İşgalci Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zaferi elbette ki bizi ziyadesiyle sevindirmiştir. Müslüman bir ülkenin işgal edilmiş topraklarını, Müslüman olmayan bütün ülkelerin desteğine rağmen işgalden savaşarak kurtarması son yüzyılda pek şahit olduğumuz bir durum değildir. Bu bakımdan da müstesna ve gurur verici bir zaferdir.
Bu zaferle bir kez daha görüldü ki Müslüman ülkelerin gönülden birlikteliklerinin karşısında duracak bir güç yoktur. Türkiye’nin hiçbir çıkar gözetmeksizin ve her türlü riski göze alarak Azerbaycan’ı desteklemesi bu büyük enerjiyi üretmiştir. Bu birliğin 3-5 ülkeyle genişlediğini düşünün oluşturacağı güç ve enerji tahmin bile edilemez. Tabi bu zaferde Türkiye’nin dindar hükümetlerinin ürettiği yüksek silah teknolojisinin de payı büyüktür elbet. Zaten Menderes, Erbakan, Özal ve Erdoğan hükümetlerinin dindar damarını çıkaracak olsanız geriye üretim ve gelişme adına ne kalır bilmiyorum. Darbeler ve derebeyler kalır herhalde.
Avrupa Birliği dâhil bu günün Siyonist menşeli, Hıristiyan merkezli, çıkar eksenli birliklerin dünyayı kan gölüne çevirdiğini düşünecek olursak; İslam Âleminin inanç ve kültürünün emri gereği oluşturacağı gönülden bir birlikteliğin dünyaya ve dünya barışına katacağı çok şey olacaktır.
Bu vesile ile İslam dünyası, kınamanın ötesinde Türkiye’den aynı gönül ve cephe birlikteliğinin pratiklerini başta Filistin olmak üzere işgal edilmiş ve zulme uğramış tüm coğrafyalarda göstermesini beklemektedir. “Milli menfaatçilere” rağmen… Menfaatçilik o kadar gayri insanidir ki “bu adam menfaatçidir uzak dur ondan” deriz.
Bir de Azerbaycan zaferine olabildiğince milliyetçi hatta ırkçı manalar yüklenmesi, işbirlikçi yönetimlerinde olmasa bile Müslüman halklarda oluşturduğu sevince gölge düşürmüştür. Zaten Müslüman halkların temel sorunu işbirlikçi-hain yönetimler tarafından yönetiliyor olmaları değil mi? Bizdeki milliyetçi/ırkçı akıl bu hain yöneticilerin tutumunu Müslüman halklara fatura etme kurnazlığına kaçarak sözüm ona ırkçı söylemlerine bir mantık bulmuş oluyorlar.
Ancak Türk olmayan Müslüman halklar için koparılan fırtına, Ermenistan’a bir kınama bile yayınlamayan, hatta Ermenistan lehine açıklama bile yapan Türkî Cumhuriyetlere hiç yansıtılmadı. Bir iki sitemkâr söz ile geçiştirdi bu konjonktüre hâkim milliyetçi dalga.
Oysa İran’a dünya kadar iftira da atılarak adeta Ermenistan’dan daha düşman bir pozisyona soktu revaçta olan, borusu öten ve medyaya tahakküm eden milliyetçi irade. Elbette İran’ın tutum ve desteği tatmin edici değildi. Ancak ilişkisi, milli, dini ve mezhebi bir hakikate dayanan İran, Azerbaycan’a desteğini ve Dağlık Karabağ’ın işgal edilmiş Azerbaycan toprağı olduğunu, üst makamlarca defaaten belirtti. Ve ne Azerbaycan ne de Türk yetkililerden tersine bir açıklama da yapılmadı. Buna rağmen İran’ı Ermenistan’a yardım eden ülke konumuna sokup ırkçı söyleme malzeme toplamak, fakat Azerbaycan’ın karşısında Ermenistan ve Rusya’nın yanında yer alan Türki Cumhuriyetleri görmezden gelmek, Müslüman halkların kaynaşmasını engellemeye dönük batı menşeli fikirler ve akımlardan başka bir şey olmasa gerek.
Türkiye’nin Türk olmayan Müslüman coğrafyalara desteğini, başka bir ülkenin yardımına koşmasını milli menfaatlere ters olduğu gerekçesiyle yerden yere vuran milliyetçi akıl, söz konusu Azerbaycan olunca demokrasi putunu yiyen Batılılar gibi putunu yemiştir.
Müslüman coğrafyanın genişliğini milli coğrafyalar ile daraltanlar uzun vadede kendilerini de milli sınırlarda sıkışmış ve batılılara yem olmaktan kurtulamamış olarak görmekten kurtulamayacaklar.