"Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üst üste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?"
Doğrusu insan düşünen, konuşan, susan, sevinen, gülen, üzülen, ne bileyim gâh ağlayan, gâh gülen bir varlıktır. Zaten güldüren de ağlatan da Allah değil midir? İnsan, okuduklarını ve dinlediklerini fehmeden, kimi zaman öğrendiklerine ket vuran, unutan ve bazen de hatırlayan bir meçhul/malum/nakıs/kâmil-ne derseniz deyin- bir varlıktır.
Ancak dinlenilen ve muhatap kabul edilen bu muamma varlığın, kendini değerli ve mutlu hissedeceği de ayrıca tecrübeyle sabittir. Hakeza bu âlemde insanın, kimi zaman aklını olmazların zoruyla yorduğu ve gereksiz sorular sorarak bir kısır döngü içine girdiği de bilinen bir gerçektir. El ayak, baştan ibaret olmayan; hakikatte mana ehli olan insanın, kimi zaman fevri davranışlar sergileyerek bir boşluğa düştüğü, bunun için de yeryüzünün bütün genişliğine rağmen kendine daraldığı, hatta girdiği halet-i ruhiyeden dolayı alemi ve gökleri dahi adeta bir boruya hapsettiğine şahit olmaktayız.
İşte tam da bu noktada, ehemmiyet arz eden etkili dinleme yöntemini bir nebze analiz etmeye çalışacağım. Etkili bir dinleme, ancak empati yapılarak gerçekleşebilmektedir. Peki empati nedir? Empati, kişinin başka bir kişinin istek ve duygularını anlayabilmesi, başka bir kimsenin halini kavrayabilmesi durumudur. Empatik dinlemede, dinleyicinin kendisini konuşanın, yani hatibin yerine koyarak gerçekleştirdiği bir dinleme türü söz konusudur. Anlatılanların tam ve doğru algılandığı olağanüstü bir yöntemdir. Gönderici ile alıcıyı içine alan bu yöntemde mesajı alan da gönderen kadar etkindir.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; mesajı yüklenen Müslüman, savunma pozisyonundan ziyade her zaman elçi pozisyonunda olduğunu unutmamalıdır. Bunun için, mesajı yüklenen davetçi bir Müslüman, kırıcı ve zorlayıcı olmaktan şiddetle kaçınmalıdır. O davetçi ki önce cennetle müjdeleyen, sonra cehennemle korkutan bir elçi durumundadır. Elçi, rolünü iyi oynamalı ki Allah'a davet yolunda mesaj yerini bulsun ve geri bildirim olsun. Aksi davranan gönderici, dinleyicinin olumsuz tepkisiyle karşılaşır ve aralarında çatışma çıkar. Zaten şiddet ve kaos ortamında hakkın zuhuru ve neşvü nema bulması da mümkün görünmemektedir.
Zaten etkili bir dinlemede dinleyici, her zaman sessiz değildir. Dinleyen kişi, konuşana zaman zaman gerek sözleriyle gerekse davranışlarıyla dinlediğini belli eden kişidir. Toplum olarak etkili dinleme konusundan çok uzak olduğumuz ve dinlemeyi daha çok edilgen; yani katılımcı olmayan dinleme şeklinde yaptığımız da ayrıca bilinmektedir. Doğrusu edilgen dinlemede kişi, dinlerken kendi duygu ve düşünceleriyle dinlediği için bütün alıcılarını kapatmaktadır. Yani dinleyen, hayata hep kendi penceresinden baktığı için karşı tarafın duygu ve düşüncelerini anlamaya yönelik bir çaba içinde değildir.
Bunun için, konuşan kişinin mesajının duyulduğuna yönelik bir geri bildirim olmalıdır. Geri bildirim, konuşan kişinin dinlendiğinin bir göstergesidir. İşte böylesi bir dinleme de bir etkili dinlemedir. Bir hakikati dile getiren ve konuşan herkes haliyle dinlenilmek ve anlaşılmak ister. Meselemiz, Âlemi İslam yanarken koyunlar gibi yayılmak ve otlanmak meselesi değil; hakikati gördükten sonra akıllanmak ve aklanmak meselesi olmalıdır. Üstelik sadece sözle değil, aynı zamanda bedenimizle de geri bildirimde bulunursak, mesaj yerini bulacaktır. Özellikle konuşana ve anlatana bunu gösterebilirsek etkili bir dinlemeden söz edebiliriz.
Etkili dinlemede neden sonuç ilişkisi vardır. İnsan doğası gereği hep konuşmayı yeğler. Hâlbuki öğrenmede aktif durumda olan, daha çok dinleyen kişidir. Dinleyen kişi, etkili dinlemeyle anlatılanların gerçekliğini daha iyi kavrar. Evde, iş yerinde, okulda, üniversitede ve toplumsal hayattaki çatışmalarımızın büyük kısmı bu edilgen dinleme ve yanlış iletişimden kaynaklanmaktadır.
Şu hususu da belirtmeden geçersem eksik söylemiş olurdum: Dinlerken çok sabırlı olmak gerekir. Unutmamak gerekir ki dinlenen kişi hem kendisine değer verildiğini düşünecek hem de dinlemeyi öğrenmiş olacaktır.