Rasulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: “İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!”
“İmtina edenler de kim?” dediler.
“Kim bana itaat ederse cennete girer, kim asi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!” buyurdular.”
Peygambere asi olmayı tarihsel bir olay olarak algılamak büyük bir yanlıştır. Ona asi olmak için Onun döneminde yaşamak gerekmiyor. Onun davet çizgisinden, Onun ahlakından, Onun eğitim metodundan uzaklaştığımız anda “asi” olmuş oluruz.
Sözünü ettiğimiz kişi Allah’ın ve meleklerin kendisine salat ettiği, mü’minlerin ise kendisine salat ve selam ile emredildiği kişidir.
Allah tarafından terbiye edilmiş, vahyin kontrolünde hayat yaşamış bir şahsiyetten söz ediyoruz.
İnsanları cennete çağırıyor, yanlışta ısrar etmelerinden dolayı üzülüyordu. Müminlerin sıkıntıya düşmesi ona ağır geliyordu.
İyiliği tavsiye ediyor; ama tavsiye etmekle yetinmiyor, bizatihi yapıyor ve böylece en güzel örnekliği sunuyordu.
Onun kardeşliğe bakışı etnik temele dayanmıyordu. Dünyayı tevhid penceresinden gören, şirkin esas ve ayrıntılarına savaş ilan eden her mümin kardeşti. Kardeşliğin fedakarlık gerektirdiğini, ihsan ve i’sar ile kemale erdiğini güzel örneklerle tüm zamanlara ilan ediyordu.
Esas olan kardeşlerin arasını sulh ile bulmaktı. Ama bununla yetinmiyordu Aziz Peygamber.
“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” diye buyurdu.
Bir adam:
-Ya Rasulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim; ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? diye sorunca, Peygamberimiz:
-Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun, şüphesiz ki, bu ona yardım etmektir, buyurdu.”
Zilletten kurtulmak için de Aziz Peygambere tabi olmak, onu anlayıp anlatmak gerekiyor.
Mü’minlere merhametli, kafirlere şiddetli tutumu en güzel şekilde onun örnekliğinde buluruz.
Bunu sürekli gündemde tutmak gerekir.
Ümmet bugün ilkelerinden, hedeflerinden uzaklaşmış, düşmanların belirlediği gündemlerin peşinden sürüklenmektedir.
Herkes kendi doğrularını ileri sürmekte, bu arada ihanet şebekeleri de hak görüntüsü altında ifsat faaliyetlerini devam ettirmektedirler.
Olaylara hakkın ölçüleriyle değil bilinçaltına yerleşmiş “taraftarlık” duygusuyla bakıyoruz.
Bu yüzden acılarımız artıyor, sıkıntılarımız katlanıyor.
Ümmetin toparlanması, bir araya gelmesi, kendi birikim ve değerlerinden yola çıkarak kendi çözümlerini ortaya koyması gerekmektedir. Bu da ancak Peygamber aleyhissalatu vesselamın rehberliğinde mümkündür.
Aziz Peygamber, ahlakıyla, duruşuyla gündeme gelmeli, gündemde kalmalı ki, ümmet tekrar bir araya gelsin.
Başka kişiler ve kurumlar ümmeti bir araya getiremez.
Dağınık ümmet de insanlığın felaketten kurtulamaması demektir.
Kötülükler devam eder, kötülüklerden rant elde edenler semirmeye devam ederler.
Mazlumlar çaresizlik içinde feryat eder; ancak o feryada kimse cevap vermez/veremez.
Zalimlerden, zulmün planlayıcılarından mazlumlara umut olur mu hiç?
İyiliğe teşvik ancak vahyin ışığında şekillenen Rasulullah’ın örnekliğinde mümkündür.
Kısa soluklu kimi iyilik görüntüleri fıtrattan esinlenmişse de dayanaksız olduğu ve süreklilik arz etmediği için sadra şifa olmaz.
Ümmet olmanın ne anlama geldiğini yeniden sorgulamak gerekir.
Sonraki nesillere bir kısır döngü değil de en azından tünelin sonundaki ışığı gösterebilmek için bir çaba içerisinde olmak gerekir.
Rabbimizin mesajı kendimizi tanımamız için çok nettir.
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Al-i İmran:110)