Kudüs: Darü's-selam.
Yani “Barış yurdu.”
Filolojik rivayetlerde çeşitlilik olsa da Kudüs için kullanılan hem İngilizce Jerusalem hem de İbranice'deki Yeruşalim isimleri de aynı anlamda kullanılmaktadır.
Bu ismi hak eden yegâne düzen ise aziz İslam'dır.
Zira İslam Medeniyeti, insan fıtratı ile yüzde yüz uyumlu ve vahiy kaynaklı bir fikriyatın ete kemiğe bürünmesidir.
Bu medeniyet “insan” kaynaklıdır ve temelinde ‘öteki' ile birlikte yaşam esası vardır.
Bu sadece teorik olarak değil, pratik olarak da böyledir.
Kudüs'ün “Selamet ve emniyet yurdu” olarak anılmasının sebebi budur.
Asırlar boyu İslam'ın hâkimiyetinde kalmış Kudüs'te farklı din ve milliyetler iç içe özgürce yaşamış; “din, can, mal, akıl ve nesil” korkusu yaşamamışlardır.
Bu anlayış, tahrif edilmemiş Tevrat ve İncil'in de özünü oluşturmaktadır.
Ne zaman ki Tevrat ve İncil beşer eliyle tahrif edildi, o vakit ‘tahammülsüz' ve ‘çıkarına düşkün' olarak yaratılan insan, ‘beşer' vasfına bir kez daha avdet etti.
Öyle bir beşeriyet ki bünyesinden insaniyete düşman siyonizm ve emperyalizm(kolonyalizm) gibi iki azgın ve sapkın ideolojik yapı çıkarabildi.
“Çıkar”ı esas alan kuru akılla Batı toplumları sadece 50-60 yıl kadar önce birbirlerinden acımasızca 60-70 milyon insan öldürerek barbarlığın tarihini yazabildi.
Esasen siyonizm düşüncesinin ana eksenini oluşturan husus da yine çıkara dayalı ‘ben' ve ötesi olan ‘bencillik' ve ırkçılıktan başka bir şey değildir.
Öyle bir ırkçılık ki kendisini ‘efendi', ‘öteki ‘olarak gördüğünü ise itaate amade köle olarak görmekte; buna yanaşmayan her insanın kanını dökmeyi, malını ve mülkünü gasp etmeyi kendisinde tabiî bir hak olarak vehmetmektedir.
Martin Heidegger gibi son dönem kimi Batılı filozoflar, Avrupa oluşumunun kolektif aklı esas alan ana temelleri aleyhine yaşanan eksen kaymasını kıyasıya eleştirseler de bu çabaların çıkar ve bencilliğin kurumsallaşmış hali ‘vahşi kapitalizm' ve ‘liberal bireycilik'le baş etmeye yetmediğini; Batı'nın, “siyonist Hıristiyanlık” gibi ucube ve temelden yoksun bir oportünizme evirildiğini son tahlilde ibretle müşahede etmekteyiz.
Ama Aziz İslam ve dayanağı Kur'an, tahrif edilmeye karşı “İlahi Koruma” altında olduğu için meseleye hümanizmin pabucunu dama attıran “insan” merkezli bir pencereden bakmaktadır.
“Ey İnsanlar!” hitabı; din, milliyet veya aidiyet farkı gözetmeden herkesi ve her kesimi dünya hayatı için ihdas edilen adalet temelli “Din, can, mal, nesil ve akıl emniyeti”nin muhatabı kılmaktadır.
Kulların insaf veya inisiyatifine bırakılmayan bu husus dolayısı iledir ki Kudüs başta olmak üzere, İslam toplumlarının en yoğun yaşadığı yerlerde bile gayr-ı Müslim unsurların mevcudiyeti asırlar boyu sürmüştür.
Bugün dünyanın yaşadığı ‘öteki ile birlikte yaşam' sorunu, “Kudüs modeli” ile ortadan kaldırılmış ve insanlık adına zirve noktası olabilecek bir pratiğe, Darü's-selam olan Kudüs'te Aziz İslam lehine imza atılmıştır.
Kudüs, işte bu dokunun bozulmaması, yeryüzünde ekin ve insan neslinin tehlikeye düşmemesi için ırkçı ve tekçi siyonizme terk edilemez, edilmemelidir!
Dolayısı ile siyonizme karşı mücadele bu mülahaza ile bir insanlık mücadelesidir.
Daha da ötesi, Kudüs'e sahip çıkmak, hürriyet mücadelesi veren mazlum ve mustaz'af halklara sahip çıkmaktır.
Bu onurlu, evrensel mücadele ile mazlum halkların hakları için mücadele etmeyi birbirinin alternatifiymiş gibi göstermeye çalışan ve son dönemlerde sesi fazlaca çıkmaya başlayan hokkabazlığı da mahkûm etmek gerektiğini bu vesile ile dile getirmiş olalım.
Dil ve dini birbirinin alternatifi haline getirmeye çalışan çabalar nasıl akîm kaldı ise bu meş'um çabalar da akîm kalmaya mahkûmdur.
Çeşitliliği esas alarak “yeryüzü cenneti” oluşturmayı esas alan İlahî iradenin tecelligâhı Kudüs'e siyonizm zehrini bulaştırmamak için Kudüs'e sahip çıkılmalı ve eşkiyanın “Esenlik Yurdu”na hâkim olmaması için herkes elindeki imkânlar ölçüsünde Aziz Kudüs'ü müdafaa etmelidir.