Eşref-i mahlukat, yani insan

Sait ŞAHİN

Almanya'da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş:

“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen çocuklar, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.

Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”

İnsan, bu dünyaya teşrif eden son varlıktır. Ama dünyanın en değerli varlığıdır. Allah insanı bu dünyaya göndermeden uzun bir süre önce dünyayı ve içindekileri yarattı.

Dünyayı bir bina gibi inşa etti, önce temelini attı, sonra duvarlarını ördü, tesisatını döşedi, sonra renk renk boyaladı, en son insanı bu binaya yerleştirdi.

“Gerçek şu ki; insanın üzerinden zamanlardan öyle bir süre geçti ki o daha anılmaya değer bir şey değildi” (İnsan Suresi:1) ayeti de bu gerçeğe işaret eder.

Allah hayatın merkezine insanı aldı ve her şeyi onun için, ona göre yarattı. Onun yaşam alanını oluşturmak üzere her şeye düzen verdi. Güneş onun üzerine doğuyor, Ay onun dünyasının uydusu, bulutlar onun toprağını suluyor, bitkiler, hayvanlar onun için. Allah, insan yaşasın diye her şeyi yarattı. Her şey onun yaşaması için.

Hayatın merkezine konulan insan bugün ne durumda? İnsan yaşayabiliyor mu? Eşref-i mahlukat mı, yani yaratılmışların en şereflisi mi?

Malesef, bu sorulara keşke olumlu cevap verebilseydik! Dünya üzerinde insan en değersiz varlığa dönüştü. Kendi yaşamı için yaratılmış ne kadar madde var ise onlar için öldürülür oldu. Yaşaması için yaratılan ortamlar, yaşanmaz ortamlara dönüştü.

Birer hafta ara ile Akdeniz'de batan göçmen gemilerinde, 1100 insan bir anda suya gömüldü. Bunların aralarında çocuklar vardı. Bu çocuklar hayatı yaşayamadan gömüldüler sulara.

Bunun sebebi kim? Elbette ki geniş ölçekte dünyayı idare eden yöneticiler ve dar ölçekte de örgütleri idare eden liderler.

Dünyada durum bu iken, ülkemiz ne durumda? İnsan eşref-i mahlukat mı? Çocuklarımız yaşıyor mu, çocuklarımızın yaşam alanları var mı?

Bu ülkede münferit çocuk ölümleri yaşansa da genel olarak çocuklarımız yaşıyor. Ancak beton yığınlarına gömülmüş bir şekilde yaşıyor.

Cadde, sokak, yolları MOBESE,  pasaj, AVM, iş yerleri ve evleri güvenlik kameraları ve alarm sistemleri ile donatmışız, en üst düzeyde güvenlik tedbirleri geliştirmişiz ama, çocuklarımızı oynamaları için dışarı gönderemiyoruz. Okullarına servisle gönderdiğimiz halde, evden çıktıkları andan eve döndükleri ana kadar gönlümüz oturmuyor. Anne babalar, Kayseri'de üç çocuğu şehvetine kurban eden canavarın, kendi çocuklarına musallat olmasından korkuyorlar. Bu nedenle, tek güvenli mekanları dört duvardan oluşan evin içi olmuş, o da anne baba yanlarında ise.

Komşudan korkar olmuşuz, sokaktan korkar olmuşuz, “insan”dan korkar olmuşuz, o insan ki eşref-i mahlukat.

Ama efendim, yollarımız duble, rezidanslarımız şahane, gökdelenlerimiz devasa, teknoloji ve sanayimizin atılımı müthiş, model model arabalarımız, para gören ceplerimiz, dolan midemiz ve değme keyfim şehvetimiz...

Efendiler! Çocuklarınızın hayat sürmediği, çocukluklarını yaşayamadığı, çıkıp da güven içinde gönlünce oynayamadığı bir dünyada, maddeniz gelişmiş ne kıymeti var! Batsın böyle bir maddeniz!

7 Haziran genel seçimleri öncesi partiler seçim beyannamelerini, bildirgelerini açıklıyorlar. Hepsini okuyamadım ama öne çıkan başlıklar, ki çoğu uçuk vaatlerden oluşan, maddi kalkınmaya yönelik. Hiçbir partinin gündeminde ülke olarak yaşadığımız yozlaşma, çöküntü, insani değer kaybı yok maalesef. Topluma dair bu kaygıları olmadığı gibi yarının idarecileri olacak aday seçimlerinde de bu kaygıları yok. Hatta bazı partiler özellikle toplumu bozacak adaylar tercih ediyorlar. Tek kaygıları var; varsa yoksa oy. Halkın oylarını alayım da nasıl alırsam alayım veya halkın oylarını alayım da benden sonrası tufan. İşte bu anlayıştır bizi insanlıktan uzaklaştıran, idareyi yozlaştıran, insan hayatını yaşanmaz kılan, toplumu çökerten. Toplum sandık başında tercihte bulunurken bunu göz önünde bulundurmalı. Kendi oyları ile insani değerleri yıkacak adaylara güç katmamalı.

Hayatın merkezine insanı, insanlığı almak zorundayız. Bunun için de siyaseti, eğitimi ve diğer alanları insani değerler üzerine oturtmamız lazım. İnsanı, insani değerler üzerine yeniden formatlamamız ve çocuklarımızın geleceğini bu değerler üzerine inşa etmemiz lazım. Yoksa asıl kıyamet o zaman kopacak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.