Kocasının hep kendisi ve çocuklarıyla değil başkaları ile ilgilendiğini belirten okuyucumuz şöyle diyor:
“Yirmi yıldır evliyiz. Altı çocuğumuz var. 20 yıl boyunca sanki kocamın benimle çocuklarına ayırdığı vakti toplasam herhalde bir yıl etmez. Ya bir yardım faaliyeti, ya ziyaret, ya başka şeyler, sürekli başkası için koşturup duruyor. Ben bunlardan şikayetçi değilim, ama bizi aşırı derecede ihmal ediyor. Kendi çocuklarının derslerini, ihtiyaçlarını, problemlerini bir tarafa bırakıp başkasının çocukları daha önemliymiş gibi hareket etmesine kızıyorum, sanki evdekiler ne olursa olsun, başka ailelerin çocukları başarılı olsun, sıkıntıları olmasın diye uğraşıyor. Ben bunu çok dengeli bulmuyorum. Evde başkasının evinde olan normal eşyaların çoğu yok, olanlar da ya kırık dökük ya da bozuk, hiç ilgilenmiyor, benim, elbisem var mı, ayakkabım var mı, çocukların üstü başı var mı, hiç sorduğu yok, komşular çocuklarının giymediği elbiseleri, ayakkabıları bize getiriyorlar ama benim kocam bunları düşünmüyor, şurada burada güya muhtaçlara türlü türlü yardım dağıtmak için gece gündüz koşturuyor. Başkasının hastasını ziyaret ediyor, benim annemle babam yıllardır hastalar, o doktor bu hastane dolaşıp duruyorlar, onları gidip gördüğü yok.
Sadece bunlar da değil, gidiyor başkasının evinde gençlere filan sohbetler yapıyor ama kendi evinde çocuklarına bir ders filan anlattığı yok. Sanki ailesi biz değil de başkası, sanki bizden değil de başkasından sorumluymuş gibi davranıyor. Böyle olunca da, hem kendi aile çevresi hem de benim abilerim filan onun fikirlerini, çok ciddiye almıyorlar. Kendisine o kadar söylüyorum, bir şey değiştiği yok. Ne olacak bilmiyorum..”
İslam, teslimiyetle başlayan ve bağlılarının samimiyetine, çaba ve gayretine, fedakarlığına göre çok dereceleri olan bir yaşam biçimidir. Fatiha suresinde ısrarla dikkat çekilen hususlardan biri Sırat-ı Müstakim'dir. Bununla anlatılan dosdoğru yol, aynı zamanda dengeyi, ölçülü olmayı, hikmetle hareket etmeyi ifade eder. “Ki, taşkınlık yapıp, ölçüyü, dengeyi aşmayasınız.” (Rahman 8)
Bir taraftan Kur'an, İ'sar denilen diğergamlıkla, “kendisi muhtaç olsa bile başkasını kendi nefsine tercih etmenin' faziletini anlatırken (Haşr 9), diğer taraftan Nebevi ferman; “Allah yolunda, köle azadı için, bir fakir için ve aile için harcanan dinarlardan sevabı en çok olanı kişinin ailesine harcadığıdır” diye bahsetmesi de bu denge durumuna işaret eder. (Buhâri, Edebü'l-Müfred 751)
Dengeli ve ölçülü olmaya çabalarken şu iki ince noktayı da gözden kaçırmayalım.
Birincisi, bir yerde aç bir kimse görmüşseniz, “bu kişi aç ama benim çocuklarım evde daha aç, bunun açlığı beni ilgilendirmez” diyemezsiniz. Çünkü o anda sizin şahitliğiniz, size bir sorumluluk yüklemiştir. Veya bir yakınınız hasta iken onu ziyaret etmeyi ihmal ettiğiniz için başka hastaları sormamazlık edemezsiniz. Yani ‘başkası mı ben mi?' gibi bir ayrım her zaman net çizgilerle ortaya konamaz.
İkincisi de Resulullah(sav)'in kutlu siretinin bize öğrettiği dersi atlamamak gerekir. Mesela eşi Hz. Fatıma(rha)'nın ev işlerini yaparken zorlandığını gören Hz. Ali Efendimiz, onu, bir hizmetçi istemesi için babasına gönderir. Resulullah(sav) kızı Fatıma'ya: “Yatağına gireceğin vakit, otuz üç defa "Sübhanallah", otuz üç defa "Elhamdülillah", otuz üç defa da "Allahüekber" de, bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır." buyurur. (Buhârî, Fezâilü'l-Ashâb 9; Müslim, Zikr 80)
Şimdi evdeki hayır, bereket ve huzurun kaynağının nereden geldiğini arama vaktidir. Çünkü; “Kul, din kardeşinin yardımında oldukça Allah da o kulunun yardımındadır.” (Müslim, Zikir 38; Tirmizî, Birr 326)
Kendi ailesine dinini öğretmedeki gevşeklik ise tabi ki kabul edilemez.
Dua bekleriz.