“Eski Türkiye” deyiminin patent olarak Ak Parti hükümetine ait olduğunu bilirsiniz. “Eski Türkiye” ile ifade edilen köhne anlayış iç ve dış politikada olmak üzere iki sac ayağı üzerine oturtulmaktaydı.
İç politikadaki sac ayağı; Kemalist ideoloji, jakoben laiklik, katı ulusçu anlayış üçgeni üzerinden dar kapsamlı elitist bir tabakanın oluşturduğu vesayetçi sistem üzerine oturtulmuştu.
Dış politikadaki sac ayağı ise; en başta komşu milletler ve devletler olmak üzere Türk ve Türkiye'nin dışında kalan herkesin Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya hazır birer “Düşman” olarak lanse edildiği bir anlayış üzerine oturmaktaydı. Bu dönemde “Türkiye'nin etrafı düşmanlarla çevrili” ezberi, en popüler ezberler arasındaydı. Yine “Türk'ün Türk'ten başka dostu yok” sloganı, iç politikadaki anlayışı şekillendirdiği gibi, dış politikanın da mihenk taşlarındandı.
Bunun aksini düşünmek, düşman olmadığını ispatlamaya çalışmak, özellikle de iç politika şartlarında ihanet sarmalına mahkum olmanın en geçerli nedenleri arasındaydı. Bu anlamda dindar insanlara karşı takınılan geleneksel “İrticacı” tavır ve Kürt varlığına karşı oluşturulan “Bölücülük” inanışı, bu anlayışla şekillenen dönemin vazgeçilmez klasikleri arasındaydı.
Aslına bakılırsa bu döneme has dışlayıcı tüm söylemlerin yanı sıra başarısızlık üzerine kurulu tüm bölgesel politikalar ile her türlü hak hukuk talepleri “İç/dış düşman” heyulası üzerinden mahkum edilmeye ayarlıydı.
Bu dönemin kaçınılmaz sonucu ise Türkiye gibi “Bölgesel güç” olmaya aday bir ülke yıllar yılı silik, etkisiz bir ülke olarak kalırken, içeride de belli bir azınlığa tekabül eden vesayet grubunun her geçen gün daha fazla palazlanarak devletin merkezinde “özgül ağırlık” oluşturmasını beraberinde getirmekteydi. Ki bu dönemde bu grup meşhur deyimle “Derin devlet” olarak adlandırılmaktaydı.
Nitekim Ak Parti'nin 2002'de iktidara gelmesi ve sonrasında yaşananlar her ne kadar vesayet kalıntılarını tümüyle bertaraf edemediyse de, vesayetçi geleneğin “Milli şuuru” zıpkınlaştırma aracı olarak kullandığı “İrtica” balonunun patlaması önemliydi.
“İrtica” balonunun patlaması, PKK faktörünün tüm engelleme çabalarına rağmen etnik açıdan ötekileştirme balonunun da önemli oranda hava kaçırmasını beraberinde getirmişti. Başlayan yeni dönemle beraber dindar insanlar irtica cenderesinden önemli oranda kurtulurken, etnisiteleri sorun teşkil eden kesimler de belli oranlarda bir rahatlamaya kavuşmuşlardı.
Yeni dönemde vesayetçi zihniyetin doping aracı olarak kullandığı sahte iç-dış düşman anlayışının darbe alması, Türkiye'nin bir çok alanda rahatlamasına, daha mantıklı iç-dış politik anlayış geliştirmesine kapı aralamıştı. Ki yine patenti Ak Parti iktidarına ait olan “Yeni Türkiye” söylemi bu dönemde tescil ettirilerek benimsenme yoluna gidilmişti.
Yeni dönemde geliştirilen “Yeni Türkiye” söylemi, beraberinde getirdiği birçok olumlu yaklaşımla birlikte halkta karşılık bulurken, bu döneme ve bu dönemi simgeleyen söyleme en fazla karşı çıkan kesim ise içeride vesayet özlemcileri olarak bilinen “Eski Türkiye” müdavimleri olmuştu. İlginç olan diğer bir husus da, “Eski Türkiye”cilerin düşman parantezine alarak halkı aldatma aracı olarak kullandıkları “Dış düşman” cephesinin bir takım bileşenlerinin depreşmeye başlayan “Eski Türkiye” özlemleriydi.
“Eski Türkiye” müdavimlerinden bazıları, özellikle siyasal alanda yıllar yılı boy gösterenler büyük oranda elendi. Ancak siyasal alanda pek varlık gösteremeseler de bürokrasi üzerinden devletin kılcal damarlarına sızıp karar mekanizmalarını rehin almayı başaranlar, fırsat kollamak üzere uyuyan hücrelere dönüştüler. 15 Temmuz sonrası oluşan karambol, hücre tipi örgütlenmeye giden bu klikler için uyanma ve harekete geçme dönemi haline geldi.
Bugün için gerek iç politikada “Cemaat/Tarikat” düşmanlığı üzerinden “dindar hükümeti” bile etkileyip post-modern bir irticacılık çizgisine zorlayan vesayet özlemcisi bürokratik çabalar;
Gerekse de Irak Kürdistanı üzerinden alevlendirilmeye çalışılan eski usul “Bölücülük” anlayışının hortlatılmak istenmesi çabaları, “Yeni Türkiye”den yana tercihini koyanların pozisyon değişiklikleri ile birlikte düşünüldüğünde, “Eski Türkiye”nin geri dönüş arzusu şeklinde haklı değerlendirmeleri beraberinde getirmektedir.
“Eski Türkiyeci” kliklerin iç ve dış meselelere karşı kullandıkları dil bellidir:
Söz konusu Kürtler olunca “Gireriz, yakarız, asarız, keseriz!..”
Dindarları hedef almak söz konusuysa, “Cemaat/Tarikat kötülemeleri” önemli bir veri oluşturmaktadır.
Bu dil bugün için “Yeni Türkiye” mucitlerinin de diline dönüşmüşse, ortada müthiş bir benzeşmeden bahsetmek mümkündür.
Bugün için “Eski-Yeni Türkiye”nin Irak Kürdistanı'ndaki referandum üzerinden benzeşme yarışına girmesi, meselenin salt Irak Kürdistanı ile sınırlı olmasından öte, içerde ve dışarıda herkesi, hepimizi etkileyecek eski dışlayıcı politik anlayışın geri gelme olasılığına işaret etmektedir.
“Yeni Türkiye”ciler bu anlamda daha dikkatli olmaları, daha sorumlu bir dil ve anlayış geliştirmeleri gerekirken cellatlarına özenme yarışına girişmeleri, en başta kendilerinin intiharı ile sonuçlanacak bir serüvene giriştiklerini göstermektedir.
“Yeni Türkiye” mucitleri unutmamalıdırlar ki, “Aşiret ağası” mantığıyla devleti idare etme özlemlerini hala diri tutan “Eski Türkiyeci” anlayışın mümesilleri fırsatı yakaladıkları anda çokça arzuladıkları modern “İstiklal Mahkemelerinde” “Töre hukukunu” uygulamaktan bir an bile geri durmayacaklardır.