Bir anekdot;
Murat Karayılan'ın son açıklamalarının birinden bazı cümleler:
-PKK'ye yenik düştüğü için Türk ordusu darbe yapamadı!..
-PKK'ye karşı başarılı olsalardı, darbeyi de başaracaklardı!..
-PKK, yenilmezliğini Sur, Cizre, Nusaybin ve Şırnak'ta kanıtlamıştır!..
-PKK olarak sorunları savaşla değil, diyalogla çözmek istiyoruz!..
***
Diğer bir anekdot;
15 Temmuz sonrası PKK'nin düzenlediği bombalı araç saldırıları…
-Kızıltepe saldırısı!..
-D.Bakır Ongözlü Köprü'de bir aileyi yok eden saldırı!..
-D.Bakır-Bismil yol ayırımındaki saldırı!..
-Van'da gerçekleştirilen saldırı!..
Bu saldırıların ortak özelliği; 15 Temmuz sonrası yapılması, polisi hedef alması, polis hedef alınırken sivillerin ve sivil yerleşkelerin daha fazla can ve mal kaybına uğraması…
***
Bir başka anekdot;
Eş zamanlı gerçekleştirilen D.Bakır ve Kızıltepe saldırılarından sonra PKK'nin yaptığı açıklamanın bir bölümü şöyle:
“Gerek Sur'daki, gerekse de Qoser'deki eylemlerin yapılış mekanı ve uygulama biçiminde ciddi yetersizlik ve eleştiri konusu yapılacak hususlar söz konusudur. Bu yüzden soruşturma açılmıştır. Bundan sonra yapılacak eylemlerde sivillerin herhangi bir biçimde zarar görmemesi için, salt sömürgeci işgal güçlerinin hedeflenmesi hususu üzerinde büyük bir ciddiyetle durulacaktır.”
***
Herhalde PKK daha ziyade sivil kayıplara yol açtığı için “ciddi olarak” bu vahşi saldırılara yoğunlaşmış olmalı ki, hemen sonrasında D.Bakır/Bismil yol ayırımında ve en son Van'da yaptığı saldırılarda sivillere verdirdiği kayıplar, yine polise saldırının gölgesinde kalakalmıştır!
Durum bu iken, darbeye yeltenen “Eş Örgüt FETO'ya” yönelen devlet öfkesini merkezden taşraya taşımak için gövdesini siper eden bir örgütün açıklamalarının tutarlı olmasını herhalde bekleyemezsiniz.
Bu tablo ile bağlantılı olarak Kürt kılıklı örgütün silahlı eylem süreciyle başlayan Kürt katliamlarını şimdilik bir kenarda bekletirsek;
“Çukur politikasıyla” zirve yapan, 15 Temmuz sonrasında ise Kürtlerden intikam almaya dönüşen örgütün Kürtler'den intikam alma hırsı, geldiği nokta itibarıyla bilindik “PKK klasiğinin” ötesine taşınmış durumdadır.
***
Madalyonun bir yüzünde, “Devrimci Halk Savaşına” yani “Çukur intiharına” göre pozisyon almadığı için Kürt halkı birinci derecede suçludur!
İddia olunur ki, “Çukurdan” uzak duran Kürt halkı konusunda yoğunlaşma evresine giren örgüt, şöyle bir “stratejik” çıkarımda bulunur:
“Bu haliyle halk rehavete kapılmış ve bu rehavetten kolay kolay çıkacak gibi değildir. Halkı rehavete sürükleyen başlıca etkenler, aynı zamanda “Devrimci ruhlarını” da esir almış ve “Devrimci çukurlara” atlamalarını engelleyen başlıca etkenler olmuştur. Bu etkenler, nisbi güvenlik ortamı, belli ölçülerde artan maddi refah, iş-istihdam alanlarının oluşması ve halkın bu etkenlere “esir” düşmesi!
O halde atılacak öncelikli adımlar, halkı “Devrimci çukurlardan” uzak tutan bu etkenleri bertaraf etmektir. Halk öyle bir noktaya getirilmeli ki, can-mal-namus vs güvenliği diye bir şey ortada kalmamalıdır. Böylece kendisini “Devrimci halk savaşından” alıkoyacak tüm “prangalardan” kurtarılmalıdır!”
Bunları sadece varsayım olarak değerlendirirseniz yanılırsınız. Tüm bunlar, kendilerini “General” seviyesinde gören yerleşik KCK baronlarının toplumun çeşitli kademelerinde ciddi ciddi dillendirdikleri kozmik sözlerdir.
Bunun ne anlama geldiğini özetlersek; Tek kelime ile Kürdistan coğrafyasının Suriyeleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Sivilleri hedef alan tüm saldırılar sonrasında örgüt adına yapılan akıllara ziyan açıklamalar ile yerel/sivil/siyasi unsurların “Olur böyle vakalar” tadındaki “tepkilerinin” mahiyeti de işte örgütün bu “yoğunlaşma sonrası taktik/straejik” çıkarımlarının sonucudur.
PKK'nin silahlı çatışmaya başlama serüveniyle başlayan, zaman içinde gel-gitlerle süren, “Çukur politikasıyla” hızlanan ve 15 Temmuz sonrasına da sarkan sivillere olabildiğince zayiat verdirme politikasını, bir yönüyle örgütün bu stratejisiyle değerlendirmek mümkündür.
***
Madalyonun diğer yüzü de var!
Son süreçte Türkiye'nin Tayyip Erdoğanlı serüvenine nokta koymak için kumanda edilen Washington merkezli entrikalar, 15 Temmuz vesilesiyle ifşa oldu. 15 Temmuz için şartların olgunlaşması adına yerelde çevrilen entrikalar ise içerdeki aktif damarları ve bunlar arasındaki ahenkli çalışmaları su yüzüne çıkardı.
İrili ufaklı bileşenleri bir kenara koyarsak, darbe şartlarının olgunlaşmasına dönük iki “Eş Örgüt”, dillere destan bir ittifaka imza attılar: FETO ve PKK!
Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, 2013'ün başında Washington'da “nikah masasına” oturtulan bu iki örgüt arasında “Darbe nikahı” kıyıldı.
FETO, bu nikaha “Demokrasi” üzerine; PKK ise “Devrimci Halk Savaşı” üzerine yemin etti. Kendileri açısından şartlar elvermiş olsaydı, “15 Temmuz” yastığında kırk yıl baş koymuş olacaklardı, mutlu bir aile edasıyla.
Üzerine kocaman umutlar bindirilen “Çözüm süreci”, darbe nikahının ilk kurbanı olarak tarihin çöplüğüne atıldı.
FETO sıktı, PKK üstlendi!
FETO tehdit etti, PKK saldırdı!
FETO istihbarat sağladı, PKK yenilmez olduğunu düşünmeye başladı.
Haylazlıklar, cazgırlıklar, şımarıklıklar, suikastlar, katliam kalkışmaları vs, tümü de 15 Temmuz gibi bir fırsata kapı aralamaya yönelikti.
Derken gulyabani türü tariflerle anlatılmaya çalışılan “Devrimci Halk Savaşı” ete kemiğe büründü. Meskun mahallere militan akışı başladı, çukurlar kazıldı, patlayıcılar yerleştirildi. Tüm bunlar yaşanırken asker-polisin olup biteni tribünlerden seyretmesi bir yana, “Eş Örgüt FETO'nun” sevinç naraları, kıyılan kirli nikah sarmalının somut işaretleri olarak belirmekteydi.
***
FETO tetikçilerinin “İlkbahar çok sıcak geçecek!” türü beyanat yarışları, meğer “PKK Çukurlarına” atfedilen darbe girişimi için ilk evreyi işaret etmekteydi.
PKK, yüzünün akıyla “Çukurdan” çıkacak, devletin PKK karşısındaki yenilgisi tescillenmiş olacak, yaşanacak kaos dalgası siyaset kurumunu da hallaç pamuğuna çevirecek, “Devlet bu şekilde, bu ekiple yönetilemez” ön kabulü kitleleri saracak, böylece özlenen FETO darbesi belki de 15 Temmuz'a nazaran daha yumuşak yöntemlerle sonuca ulaşacaktı.
Bu planla PKK belki “ikiz doğuran ev hanımı” mutluluğunu yaşayacaktı, ama baba olmanın tüm gururu FETO'nun olacaktı.
Son FETO soruşturmalarında da ortaya çıktı ki, meğer FETO, baba olmanın gururunu yaşamak için ev hanımına ne denli hediyeler vermiş, ne denli istihbaratlar sağlamış, ne denli güven pompalamış!
Pompalanan bu güven nedeniyledir ki, yerle bir edilen Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin gibi yerleşim yerlerinin yer ile yeksan edilmesi, PKK için zafer ve övünç kaynağı haline gelmiş, Türk ordusunu “darbeyi başaramayacak kadar” güçten düşürmüş!
Karayılan'ın yukarıdaki sözlerine bakın, ki örgütün ortak söylemidir, yer ile yeksan edilen, Kürt halkını bir anda perişan hale düşüren, üç ayda beş bin zavallı gencin bedenini tanınmaz hale getiren “Çukur hezimeti”, örgüt literatüründe “PKK'nin kazandığı efsane zafere” dönüştürülmüş.
***
Oysa ki;
Çözüm sürecinde militarize edilen gençlik kesimi, Washington'un emri ve FETO'nun darbe arzuları sonucunda ekarte edilmiş, dağ kadrosunun önemli bir bölümü hakeza bertaraf edilmiş, ama beklenen “İlkbahar sıcaklığı” da yakalanamadığından FETO memnun edilememiştir.
Bu yönüyle “Çukur hezimeti”, askeri olarak PKK'nin hezimeti olarak tarihe geçerken, bu durum, FETO için de siyasi hezimet doğurmuştur. Çukur hezimeti sonrası FETO planları revize edilmiş, “İlkbahar sıcaklığı” “Temmuz sıcaklığı” şeklinde güncellenme yoluna gidilmiştir.
15 Temmuz darbe girişimini ve artçı sarsıntıları hala gündemdeki sıcaklığını korurken, “Çukurlar” üzerinden PKK ve yerel bileşenlerine yönelmeye başlayan devlet öfkesi, bu kez FETO'ya yönelmiştir.
Bugün için yaşanan tutuklamalar, tasfiyeler, el koymalar gibi siyasi, askeri ve ekonomik çökertme yöntemlerinin tümünün benzerleri, aslında PKK ve yerel bileşenleri için düşünülmekteydi.
Her şeye rağmen bu öfkenin FETO'ya yönelmiş olması, PKK ve yerel bileşenlerini şimdilik teğet geçmişti. Örgüt ve yancı kurumları her şeye rağmen bunu nimet olarak değerlendirmeleri gerekirdi.
Oysa;
“İyi dost kara günde belli olur” misali, Kürtlere hiçbir zaman “iyi dost” görüntüsü vermemiş olan PKK, tüm benliğiyle “FETO için iyi dost” örnekliğini sergilemeye başladı.
Darbenin başarısız geçmesiyle ilk birkaç gün şaşkınlığa oynayan PKK ve yancı bileşenleri, bir süre sonra FETO'nun imdadına koşmak için kolları sıvadı.
İlk reaksiyon, darbe protestolarına karşı gösterildi. “Üçüncü sınıf militan” olacak siyaset kırması, tez elden darbe karşıtlarını “IŞİD'çi” ilan ederek kendilerinin de sokaklara çıkacağını ve “IŞİD'çi” uygulamalara karşı koyacaklarını belirtti. Açıkçası bu söylem bir kaos çağrısıydı” ki, bunu herhalde “Sisi'nin baltacılarından” rol aşırarak “FETO baltacıları” olma arzusuyla ilgili bir “diyet ödeme” özentisi biçimiydi.
Ancak tutmadı. Baltacılık özlemini bu kez “Öcalan'a özgürlük” kılıfına sardılar, yine ilgi görmedi. Anlaşıldı ki “Baltacılık”, siyaset kulvarıyla artık yürütülemeyecekti. Tam da bu sırada bombalı araçlar tekrar boy göstermeye başladı.
***
15 Temmuz sürecine adanan bu saldırılarda ilginç olan nedir, biliyor musunuz?
-Son bombalı araç saldırıları görünüş itibariyle sadece polisi hedef alıyor.
-Polis hedef alınırken daha ziyade Kürt siviller katlediliyor.
-Kimisine göre sivil-polis ayırımı yapılmıyor, kimisine göre biraz da ironik bir dille “Sivilleri hedef alan saldırılarda polislerinde zayiat vermesi” şeklinde dile getiriliyor.
-Her halukarda sivil hedefler daha çok etkileniyor ve bu saldırı furyası sürüp gidiyor.
15 Temmuz sonrası saldırılarda göze çarpan en çarpıcı detay ise, saldırıların infial maksatlı olması.
Denenmiş bir vakıadır ki, ne yapıp etseler de bu haliyle Kürt halkı örgüte karşı infiale gelmez. Çünkü sindirilmiş bir durum söz konusudur.
O halde infial oluşturmaktaki gayesi nedir bu örgütün?
Burada da tüm yollar kirli ittifaka çıkmaktadır.
Devletin tüm öfkesi FETO'ya yönelmişken, giriştikleri kanlı darbe girişiminden dolayı FETO'nun tavuğundan bile hesap soruluyor iken, psikolojik mücadele teknikleri bir tarafa, FETO elemanları köşe bucak kaçıyor iken, PKK neden devletin FETO'ya yönelen öfkesinin yönünü değiştirmek ister?
İnfial odaklı PKK bombalarının hedeflediği tek şey de aslında budur. Washington'a göre FETO hasarı ne kadar az atlatabilirse o kadar kardır. Bu nedenle “Eş Örgüt PKK”, bu hasara ortak olmalıdır. Darbe ticaretinden kaynaklanan zarara en az yarı oranda ortak olmalıdır.
PKK açıkça ve meydan okuyarak infial oluşturuyor. FETO'ya yönelen öfkeyi dağıtmak için 15 Temmuz'daki tavrı nedeniyle “sicili kabarık” olan Polis teşkilatını özellikle hedef alıyor. Polisle beraber ne çukura, ne baltacılığa yanaşan Kürt halkından da azami ölçülerde intikam alma yoluna gidiyor.
FETO'ya yönelen büyük öfkeyi Kürtlerin canıyla, kanıyla bloke etmeye çalışıyor. Aksini düşünen varsa, Kürtlerden beslenen, sülük gibi Kürtlerin kanını emerek büyüyen bu örgütün sivil kayıplara yol açan ve her gün artarak tekrarlanan bu alçakça saldırı furyasına mantıklı bir izahat getirebilir mi?