Zengî devrine gelindiğinde Ermeni Emiri Mleh dinini değiştirmeden Müslümanların saflarına geçti, hem Bizans hem Haçlılara karşı Müslümanların yanında durdu.
Osmanlı günlerinde ise Ermeniler, “millet-i sadıka” vasfıyla Osmanlı içinde yer aldılar, zenginleştiler, güçlendiler, Yahudiler ve Rumlarla birlikte Osmanlı’nın en müreffeh toplulukları arasında yer aldılar.
Ama 19. yüzyılda Osmanlı tamamen güçten düştüğünde Batılı güçler, aynen Haçlı sürecinde olduğu gibi Ermenilerle temasa geçtiler.
Ermeniler, Batı’nın kışkırtmasıyla Osmanlı’ya bağlı Kürt mirliklerine karşı savaş başlattılar. Mirlikler, Batılılaşmanın başlangıcı Tanzimat’la yıkıldığında ise doğrudan Osmanlı’ya saldırdılar, bununla birlikte Kürtlere karşı akıl almaz şiddet eylemlerine de devam ettiler.
Ermeniler, gazeteleri ve diğer bağlantıları üzerinden seslerini Batı’ya duyurdular, haksızlıklarını “hak mücadelesi”, kendilerine yönelik tedbirleri ve zulümlerinden korunmayı “zulüm” diye anlattılar. Batı’da Osmanlı düşmanlığının yanına, iflah olmaz bir Kürt düşmanlığı ve olumsuz bir Kürt imajı eklediler.
“Hizmetlerine karşılık” 1878’deki Berlin Anlaşması ile Batı’dan bir ödül alacak gibi oldular. O hızla Batı’ya verdikleri hizmeti daha da artırdılar. Ama Batı ile temastaki her günleri, önceki günden kötü oldu.
1908’den sonra iş başına gelen Batıcı İttihat ve Terakki Partisi, I. Dünya Savaşı’nın öfkesi içinde onlara tarihte olmadığı kadar sert davrandı, onları tehcir etti.
Ermeniler, Fransa ve ABD gibi kendilerini kışkırtan Batı ülkelerine sığındılar. O günden bugüne o ülkeler her Nisan ayında onları anıyor. Ama bu arada İslam dünyasında yüzyıllar boyu kendisini koruyan Ermeni kültürü de aynı ülkelerde asimile oluyor ve yok olma ile yüz yüze kalıyor. Bu gidişle yarının Fransa ve ABD’sinde Ermenilik ne olacak? Kocaman bir hiç…
Yüzyıllarca İslam dünyasında ayakta kalan Ermenilik, kendisini tehcire sürükleyen emperyalist güçlerin elinde son nefeslerini veriyor.
Kimi Ermeniler bunu anlayabiliyor, İslam’ın kendilerine verdiği hakları başka yerlerde bulamadıklarını görüyor, diğerlerine ise anlatamayan biziz.