Bir nükte ile başlayalım:
Bir taziye çadırında imam, teyemmümle ilgili açıklama yapıyor. Teyemmümün bozulma şartlarından, suyun bulunması kısmına geliyor. Ve diyor ki; ‘suyun bulunduğuna dair bir emare olursa; örneğin o çevrede bir yerleşim yeri olduğunu gösteren bir eşek anırması duyarsanız; abdest bozulur.’ Tam o esnada çadıra biri giriyor ve sadece eşekten sonrasını anlıyor. Sonra ne mi oluyor? Bu adam her gittiği yerde imamın, “Eşek anırırsa abdest bozulur” dediğini anlatıyor.
Nükte burada kalsın. Adam ne yapsın, bilgisi o kadarmış.
Bölgemizde siyaset adına kahvelerden duyduğu, ekrandaki tartışma programlarından ezberlediği birkaç lafla bilgelik taslayan birçok beyin adamı (!) görüyoruz. Çalıp çırptığı fikirleri, tüm orijinalliğiyle(!) öyle bir anlatıyor ki; bilgeliğine(!) diyecek kalmıyor. Üstüne bir de “işte sizin düşünemediğiniz meselenin özü budur” edasıyla çevresinden takdir ve tebrikler bekliyor. Hani kimsenin bilmediği muhteşem bir tespit yapmış ya… Bu kısmı da nüktenin yanı başına bırakalım. Pek fazla bir farkları yoktur zira.
Asıl değinmek istediğim kısım; büyük beyinleri tarafından ezberletilen argümanlarla ortaya atılan, maharetli BDP siyasetçileridir. Bu, tam otomatik siyaset makineleri, aynı yazılım programı yüklenmişçesine ezberledikleri sözleri, her fırsatta dile getirirler. Taziye çadırında, şehir içi arabasında, poliklinik kapısında, Erdoğan’ın kendilerine bağladığı çocuk maaşını alma sırasında bile boş durmazlar. Hatta kendilerine dağıtılan kömürün dumanı eşliğinde Başbakan’a atıp tutarlar. Kömürün dumanı dedim de; sobada kömür yaktıkları yoktur ha... Elektrik, “direk Keban’a bağlı” olduğundan; kömür sobasına gerek yoktur. Bahsettiğim duman; sattığı kömürün parasıyla aldığı sigaranın dumanıdır.
Mesele belli, söz bellidir. Ellerinde patlak toplarıyla bir bahar günü dolaşan mahalle çocukları gibidirler. Yeter ki boş bir alan bulunsun; hemen oyunu başlatırlar.
Buna benzer bir durumu geçen gün bizzat yaşadım. Evimizin yol üstünde olması münasebetiyle eve buyur ettiğimiz bir adam, oturduğundan ya 4 ya da 5 dakika sonra konuya girdi. Hasbelkader misafirim olan bu “beyin adamı”, oradan buradan bir iki laf getirdi. Ben biraz rahatsız olduğum için konuşmaya halim de niyetim de yoktu. Neticede deve bu, o halimle hendeği atlatamazdım. Neyse! Adam kendi kendine paslaşmalarla başladı propagandaya. “Erdoğan her gün Kürtleri katlediyor...”dan girdi ve devam etti. “Şurada bitirdi” diyemeyeceğim çünkü bitirmedi; bitirmeye de niyeti yoktu.
Aslında misafirim(!) bazı gerçekleri de biliyordu. PKK’nin şimdiye kadar yaptıkları bir yana, eline geçen en ufak bir fırsatı nasıl kullandığını inkâr etmiyordu. Mesela BDP belediyelerinin açtığı Tango kurslarından, PKK kanallarındaki Hıristiyanlık propagandasına; Batının PKK’ye desteğinden, ikiyüzlülük olduğu apaçık belli olan sivil(!) Cuma namazlarına kadar bazı ayıplarından haberi vardı. Kendi tabirleriyle; CHP ve BDP’nin ortak bağı Komünizm’di. Yine kendi tabiriyle: Apo demiş ki: Ben Şeyh Sait gibi değilim. (Sanki “gibiyim” dese çok kabul görecek! Bunu Öcalan ve avanesinin İslam karşıtı söylemlerini hatırlattığımdan söylüyor.)
Uzatmaya gerek yok, tipik PKK dili. Arkalarından gittikleri adamların hurdalıklarından haberleri bire bir var; ama resmen “biz denize düşmüşüz, yılanımız da Türklerin yılanlarından daha yakışıklıdır” demeye getiriyorlar. Varsa yoksa çadıra ilk girdikleri andaki sözleri tekrarlıyor. Kürtlerin Özgürlüğü diyorlar da; bu Kürtler özgür olunca ne yapacaklar, nasıl yönetilecekler, kanunları ne olacak; bir fikir yok. Tek istedikleri, kendilerine zulüm edecek olanın da kendilerinden olması. “Özgür olmak” ve “Kendilerinden olmak” konuları ise başlı başına ayrı meselelerdir; ona girmeyelim.
Misafirime de sordum; söylem ve eylemleri ile onun kopyası olan diğerlerine de sorayım: Bu dünyada arkalarından gittiğiniz, birlikte göründüğünüz kişilerin, ahirette de arkalarından gitmeye razı mısınız? Onlarla orda da aynı yerde olmayı ister misiniz?
“Kimin nereye gideceğini nerden biliyorsun” mu diyeceksiniz? Kimse boşuna işi gayba sarmasın. Kimin nereye, ne şekilde ve kiminle beraber gideceği Kur’an’da açık ve net olarak yazılmıştır. Hatta hangi amele, hangi karşılığın verileceği; azap ve nimetlerinin tarifi eşliğinde… O açıdan herkes nerde durduğuna bir baksın. Bu dünyadaki ve ahiretteki geçici ayrı düşmeler bahsimizden hariçtir.
Emniyeti açık bırakılmış tam otomatik siyaset makineleri de bir yerde konulacaklarsa; en azından farklı bir şeyler anlatsınlar. Yoksa bilmeyen biri, teyemmümün bozulduğunu sanabilir.
Vesselam